Çaba

İnsan, hayatı belli bir noktadan sonra nefes alıp vermekten başka bir amaç dışında kullanmayı hiç beceremedi. Herkes yıllardır bir telaşın içinde. Hayatın dışına çıkmamamız gerektiğini kendimize öyle bir tembihlemişiz ki sınırımızı bilip sadece nefes alıp vermeye devam ediyoruz.

Kiminle konuştuysam, kimi dinlediysem herkes birbirinden umutsuz ve mutsuz.
İnsan, öyle bir yorulmuş ki yorulunca bile yığıldığında  “kendi ismimizi” sayıklayacak, hiçbir şeyi hatırlamayacak raddeye gelmiş gibi görünüyor.

The Wall filmindeki gibi ilk önce kendimize sonra insanlara karşı tuğlalardan başka ne örebildik ki? “Arkadaşım, dostum, kardeşim bana hatırlatacak ne bıraktın dedirtmeyecek kadar mı yüksek bu duvarlar?” 

Düzeltmeye çabalamadan hep bir şeylerden, durumlardan, sistemden, birbirimizden şikâyetçiyiz. “Neden aramıyorsun?” “Ne yapıyorsun?” “Ne olacaksın?” “Yaparsın sen.” “Ee, şimdi ne olacak?” gibi birçok sorunun sorulmadığı bir gün bile yaşamak mümkün değil. Elbette sorulmalı, sorgulanmalı da. Ama soru sorulduğunda, soruya soruyla cevap vermeyi hiçbir zaman beceremedik ya da alışamadık gibi görünüyor. Hep net, akılda kalıcı, kısa cevaplar aradık. Yenilikler olsun derken sadece istedik ve sonrasında  “Hadi canım sende!”  dedik ve vazgeçtik.

Ama eskiye de özlem duymayı ihmal etmedik ve o duyduğumuz özlemi hak edecek kadar bile çaba sarf etmemiş bile olsak, moda bile 33 senede bir geçmişe gidip geliyor. Bu yüzden midir bilinmez ama sadece geçmişe yapılan yolculuk içerisinde eskiye dair ne varsa beğenip, zamanında şöyle böyle yapardık cümlelerini konuşmalarımızdan eksik etmedik.

Mesela en son bir arkadaşınıza ne zaman mektup gönderdiğinizi hatırlıyor musunuz? Hayat telaşesini, sıkıntılarınızı bir kenara bırakıp, bir arkadaşınızı durduk yere sadece “Nasılsın iyi misin?” demek için hiç aradınız mı? Yoksa ona sadece sıkıntılarınızı anlatıp, rahatlamaya çalışmak için mi arıyorsunuz? Telefon numaralarını bile artık ezberlemezken, yıllar sonra çekmeceleri ve kutuları karıştırdığımızda karşımıza çıkan mektuplar, telefon defterleri yerine saklayabileceğimiz sadece faturalar ve kredi kartı ekstreleri gibi görünüyor.

İnsan, zaman ilerledikçe bir çiçeği sadece o an mutlu olmak için satın alıp, masanın üzerine bıraktıktan sonra sulayamayacak kadar umutsuz ve hayata karşı üşengeç yaşamaya devam ediyor. Ama insanlar hep başkalarına karşı beklenti içerisindeyken, bundan vazgeçip neden kendisinden bir şeyler beklemez ya da umut etmez ki?

Şarkılarda “Gezegenler keşfedildi, mevsimler bile değişti.” sözleri geçerken değişmeye, keşfetmeye, düşünmeye, çabalamaya neden kalkışmıyoruz? İyi şeyler olsa bile kötülükler hep üzerini bir şekilde örtmeyi başarıyor. Kötü şeylerin ötesinde iyi şeyleri daha az hatırlamak normal bir şey olmamalı. Normalleşmemesi için çabalamalıyız. Nefes alırken bile çaba sarf ederken neden duvarlarını yıkmayı sonra kendin ve insanlar için umut etmeyi  ve  çabalamayı ihmal ediyorsun ki?