Bir konsere gidince sevdiğimiz veya merak ettiğimiz bir grubun parçalarını dinlemek yeterince keyifli bir deneyim, öyle değil mi? Bunu yeterince tatmin edici bulmayan birtakım mimar ve tasarımcının bir sahneyle neler yaratabildiklerini görünce maalesef siz de daha azıyla yetinmemeye başlayabilirsiniz.
Her ne kadar işitsel bir deneyim olarak tanımlansa da müziğin, görsel anlamda birçok aktörle sahneyi paylaştığı bir gerçektir. Bu konuda daha önce incelediğim albüm kapakları mevzusunda örneğin henüz müziği dinlemeden albüm kapağı, bize sanatçının yaratmak istediği evreni sunan bir öncül rolü oynar.
Konserler, dinlediğimiz müzikle bir olduğumuz kutsal alanlar olduğundan sahnede olup bitenin gerçekten de o albümü dinlerken yaşadıklarımızı bize deneyimlettirmesi için sanatçıların atabileceği en iyi adımlardan biri sahne tasarımına yoğunlaşmak olabilir. Tiyatro alanında adı daha sık geçen bu alanın neden bir diğer sahne performansı olan konserlerde de etkin kullanımını görmeyelim ki? Neyse ki bunun düşünen başkaları da olmuş ve bize birbirinden orijinal fikirlerle gelmişler. Hadi biraz bunlardan konuşalım.
Mark Fisher
Böyle bir konu üzerine konuşmamızın başlıca sebebi olan isim Mark Fisher ile başlıyoruz tabi ki. Devasa şişme karakterler mi dersiniz, yıkılan duvarlar mı hepsi bu adamın başının altından çıkma. Rock konserlerinin kabile toplanmasını andıran bir yanı olduğunu düşünen Fisher, bu anı kutsamanın da kendi görevi olduğunu belirtir. İlhamını ise meşhur mimarlık ekibi Archigram grubundan alır. Kendi yaptığı işi tanımlayışı ise anlamsızca mütevazidir. Ona göre yaptığı iş “vasıfsızın birinin gereksiz icatlarından” ibarettir. Pink Floyd, Rolling Stones ve U2 başta olmak üzere Elton John, Lady Gaga, Madonna gibi birçok isimle çalışmıştır.
Pink Floyd- In the Flesh (1977)
In the Flesh turnesinin bazı konserlerinde gruba eşlik eden domuz Algie, ayna tekerleği ve sahneye çarpan bir uçağın oyuncuları olduğu sahne gösterisi, The Wall’un müzik sahnesine bakışta yaratacağı etkinin öncüsü olmuştur.
Pink Floyd- The Wall (1980-1981)
Tüm kuralları yeniden yazan ve tarihe adını not düşüren bir turne olan The Wall turnesi, eşi benzeri olmayan sahne şovuyla ağızları açık bırakmıştır. Birçok sanatçının da sahne tasarımının önemi konusunda gözlerini açan bir örnek sergilemiştir.
Roger Waters’ın ilk fikrine göre; gösterinin başlangıcında kurulmaya başlanacak olan duvar, bir noktada kendisini göremeyecekleri ve duymayacakları bir noktaya varınca konser bitecekti.
Algie’nin popülerliğinin üstüne bu turne için yaratılan şişme karakterler anne, eski eş ve öğretmen olmuştur. Gerald Scarfe’ın tasarladığı şişme karakterleri ile birlikte “duvara” yansıtılan çizimleri ve animasyonları da en az grup kadar bu sahne gösterisinin yıldızlarıdır. Fisher’ın hayallerini gerçeğe taşımadaki rolü ise mekanik mühendisi Jonathan Park üstlenir. Sahne şovunu izleyerek kendisinin tanımıyla “rock&roll tiyatrosunun en üst noktasına” şahit olan Alan Parker, EMI’a bu sahne gösterisini bir filme çevirmeyi teklif eder. 1982 yılında yayınlanan filmde animasyonlar yine tabi ki Scarfe’a aittir.
