Yakınlarımız, kişiler, topluluklar ve kurumların bir olup iyi dileklerde bulunduğu günlerden birindeyiz. Bir seneyi bırakıp diğerine geçmek esasında rakamsal bir değişiklik olsa da barındırdığı manevi ve maddi taraflarıyla gözümüzde değeri büyüyebiliyor. Bu biçtiğimiz değerin özünde bizi biraz daha canlanmaya yönlendirdiğini öne sürebiliriz. Bir yandan da insan yapıp ettiğini kabuğuna çekilip değerlendirmek isteyebiliyor. Biraz içe çekilmek, duygu düşünce ve davranışlarını gözden geçirmek ve kendisi ile çevresi arasında denge kurmak adına değişikliğe gitmek… Daha esaslı bir ifadeyle her şeyi sıfırlamak? Bunun için yeni yıl olması elbette şart değil. Yalnız bir duygu, düşünce veya eyleme bireysel değil de topluluk olarak ortak anlam vermenin gücünü de azımsamamak gerek galiba.
Kıyı’nın yılın son yarısında “fazla iyi” notuyla sosyal medya hesaplarında paylaştığı “Bırak Bu İşleri” adlı parçaya belki rastlamışsınızdır. Türkçe seçkilerinin birinde de yer alan parçanın başlangıcı şöyle… Ortalama bir davul ritmine eşlik eden gitar bir düşüş halinin gerilimini inceden inceye verirken bir yerden sonra davul adeta depar atıyor ve seyrin normalleştiğini düşündüğümüz anda sözler geliyor. Bu oldukça basit tarifimle yetinmeyen ve merak edenler, parçayı aşağıda biraz ilerlediğinde görebilir.
Az önce bahsettiğim canlanmak ve kabuğa çekilmek arasında bir yerde olan biri için bu parça yeni yıl hediyesi değerinde bile olabilirdi. Bunun üzerine yılın son e-röportajını parçanın arkasındaki ikili Ciermento Ferforte‘ye ayırdık. Yanlış anlaşılmasın, yıl ne kadar sonlansa da yol onlar için açık.
Yaklaşık beş yıldır ciddiyetle, aralarındaki uzak mesafeye aldırış etmeden müzik yapan Can Yıldırım ve Mert Alperten’den oluşan Ciermento Ferforte’den, geçmişte en çok dinlediğim yerli müzisyen olmaları üzerine dolaylı olarak bahsetmiştim. Kendilerine yer verme vesilemiz her ne kadar “Bırak Bu İşleri” gibi görünse de parçanın yer aldığı Table Records’tan çıkan “Cansız” adlı yeni albümü ve ikiliyi daha iyi tanımak asıl amacımızdı.
“Cansız”, sözlerine baktığınızda başarısızlığın yarattığı hüsran, başarısızlığı kabulleniş, boğucu rutinin değerli hale gelişi, anlaşılması güç durumların çokluğu, geçmişe dönüş, yola çıkmanın pişmanlığı gibi durumların tadını aldığınız ve son parçada da “her yolun bir derdi ve her derenin bir bendi olduğunu” hatırlatan bir albüm. Mert’in hikaye ögeleri ve arada kendi kendine söylenen vokali ile Can’ın akustikte son derece rahat ve sakin elektriğe geçince grunge ve progressive tınılarla oynayarak şekillendirdiği gitaristliği, müziklerinin en belirleyici unsurları olarak düşünülebilir. Bu da yukarıda saydığım durumların biçimsel olarak ne kadar farklı ve kulağa hoş şekilde ele alınabileceğini bize gösteriyor diyebilirim.
Albümü Spotify’dakiler için yukarıya bıraktık. İnternet üzerinden kulak vermek isteyenleri Bandcamp‘e yönlendirelim.
Yerli gruplardan bahsederken isim konusuna değinmek yer yer kaçınılmak istenen bir adet ama bunu sormadan edemeyeceğim. Google, Youtube gibi platformları kendinize kapatmışsınız. Spotify’da uzun uzun yazmak istemeyene de “‘yumuşak g’siz ciğer yazınca çıkıyor” diyebilirsiniz. İsminiz sanki “günlük hayattaki konuları ilanlaştırınca daha cazibeli, dikkat çekici kılma eğilimi”nin bir ürünü gibi. Çok da şık ve yerinde bu açıdan. Yine de mahcubiyetsiz bir pişmanlıktan bahsediyorsunuz. Siz ne dersiniz, neden bu pişmanlık?
