Erkan Özçam’ın karantinada hayata geçirdiği bir gönül işi Astrovelvet, tek kişilik bir müzik grubu, düşlerle bezeli bir sesler diyarı. Geçtiğimiz aylarda yayınladığı iki şarkılık EP’si Asterism‘in ardından bu kez de ilk uzun çaları Yaz Sabahı Portreleri ile karşımızda. Albümü dinledik ve sevdik, ardından sorularımızı sanatçının kendisine yönelttik. Keyifli okumalar…
Öncelikle Astrovelvet’in hikayesini ve nasıl bir proje olduğunu anlatabilir misin?
Astrovelvet, aslında çok uzun süredir biraz deneysel rock, biraz neo psychedelia, biraz da shoegazing yapmak istediğim bir hayalimdi, bir grup arkadaşı aradım lakin ne yazık ki bulamadım. Ben de bir ses kartı alıp evde bir şeyler denemeye karar verdim ve bu şekilde Astrovelvet başladı.
Astrovelvet, olabildiğince içime sinen melodileri, olabildikçe deneysel bir şekilde müziğe dökmeyi amaçladığım, uzun süredir istediğim hayallerin dışavurumu diyebilirim.
Deneysel rock, neo psychedelia, shoegaze gibi alanlarda başlıca ilham kaynakların kimler oldu?
Her şeyin başlangıcı aslında The Velvet Underground dinlemeye başladığım günler idi. Sanat tarihçisi olduğum için ve Andy Warhol’ün eserlerini de çok yakından takip ettiğimden dolayı, Velvets ile olan sahne şovları, kısa filmlerinde kullandığı şarkıları benim için en etkileyici şeyler olmuşlardı. Bir de Andy Warhol’ün sergisinde çalıştığım bir dönem oldu, Campbell’in Çorba Konserveleri önünde yuvarlanarak “That’s The Story of My Life” dinlemek…
Shoegazing ve neo pyschedelia kısımları ise, Warren Bolster isimli bir fotoğrafçının bir fotoğrafını albüm kapağı olarak kullanan Ride’ın Nowhere albümü ile oldu. Her ne kadar oldukça kötü bir kayda sahip olsa da shoegaze dinleyen insanların daima ilk beşinde yer alabilecek bu albüm, benim en büyük ilham kaynaklarımdan birisi oldu.
Bir de The Verve’ü unutmak istemiyorum, Yaz Sabahı Portreleri‘nin sound’ına baktığınız zaman The Verve’ün ilk albümü A Storm in Heaven‘dan ne denli ilham aldığımı anlayabilirsiniz.
İlk EP’n Asterism Temmuz’da, ilk uzun çaların Yaz Sabahı Portreleri geçtiğimiz günlerde yayınlandı. İkisinin de kayıt süreci pandemiye mi denk geldi? Nasıl bir deneyimdi kendi ses kartınla bir şeyler denemek?
Evet, Asterism ve Yaz Sabahı Portreleri‘nin kayıtlarını pandemi zamanlarında aldım, lakin Yaz Sabahı Porterleri‘nin “Pembe Tatlı Sakız” şarkısının kaydı daha önceye dayanıyor. Ucuz amfim ve delay pedalım ile telefonumdan aldığım bir kayıttı kendisi.
Aslında çok hoş bir deneyimdi, başlarda müzik grubunu kurmaktan çok, evde eski Arctic Monkeys ve Strokes’vari yeni nesil garage rock şarkıları yapmayı denerdim. Sonrasında Twin Peaks’in en sıra dışı karakterlerinden Audrey Horne için bir şarkı yapmak geldi içimden ve şarkıyı arkadaşım sevgili Sıla Erdem’e gönderince bir müzik grubu sayfası açıp ciddi işler yapmamı önerdi. Uzun zamandır aklımda yer edinmiş melodileri dışarıya döküp şarkı yapma kısmı en mutlu olduğum zamanları doğurdu diyebilirim. Ses kartıyla bir şeyler deneme kısmı ile başladı Astrovelvet’ın macerası.
İncelemede de belirttiğim gibi albümdeki vokal kayıtlarında ne dediğin büyük ölçüde anlaşılmıyor. Bu müziğin gizemi ve gücü adına aldığın kasıtlı bir karar olsa gerek. “Pembe Tatlı Sakız”‘ın sözlerini ise -adı sebebiyle- merak etmemek zor. Biraz tüyo verebilir misin bu konuda?