The Wall dediysek mecbur Roger Waters’ı da anacağız… Grubun diğer üyelerinin olmamasına aldırış etmeksizin bu başlığı kullanmaya kendinde hak gören Roger beyin The Wall yorumlamasına AR gibi yeni teknolojiler de dahil olarak yılların bilindik performansı bilinmedik bir şekilde sunulmaya çabalanıyor.
Pink Floyd- Division Bell (1994)
Rolling Stones- Steel Wheels/ Urban Jungle (1989)
The Wall sahnesini gören Mick Jagger’ın Fisher ile iletişime geçmesiyle kendisinin Rolling Stones için de sayısız sahne tasarladığı süreç başlamıştır. Kuzey Amerika’da başlayan Steel Wheels turnesi için yukarıdaki sahne tasarımı kullanılırken Avrupa’da turnenin adının Urban Jungle’a değişmesiyle sahne tasarımı da değişmiştir (aşağıda).
Bu yıllarda oturmaya başlayan “sahne mimarı” kavramı devasa stadyumlarda verilen rock konserlerine gereken gösterişi katmayı amaçlayan bu tasarımcılara nihayet bir ad koymuştur.
Grubun davulcusu Charlie Watts ve Mick Jagger’ın da sahne tasarımlarına oldukça müdahil oldukları birçok röportajda Fisher tarafından belirtilmiştir. Grubun ışıkçısı da olan Patrick Woodroffe ise grubun kreatif direktörlüğünü üstlenmektedir.
Rolling Stones- Voodoo Lounge (1994)
Rolling Stones- Bridges to Babylon (1997-1998)
Sahne tasarımı için yangın söndürme teknolojilerinden de faydalanmayalım mı şimdi diyerek yaratılmış teleskobik köprüleriyle Bridges to Babylon sahnesinin ihtişamı yaratılır. Bu turnede sahne tasarımına, Mark Fisher’ın kurucusu olduğu Stufish’in bugünkü CEO’su Ray Winkler de el atmıştır.
Sahnelerde alışık olduğumuz podyumvari uzantının aksine bu turnede, bir itfaiye merdiveni aracılığıyla ana sahneden B sahnesine geçilen bir düzenek bulunmaktadır.
Winkler Dezeen’e verdiği röportajda; eskiden grupların albümleri satmasına yardımcı olmasına katkı sağlayan turnelerin, bugün esas gelir kaynakları olmasına dikkat çekiyor. Bu sebeple artık özel üretim sahnelerin azaldığını ve yönelimlerinin, standart sahne düzeneklerinin farklı gözükecek bir düzenlemesinin sunulması olduğunu anlatıyor.
Rolling Stones- A Bigger Bang (2005&2007)
Havai fişekler ve Big Bang görselleri eşliğinde verilen performansı, 25 m uzunluğundaki sahnenin yanlarındaki 19. yüzyıl opera binalarından ilhamla yapılan yapılardan da 400 kadar seyirci izlemiştir.
Pink- Fun House (2008)
Devasa rock gruplarının arasında beklenmedik bir isim olsa da değinilmesi gerektiğini düşündüğüm bir diğer sahne tasarımı ise Pink’in Fun House’ıdır. Epey küçükken MTV’de mi ne izlediğimi hatırlar gibi olduğum konser sonrası “konser böyle bir şey miymiş” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Evet, o kadar küçükken…
Stufish
Mark Fisher tarafından kurulan Stufish bugün sahne mimarlığının Fisher’a layık örneklerini sunmaya devam ediyor. Başlıca müşterileri Elton John, U2, Madonna ve Beyonce gibi ağır toplar olan ekibin ödül törenlerinden mekan tasarımlarına uzanan diğer işlerini de sitelerinden inceleyebilirsiniz.