“Çimento Ferforje”yi de unutmamak lazım özellikle Google’da. Grubun ismi 10 yıl kadar önce oynadığımız bir oyunda İtalyanca konuşmaya çalışıp konuşamadığımız bir yazımızdan seçtiğimiz iki kelime. Yıllar sonra bu yazıya denk gelip gülmüştük ve bu bizim ismimiz olsun demiştik. Fakat söylendiğinde anlaşılan bir ismimiz olsaydı daha güzel olabilirdi. Mahcubiyetsiz pişmanlığımız bu diyelim.
Uzak mesafenin birbirinizi bulmanızı ve müziğinizi ne kadar etkilediğini merak ediyoruz. Uzak mesafe tanışıklığınızın ve müziğinizin en başından beri var mıydı?
2007’de üniversitede tanıştıktan sonra 2013 sonuna kadar mesafemiz yoktu. Aksine hemen her sabah görüşürdük. Müziğimiz de aslında aramıza 2014’te mesafe girdikten hemen sonraki dönemde oluşmaya başladı. O zamandan beri bir parçamız oldu diyebiliriz.
İlk albümünüz iki arkadaşın bir yola çıkmasıyla başlayan kelime oyunları, başa gelenlerden çıkarımlar, iç geçirmeler ve ufak tefek nasihat ve cin fikirden oluşuyordu. Cansız’da ise dikkate değer gelişimlerle karşılaştık. Kelime oyunlarından arınılmış, müzikal altyapı iyice sağlamlaşmış… İlk etapta bunlar dikkatimizi çekti. Siz ne dersiniz?
İlk albümümüzde yazdığımız şarkılardan farklı olarak ikinci albümde müzikal anlamda kendimize ve birbirimize biraz daha ısındık diyebiliriz. Müzik zevklerimiz pek aynı olmamasına rağmen bu albümde daha hızlı ve olgun anlaştık sanırız. Buna ek olarak ilk dönem yazdıklarımızda anlatmak istediklerimize kıyasla bambaşka şeyler vermek istedik bu albümde, özellikle hissiyat olarak.
Her ne kadar birbirinizden Mr. Ciermento ve Mr. Ferforte şeklinde bahsedip iki kişiden ibaretmiş gibi görünseniz de süreçte size birtakım “parlamenterler” de ekleniyor. Yeni albüm sürecindeki değerli parlamenterleriniz kimlerdi?
Başından beri birçok konuda desteğini esirgemeyen, yazarsak epey uzun olacak bir isim listemiz var. Fakat Cansız’da harika performansıyla ve olağanüstü iyi niyetiyle bizimle olan davulcu Berker Banar’a özel teşekkürümüzü buradan bir kez daha gönderelim. Ayrıca yine “Cansız” albümünde kayıt ve miksajı üstlenen Ege Tülek’in de elleri dert görmesin.
Fen derslerinde element, madde, hal değişimlerini öğrenmiştik zamanında. Devamında malzeme bilimi okumanızla bu konularla iyice haşır neşir olduğunuzu varsayarak soracağım. Bu albümü element, hal değişimi gibi konular üzerinden tanımlamanız gerekirse ne derdiniz?
Mert: Yıllarımı dökümhanede geçirdiğimden benim için bu dünyada bir tek malzeme vardır; çelik. Ama hangi kalite çelik veya hangi hali olduğu sorulursa, albüm hem mukavemet hem de aşınma dayancı yüzünden “16-18 Mn + 1,5 Cr”a benzetilebilir (rakamlar elementlerin çelikteki kütlece yüzdeleridir, sırasıyla Mangan ve Krom). Faz olarak ise 1580-1620 °C sıcaklığında döküme hazır, sarı-turuncu ışıklar saçan, eriyik haldeki çelik denilebilir.
Can: Yine Mert gibi demir bazlı düşünürsek, demiri oda sıcaklığından eriyene kadar ısıttığımızda, kristal yapısında birçok değişim olur. Atomlar ısındıkça kimyasal kompozisyon aynı kalmasına rağmen farklı simetrilerde dizilirler, ve bu değişimler o yapının tüm özelliklerini etkiler (mekanik, manyetik vs.). Özü aynı olmasına rağmen başka bir dizilimde olur madddeyi oluşturan atomlar. Ta ki eriyip, düzensiz hale geçene kadar.
Sanki albümü baştan sona dinlerken bu süreci biraz görüyorum.
