Sisli Günlerin Görünmezlik Pelerinini Atın Üstünüzden: Wild Nothing

Virginia’lı grup Wild Nothing Jack Tatum’un tek başına yarattığı bir çalışma ve konserlerde ona eşlik eden Jeff Haley, Nathan Goodman, Max Brooks’dan oluşan dört kişilik bir ekibi de var. Tatum, Virginia’da üniversiteside okurken ve tek başına kendi dünyası adına bir şeyler yapmaya çalışırken Jack & The Whale adında bir grup kuruyor. Fakat daha sonra Myspace’inde yeniden yorumladığı Kate Bush’un Cloudbusting şarkısı çok güzel tepkiler alıyor ve bir anda adı bilinir hale geliyor. Tatum’da bunun üzerine Wild Nothing projesini oluşturmaya başlıyor.
2009 yılında ilk uzunçalarının hazırlıklarına girişen Tatum önce Summer Holiday şarkısını paylaşır ve Gemini‘nin adı henüz yayınlanmadan duyulmaya başlar. Hayalci havası ve gitar köprüleriyle bir yandan The Pains Of Being Pure At Heart ile kıyaslamalara neden olan bu şarkı Tatum’un yolunu açtı ve 2010’da yayınlanan albüm güzel eleştiriler topladı. 80’ler New Wave seslerini içine toplayan albüm, dream pop olarak tanımlandı. Aslında böyle denmesinin başlıca nedenlerinden biri de sözlerinin, indie-pop seslerinin o gençlik dönemlerini hatırlatan hayalci havası. Fakat bu yapay bir baloncuk içinde olmaktan ziyade gayet içten bir albümdü. Evet Smiths vari duygusallıkta sözler, Cocteau Twins gitar tınıları içinde mevcut fakat basit, sade sözlerle iyi bir uygulayıcı Tatum. Uzaklardan uzaklardan yaklaşan seslerle Live In Dreams‘te olduğu gibi basit, romantik, iletken sözleriyle açıyor albümü ve öyle de devam ediyor.

“Our lips won’t last forever and that’s exactly why
I’d rather live in dreams and I’d rather die,”

Bulanıklık, sisli bir romantik karanlıklık içinde devam eden albümde bu tanımları en iyi anlatan parçalardan biri de ‘Chinatown’ olsa gerek. Dinleyen de yazın o hevesle geçip, giden güzelliklerinin izlerini anlatıyormuş hissi uyandırn şarkı, mutlu bir uzaklık içinde hafif hafif kalp attıran bir yanıyla da hüzünlü bir havası var.

“We’re not happy till we’re running away”

İki yıl aradan sonra gelen yeni albüm Nocturne, Jack Tatum’un da dediği gibi “21 yaşında neler olduğunu henüz kavrayamamış bir çocuk” olduğu bir albüm değil. Savananah ve Brooklyn arasında mekik dokuduğu bu dönemde farklı tecrübeler edinip olgunlaştığı bir süreç olmuş. Bir şeyleri yavaşlatıp yepyeni insanlarla tanışıp sadece müzik yapmaya odaklandığı bir dönem olmuş. Bu nedenle daha çıkış şarkısı aynı zamanda albümün ilk şarkısı olan Shadow daki keman sesleri ve artık canlı kaydettikleri davul seslerinin ağırlıyla daha zengin müzik odaklı bir albüm olduğu anlaşılıyor. Her ne kadar bu şarkı bir giriş olsa da bu gölgeler, sisler olan bir albüm değil hatta şarkının kendisi bile öyle değil. Sözlerin daha arka planda kaldığı, müziklerin öne çıkıp fiziksel olarak daha canlı bir albüm. Bunu da şöyle açıklıyor:

“Üniversiteden ayrıldığımdan beri artık o kadar fazla yazamıyorum ve bu aslında benim ne yapmak istediğimle ilgili; Bir zamanlar ben yazar olmak istiyorum demekken şimdi ben müzisyen olmak istiyorum demek sebebi gibi gözüküyor. Hala şiir yazıyorum fakat hayatım çok müzik etrafında gelişiyor ve diğer hobileri düşünmek benim için oldukça zor.”

Kendi hayatında yaşadığı bu gelişmeler elbette ki müziğine de yansıyor ve hala parlak dizeleri olan Shadow gibi şarkılar yanı sıra davul ve gitar sesleriyle onları tamamlıyor. Albümün adını alan şarkı olan Nocturne gibi melodik gitar riflleriyle sade vokallerini başarıyla harmanlayan bir şarkı yanı sıra albüm içinde en beklenmedik ama kesinlikle oturan bir şarkı olan Paradise gibi ambient-disco bir şarkıyla da karşılaşabiliyoruz. Kendisi de hatta canlı nasıl çalacaklarına dair bu şarkıyla ilgili çelişkiye düşmüş fakat içinden geleni yapmanın taraftarı ki bir ay sonra kanlı-canlı olarak nasıl bir iş çıkardığını da göreceğiz.

Aynı şekilde romantik sözleriyle öne çıkan şarkı Only Heather ve bir önceki albümde de kıyıda köşede kalmış gibi gözüken albümün taşıyıcısı olan şarkılar gibi aynı görevi üstlenen Dissapper Always ya da Counting Days 80’li yılların Depeche Mode’undan hatırlayacağımız tatlı melodilerle hareketlendiriyor. Artık Gemini’den kalan, o pişmanlıklar içinde kendini içine sakladığı görünmez kılan pelerinine saklanan çocuk yok sanırım. Onun yerine 80’lerden ödünç aldığı seslerle modern zamana göre sesini şekillendiren bir ses hala biraz gençlik aşkı taşısa da içinde zaman içinde nasıl evrileceği merak konusu.

Şimdiden iyi dinlemeler!

Seçil Kalenderoğlu