U2- Popmart (1997-1998)
Grupun 1997 çıkışlı Pop albümü için çıktığı turnede Willie Williams ile birlikte çalışan Fisher, 50 m LED ekranın ortasında McDonalds logosunu andıran bir şekle de sarkan “patates kızartması hoparlörleri” yerleştirmiştir. Yandaki, kokteyle iliştirilmek için bekleyen yeşil zeytin de aman sakın gözlerden kaçmasın. Henüz albüm tamamlanmadan duyurulan turne planı, bunun albümün kendisinden daha önemli görülen bir strateji olduğunu gösterir. Mega tüketici bir dünyaya mega bir sunum demek ha. Ya ne olur bırakın bu işi…
Önceki turlarındaki gibi ayna küresi modeline sadık kalmak isteyen U2 üyelerinin bu fikrini alıp limonunu sıkan da Williams olmuştur. Sahneye inmelerine aracı olması planlanan limon -peki ya neden- turne boyunca bir değil birkaç kez havada takılmıştır.
U2- 360 (2009-2011)
Ya U2 için böylesi bir emeğe gerek var mıydı cidden? No Line on the Horizon albümleri için yaptıkları bu turnede “The Claw” grubu ve binlerce seyirciyi pençeleri içerisine almaktadır. Bu tasarım, kesinlikle unutulmaz bir konser görüntüsü sunmaktadır.
U2- Innocence + Experience (2015)
Tamam anlaşıldı, ne kadar istesek de U2 bu yazıda peşimizi bırakmıyor. Willie Williams’ın AR ile yaratılmış Bono avatarının Es Devlin’in sahne tasarımıyla birleştiği turnede izleyiciler, U2 Experience uygulamalarını kullanarak ekranda gösterilen görselleri AR formatında deneyimleyebilmekteydi.
Madonna- MDNA
Show-biz deyince akla gelen isim Madonna, bu yazıda yer almasa ayıp olurdu herhalde diye ona da şöyle bir yer ayırıveriyorum.
Elton John- Farewell Yellow Brick Road (2018-2023)
Willie Williams
Willie Williams, her ne kadar Stufish’in öne çıkan isimlerinden biri olsa da farklı fikirleriyle ayrıca anılması gerekir. Özellikle U2’nun sahne tasarımlarıyla bilinen Williams’ın çalıştığı diğer isimler R.E.M., David Bowie, The Rolling Stones ve George Michael şeklinde sıralanabilir.
U2- Zoo TV (1992-1993)
Willie Williams ve mühendis Jonathan Park’ın ortaklığından çıkan projede medyanın eleştirisinde sahne bir araç olmuştur. Sahne ışıklandırması, o dönemlerde U2 üyelerinin “komünizmin düşüşünü” sembolize etmesi sebebiyle Williams’a göre anlamsız bir biçimde çok sevdikleri Trabant arabaları kullanılarak yapılmıştır. Bu gösteri aynı zamanda, bir platformla geçilen B sahnesinin kullanıldığı ilk örneklerdendir.
Adını “morning zoo” denilen ucuz sabah radyo programlarından alan turnede telefon şakalarından dansözlere uzanan ve adeta bir televizyon şovunu andıran görüntüler sahnelenmiştir. Brian Eno’nun derlediği video görüntüleriyle grubun kayıtlı canlı performanslarından görüntüler ve rastgele beliriveren kelimeler ekranlardan seyircilere sunulmuştur. Tüm bu ekranların işletilebilmesi için televizyon stüdyolarındakine benzer kontrol odaları kurulması gerekmiştir.
Bu turne de U2’nun yaptığı her iş gibi ironik olacağım, mesaj vereceğim derken yine ironinin kendileri olduğu bir duruma dönüşmüştür.
R.E.M.- Up (1999)
George Michael- 25 (2006)
Es Devlin
Sahne tasarımı denilince ismi muhakkak anılan ve günümüzün bu alanda en iyi işlerini istikrarla çıkarmaya devam eden Es Devlin; Kanye West, Adele ve The Weeknd başlıcaları olmak üzere Wire’dan Lorde’a birçok sanatçıyla çalışmıştır.