“Şeytanın İşi” ne zaman ortaya çıktı bilmiyorum ama “konfor alanından çık”, “deneyip yanılarak gör”, “baktın başarısızlığa uğruyorsun bir daha dene” gibi söylemlere yoğun şekilde maruz kaldığımız bir dönemde dinlemek insanı ayrı etkileyebiliyor. Bu söylemlerle aranız nasıl? Parçada daha çok Asya, ucundan Afrika ve Avrupa’yı gezdiğiniz rotaya ikinci şans vermeyi düşünür müydünüz?
Parça 2014 sonlarında ortaya çıktı. Hikayeye veya rotaya yeniden bir dönüş düşünmüyoruz. Ama bu şekilde şarkı üzerine hikaye tadında iki şarkımız daha var. Bunlardan birini yakın vakitte single olarak çıkartacağız. Bu gibi denemeler pek de yeni sayılmaz (örnek olarak Burroughs-Cobain işbirliği “The ‘Priest’ They Called Him” verilebilir.) ama bizim için yeniydi ve bunu deneyimlemek hoşumuza gitti.
İkinci albümü çıkardığınıza göre uzak mesafe ilişkiye mizacı uyan iki kişiyle konuştuğumuzu varsayıyoruz. Şöyle birbirinize baktığınız zaman, varsayımımıza katılır mısınız? Var mıdır uzak mesafe yürütme konusunda birbirinizden herhangi bir şikayetiniz?
(Bir de genel olarak son yıllarda uzak mesafeden iş yapma fikri epey cazip. Buna rağmen gözü korkan veya emin olamayanlara herhangi bir tavsiyeniz var mı?)
Tabii ki yan yana olsak pek çok şey daha hızlı ilerlerdi, ama bizim bu konuda pek bir söz hakkımız yok zaten, ya tamam ya devam gibi. Esas sorunumuz konser mevzusu, onun dışında parçaları üretişimiz zaten epeydir üstüne konuşmadığımız otomatikleşmiş bir pratikle gerçekleşiyor. Birbirimizden bir şikayetimiz yoktur.
Bu konuda tavsiye vermek bize düşer mi bilemesek de uzaktan iş yapmanın sürekliliği için bizim gördüğümüz en önemli iki husus istek ve sorumluluk.
Mesafeye rağmen bir araya gelip çalalım söyleyelim fikriyle aranız nasıl? Geçen yıl kısa zamanda sıkça konser verdiğinizi gördük. Yeni albüm genel olarak, davullardan mıdır nedir, oturduğun yere konser dinamiği katıyor. Şimdi durumlar nasıl?
Bizim konser verebilmemiz için minimum üç kişiye daha ihtiyacımız var. Geçen sene güzel denk gelen bir ekiple (Alper Yıldırım, Semih Ali Aksoy ve Mustafacan Kutsal) elimizden geldiği ölçüde konser vermeye çalıştık. Maalesef tekrar öyle bir kadro kurabilmemiz, herkese zaman olarak uyması vs. zor görünüyor. “Cansız” albümünün ilkinden daha dinamik olduğuna katılıyoruz ve konser verebilsek lezzetli olacağını düşünüyoruz fakat bunu yapabilmek için bizimle çalmak isteyen, zamanı uyan birkaç başka müzisyene ihtiyacımız var. (Aranıyor ilanı gibi oldu ama neyse.)
Yeni yıl kararımız Ciermento Ferforte imzalı bir şarkı olsa ne olurdu diye düşündük… “Bırak Bu İşleri” veya “Caz Yapmak İçin Geç Değil” derdik sanırım. Takkeyi önüne koyup düşünen biri için ilki tam anlamıyla neşter vazifesi gören ikincisiyse umut aşılayan cinsten. Siz ne dersiniz?
Mert: “Cansız” derim, zaten tüm albümün hikayesinin özeti o şarkı. Geçmişi yakıp, yıkıp, bundan keyif almak hali yani.
Can: “Bırak Bu İşleri” diyerek hemfikirim. Yanına “Mert’in Valsi”ni de ekleyebilirim.
Aynı soruyu kendi imzanızı taşımayan bir şarkıyla cevaplasanız ne olurdu?
Toto – Africa.
Çünkü yeni ve vahşi kıtamızı keşfediyoruz ve herhangi bir şarkı söylememiz gerekirse (içerik ne olursa olsun) prensip olarak Toto – Africa demek kararı almıştık.