Evet, kesinlikle kasıtlı olan bir kısım vokallerin duyulmaması. Pinkshinyultrablast ve ülkemizin en değerli müzisyenlerinden Ah! Kosmos’un da yaptığı vokal denemelerinden bir tanesi bu, daha gizemli olması bir yana dursun, şarkı sözlerini istediğin yere çekiyor olma kısmıyla birlikte, şarkı sözlerini dinleyenin yazmış olmasını istiyorum içten içe.
Pembe tatlı sakızlar, çocukluğumdan beri gerek görüntüsü, gerek tadıyla en sevdiğim şeyler oldular. Bu, My Bloody Valentine’ın Loveless albümünde kullandığı pembeyle birlikte, artık sadece bir pembe tatlı sakıza değil; güzel, tatlı olarak adlandıracağım bir şeyi örnek verme kısmına dönüştü.
Şarkı sözleri ise bir kadının geçmişindeki hayaletlerden kaçmak için pembe tatlı sakız çiğneyerek Pembe Tatlı Sakızlar evrenine gitmesini içeriyor. Pembe tatlı sakızlar, onu hayallerindeki en güzel yere götürüyorlar.
Çalışmalarını HEXE Müzik etiketiyle paylaşıyorsun. Yeni bir oluşum Hexe Music, yollarınız nasıl kesişti?
Hexe Müzik ile tanışmamı da çok sevgili Asena Hayal’e borçluyum. Kendisini İstanbul Comics & Art Festival’den tanıyoruz, aynı zamanda Ankara Comics & Art Festival’i de düzenleyerek harika bir işe imza attı, harika işlere imza atmaya devam da ediyor.
Onunla Twitter’dan iletişim kurup demolarımı göndermiştim. Yaz Sabahı Portreleri‘nde yayınlanmayan ve ilk göz ağrılarım diyeceğim şarkılarımı göndermiştim, kendisi çok beğenip Hexe Müzik’in kurucusu çok sevgili Hatice Arıcı ile iletişim kurmamı sağladı. Hatice Arıcı ile tanışınca da, gerçekten yeni evime hoş geldim dedim kendime. Çünkü gerek Hatice Arıcı, gerek Hexe bünyesindeki diğer müzik grupları ile iletişimim gerçekten çok güzel ve bana çok iyi hissettiriyorlar.
Dünyanın büyük bir belirsizliğe adım attığı bir dönemde başladı yolculuğun. Bu zamanlarda ileriye dönük nasıl bir yol izlemeye planlıyorsun, endişelerin var mı?
Aslında şu an ilerlediğim yolun biraz ilerisinde yeni bir albüm daha var. Çünkü yaşadığımız dönem itibariyle, üretimi olmayan ne yazık ki biraz silinebiliyor. Tüketim çağının en kötü kısımlarından bir tanesi de bu, onlarca farklı müzik platformu var ve her geçen gün binlerce yeni albüm çıkıyor, radara yakalanan yakalanıyor, yakalanamayan ise yenilerin ardında kalarak kayboluyor ve bu yüzden üretken davranmam gerektiğini düşünüyorum. Aralık ayına kadar yeni bir albüm fikrim daha var. Gönül ister ki bu salgın bitsin de müzisyenler sahnelerine dönsünler, ben de bu sırada farklı sahne konseptleri ile sahnelere ilk adımımı atabileyim. Andy Warhol’vari ışık şovları, deneysel videolar ile birlikte Türkiye’de çok denenmemiş işleri başarabileyim.
Tek endişem, sahne kısmında da her şeyi kendim çalmak isterim. Ama bilindiği üzere bu imkansız. Müziği yaparken her kısmı tek başıma hallettiğim için müzikle tam anlamıyla bütünleştiğimi hissediyorum, sahnedeyken bunun büyük kısmından uzak olmak bana nasıl hissettirir bilmiyorum, bu beni korkutuyor.
Sorularım bu kadardı. Eklemek istediğin bir şey var mı?
Birkaç sene önceleri Kıyı Müzik’e Facebook’tan rastlayıp, “Azıcık da Slowdive paylaş admin” gibi yorumlar yapardım. Bugün Kıyı Müzik ile ilk röportajımı gerçekleştirdim, benim için oldukça heyecanlıydı.
Bana bu şansı veren Kıyı Müzik ve Deniz Ekim Tilif’e kocaman teşekkür ederim!