Tiyatro tasarımıyla işe başlayan Devlin, Netflix’in tasarım dünyasının farklı alanlardaki yüzlerini ele aldığı belgeseli Abstract’te de yer almıştır. Bu belgeselin en başında kurduğu bir cümle yalnızca onun bu işi neden yaptığını değil, bu işin neden yapılması gerektiğini anlatır niteliktedir. Devlin der ki: “Çalışmamın son 20 senesinde nesnelerin genellikle, boşlukları doldurmak için yapıldığını keşfettim. Benim için, bu boşluğu sanatla doldurma dürtüsü esastır.”.
Kendisi kısa zaman önce ise karşımıza Super Bowl için yarattığı Compton tasarımıyla çıkmıştır. Compton’ın Google Earth görüntüsünün zeminde kullanıldığı performansta koreografilerle önemli mekanlara da atıfta bulunulmuştur.
Wire- Flag: Burning (2003)
Wire’ın efsanevi albümü Pink Flag’in turnesi için ilk kez bir konser için tasarımını yapmıştır. Belki de Devlin’in tiyatro sahnesinden rock sahnesine yeni geçişinin etkisiyle teatral bir imge oluşturan bu tasarım, ileride onun yolunu izleyecek sayısız tasarımcı için yeni bir bakış oluşturmuştur. Rock sahnelerinden alıştığımız alev fırlatan makineler ve sarkan kablolar olmadan da büyüleyici bir atmosfer yaratılabiliyordur. Kim düşünebilirdi?!
Lady Gaga- Monster Ball US (2009-2011)
Muse- Resistance (2009-2011)
Kanye West & Jay-Z- Watch the Throne (2011-2012)
Devlin’in Wire için yaptığı işi gören Kanye West, 2005’ten beri kendisiyle çalışmaktadır. Bu ortaklıktan çıkan en enteresan iş ise West’in Jay-Z ile çıktığı Watch the Throne turnesi için kullandığı devasa LED küplerden oluşturduğu görüntülerdir. Rock için Pink Floyd’un The Wall’unun yaptığını rap ve pop müzik sahnesi için Kanye West yapmıştır ve sahne tasarımcılarına olan talep fırlamıştır. Sevin ya da sevmeyin, birçok boyutta öncü bir isim olduğu maalesef tartışılmaz.
Devlin The New Yorker röportajında, West için yaptığı çalışmalarla ilgili “Tüm pop konserlerinin böyle gözükmesini isterdim. Birçok rock yıldızı arka ışıklandırma olmadan yapamıyor, çünkü bu ışıklandırma onları birer kahraman gibi gösteriyor. Kanye ise buna ihtiyaç duymayacak özgüvene sahip.” diyor.
Kanye West- Yeezus (2013-2014)
Sahne ilhamını Alejandro Jodorowsky’nin Holy Mountain’ından aldığını belirten Kanye West; yalnızca sahne tasarımı değil koreografisiyle, kostümleriyle bütüncül bir şekilde örnek gösterilecek bir sahne gösterisi sergilemiştir.
Kanye West- Saint Pablo (2016)
İlk uçan sahnemiz de Saint Pablo ile hayırlı uğurlu olsun! Ana sahnenin altındaki ışıklandırma sayesinde zaman zaman West’in karanlığa gömülmesi ve seyircilerin aydınlatılmasıyla seyirci, şovun gerçek anlamda bir parçası haline gelir.
Adele- Live in New York (2015)
Beyonce- Formation (2016)
Take That- Progress (2011)
Yaklaşık 25 metrelik animatronik bir Om figürünün eşlik ettiği Take That turnesi, 2011 yılında gerçekleşmiştir.
Lorde- Coachella (2017)
The Weeknd- Starboy: Legend of the Fall (2017)
Farklı formlara katlanarak seyirciyle oyun oynayan bir origami uçağın The Weeknd’in üzerinde sahneye çıktığı turnede uçağın aşamaları şu şekilde sıralanmıştı: hazırlık, kalkış, seyir, seyir esnasında arıza, düşüşe geçme, arızalı iniş ve yeniden başlatma.
The Weeknd- Coachella (2018)
The Weeknd’in 2018 yılında gerçekleştirdiği Coachella performansı için sanatçının isteği üzerine afrofütüristik bir heykel yaratan Devlin, yarattığı öteki-ben yorumlamasıyla sahneyi süslemiştir. The Weeknd’in yüzdeki yarığın açılmasıyla sahneye girmesi de bu tasarımı ikonikleştirmiştir.
Bonus 1: Tait Towers
Wired’ın 2018 Ocak-Şubat sayısında yer verdiği çok enteresan bir röportaj, sahne mimarisinin arka sahnesinde işlerin nasıl döndüğüne dair geniş bir vizyon sunuyor. Lilitz adlı küçük bir Amiş kasabasından çıkan yapıların ve fikirlerin müzik endüstrisini yönlendirdiğini fark etmek oldukça komik. Bilmeyenler için Amişler, modern hayatta her birimizin vazgeçilmez unsurlar olarak gördüğü elektrik, araba, telefon gibi araçları kullanmayı reddeden bir Hristiyan mezhebidir.
Tait Towers’ın kreatif müdürü Adam Davis, şirketin böyle bir yerde kurulu olmasının, şirketin varlığı için elzem olduğunu şu şekilde belirtiyor: “Bir çiftçi bir şeyi kırıldığında onu kendi tamir etmek zorunda. Böyle birinin hele ki geleneksel aletlerden başkasını kullanmıyorsa bir noktadan sonra uzman bir problem çözücü haline gelmesi kaçınılmaz. Amişlerin prototipini hazırladığımız bir parçadan, çelik atölyelerinde bir akşamda 10,000 adet üretebilmeleri bizim için artık bu sebeple şaşırtıcı değil.”.
Çok komik olan bir başka durum ise Taylor Swift, Lady Gaga, U2 gibi birçok sanatçının burada performanslarını sessizce prova etmesinin mümkün olması. Ne de olsa Amişler onların kim olduğunu katiyen bilmiyordur…
Michael Tait’in Tait Towers’ı kuruşuna giden süreç de oldukça enteresan. Bir gün Yes’in menajeriyle takılması sonucu kendini onların tur menajeri olarak bulan ve o zamanki sektör açığından faydalanarak sahne prodüksiyonu işine atılan Tait, bir noktada Michael Jackson’ın ilk moonwalk yaptığı sahnenin yapımında bulmuş.
Lilitz adlı küçük kasabada kurulan Tait Towers ve ses mühendisleri Clair Brothers’ın etrafında benzer yerlerin şekillenmesiyle bu kasaba beklenmedik şekilde sahne yapımcılığının merkezi haline gelmiştir. Işıklandırma şirketi Atomic, video yapımcıları Control Freak, devasa çelik sahne yapılarının mimarı Stageco, mühendislik şirketi Pyrotek, enstrüman kiralama şirketi Tour Supply, Yamaha gibi birçok şirketin konuşlandığı bir kasaba düşünün. Amişler kadar bu durum da oldukça yardımcı bir unsur olmuştur. Bu sayede sanatçılar ve şirektler fikirlerinin deneylerini kolayca ve ucuz bir yolla gerçekleştirerek karar alımını hızlandırabilmektedir. Sahnede imkansız dinamikleri mümkün kılan ise Tait Towers’ın Jim Shumway’inin yaratıcısı olduğu Navigator isimli yazılım. Kısacası A’sından Z’sine sahne yaratımı adına tüm süreçlerin gerçekleşebildiği bir kasabadan söz ediyoruz.
Bonus 2: Vita Motus
Sahne tasarımının bambaşka bir boyutu olan festivallerde tasarım ayağında özellikle Coachella için yaptıkları işlerle dikkat çeken Vita Motus ekibi Billboard’a verdikleri röportajda, sahne tasarımının geleceğini şekillendirmede festivallerin rolünü vurguluyor. Gerçekten de gidemediğimiz ancak ekranlarımızdan bakakaldığımız festivallerde gördüğümüz fotoğraflar, müziğin icra edilebileceği alanlardaki görsel çeşitliliğin boyutlarını yeniden düşündürüyor.
Mansiyonlar
David Bowie- Glass Spider (1987)
Yine tabi ki herkeslerden önce apaçık ve orijinal bir vizyona sahip olan David Bowie, 1987 turnesinde parçalarını teatral bir performans eşliğinde dinleyenlerine sunmak istemiştir. Zamanında gerçekten hiç iyi karşılanmasa da Bowie tarafından da değinildiği gibi bu turnenin sahne sunumu açısından öncü olduğu ortadadır. 2000’lerde bu alana yoğunlaşılmasının üzerine değeri bilinen turne, yeniden anılmaya başlanmıştır.
Renk değiştiren ışıklarla bezeli vakum bacaklara sahip devasa bir örümceği temsil eden tasarım, Mark Ravitz tarafından yapılmıştır. Daha sonra bu tasarım iç mekanlara sığmadığı için Junior Bug adı verilen yeni bir tasarıma gidilmek durumunda kalınmıştır.
Bu turnenin eleştirilmesinin sebepleri maalesef açıktır. Bowie’nin iyi karşılanmayan albümü Never Let Me Down için yapılan turnedeki aşırıya kaçmalar, Bowie kaliteden önce estetiği mi gözetmeye başladı veya albümün başarısızlığını bu şaşaayla mı gizlemeye çalışıyor sorularını beraberinde getirmiştir. Ne de olsa 16 yılın ardından Britanya’nın ilk beşine bile girememiş bir albümden söz ediyorduk.
Turnenin sonunda Yeni Zelanda’da örümceği ateşe verdiklerinden bahseden Bowie, örümcek yanarken hele şükür dediğini itiraf etmekten de geri durmuyor.
Lady Gaga- Las Vegas Enigma (2018)
MTV VMA ödülleri, Super Bowl ve VH1 ödülleri sahnelerinden Paul McCartney, Bruno Mars ve Ariana Grande gibi isimlerin sahnelerine kadar uzanan portfolyosuyla dikkat çeken LeRoy Bennett, bu alanda uzman isimlerden.
Daft Punk- Coachella
Valla resmen hak etmişlerdir bu görsel şovu. Diyecek bir şey yok.
Rammstein- Stadium (2019-2022)
Rock konserlerinin alev fırlatan makineleri klişesini kenara koyup şu güzelliğe bir bakar mısınız? Florian Wieder’in tasarladığı sahneyle Avrupa’da o stadyum senin bu stadyum benim diyen grup, bu turneyle 66 adet konser vermiştir.
Muse- Unsustainable Tour (2013)
Ollie Metcalfe’ın tasarımında bacalardan çıkan alevler, dev robotlar ve güç istasyonları aynı sahnede buluşmuştur.
Büyük Ev Ablukada- Fırtınayt (2017-)
Büyük Ev Ablukada’nın esas elemanlarından olan Cem Yılmazer, sahne ve ışık tasarımı üzerine Zorlu PSM’ye konuşmuş. Işıkta bildiğini müzikte bilmediğini ve bu sebeple müzikte daha duygusal hareket ettiğini ifade eden Yılmazer; MFÖ ve Duman gibi grupların konser ışıkçılığını üstlenmektedir. Ancak söylediği üzere kendi söküğünü dikemeyen terzi misali BEA’nın konserlerinde bu olaylara pek müdahil olmamaktadır. Ha evet, Fırtınayt’ı da öyle temsili koydum. Yapacak bir şey yok. Türkiye’de sahne tasarımında aklıma gelen ilk örnek ne de olsa, bu da bir şeydir.
David Byrne- American Utopia (2020)
Yazıdaki diğer konserlerdekinin aksine sahne şovunda, sahne tasarımındansa koreografinin konuştuğu bir senaryo olmasıyla biraz hileye kaçsa da David Byrne beyefendiler için her hilenin altına girmeye razıyımdır. American Utopia’nın koreografisi için Annie-B Parson başa getirilmiştir.
Talking Heads- Stop Making Sense (1984)
Öncelikle lütfen herkes şu mükemmel ötesi performansı izlesin demek istiyorum. Ben kimim önerimi dinlersiniz bilemem ama ben yine de önerimi yapar geçerim.
David Byrne, Müzik Nasıl İşler kitabının “Sahne Hayatım” bölümünde sahne sunumunun nasıl olacağı ve olabileceğini detaylı olarak ele aldığı sırada bu performansla ilgili şu cümleleri kurar: “Pekin Operası sanatçısı William Chow’u ne yaptığımızı görmesi için davet ettim. Bana son derece ayrıntılı olarak neyi yanlış yaptığımı ve neleri daha iyi yapabileceğimi anlattı. Vecizlerinden bir tanesi, sahnede özel bir şey yapmadan önce seyirciye hissettirmek gerektiğiyle ilgiliydi. Bu kimi açılardan mantıksız görünür; eğer izleyicilere ne olacağını haber verirseniz sürpriz unsurunu kaybedersiniz. Ne var ki, izleyiciyi uyarmazsanız seyircinin yarısı mühim hadiseyi kaçıracaktır ya gözlerini kırpacak ya da başka yere bakıyor olacaktır.”
Byrne, aldığı bu öğüt üzerine şekillendirdiği performansıyla ilgili bunu yeterince rock’n’roll bulmayan kimselerden de şikayet yanar. Ama mühim değildir. Ne de olsa mesele rock’n’roll olmak değil saçmalamaktır. Stop making sense!
Bon Iver- For Emma, Forever Ago
Michael Brown’ın “balmumu buzla tanışıyor” diyerek özetlediği tasarımının, Bon Iver’in belki de en samimi albümünün sahnesi için en yerinde seçim olacağını kim bilebilirdi?
Tyler, The Creator- Igor
Silent House’ın Alex Reardon’ı ise yaptıkları işi “hızlandırılmış mimari” olarak ifade ediyor. Tyler, The Creator’ın Igor turnesinin yanı sıra Grammy performanslarında da sahneyi yaratan Reardon, The Verge’e verdiği röportajda Tyler ile ilgili “Onu düz bir sahneye koysan bile gördüğün en iyi şeyi ortaya koyar. Böyle birini nasıl çerçevelersin? Onun üstüne çıkmaya çalışmayan bir şeyi nasıl yaratırsın?” diyor. Peruk fikri sonrası sahne fikri de doğal olarak gelmiş. Sahne de salınan dev bir peruk gibi olacaktı! Bu ekipten çıkan şu Grammy performansını unutabilenimiz var mı?
Asla düşünmediğim bir boyut ise röportör tarafından sorulan “DJlerin sırada ne çalacağını bilmeden nasıl sahneyi ayarlıyorsunuz?” sorusu oluyor. Örneğin DJ’in seçmesi muhtemel 60 parça varsa bunlardan birini seçmesiyle devreye girecek o parçaya özel görseller yazılımla devreye sürülüyormuş.
Reardon, bugün sosyal medyanın meseleyi taşıdığı boyuta da şöyle değiniyor: “Pink Floyd gibi isimlerle çalışmış olan emektar ışıkçı Marc Brickman bir gün bana tasarımlarını hep mekandaki en kötü koltuğa göre yaptığını söyledi. Biz ise bugün en kötü koltuğun yanında kameraları da gözetmeliyiz.”.
Buna benzer bir şekilde bu konuyla ilgili şöyle bir şey de okumuştum; U2’nun Joshua Tree turnesinde grubun Instagram için “sahnedeki en pozlanası anını” tespit eden prodüksiyon ekibi, grup üyelerine performansın o noktasında 30 saniye durup selam vererek insanların bu anı fotoğraflamasına alan bırakmasını tembihlemiş. Daha bunun gibi neler duyacağız acaba…