“Stüdyoda aletlerin başına oturunca reaksiyonel olarak şekilleniyor bütün sound’lar ve sequence’ler; ama ilham aldığım çok fazla isim var.”
Akademisyen, müzisyen ve deneysel tekno müzik odaklı plak şirketi VENT’in kurucusu Tolga Baklacıoğlu, yeni albümü Blood Breeds Blood’ı Londra merkezli Khemia Records etiketiyle piyasaya sürdü. Albüme kulak verdikten sonra Baklacıoğlu’na ulaşıp kafamızdaki soruları ilettik.
Yeni albümünün adı aydınlık bir içerik vaat etmiyor. Şarkıların genelinde de karanlık temalar hakim. Nedir bu kaydın hikayesi, anlattıkları?
Albümün hikayesi, kişisel olarak insan zihninin karanlık yönleri, geçmişten gelen tecrübelerle biriktirdiği korkuları, kendi içindeki çekişmeleri ve çelişkileri üzerine kurulu. Bir anlamda, yaşadığımız travmaları ve anksiyeteleri provoke etme, onları ortaya dökme ve insanın kendisi ile yüzleşme cesaretini göstermesi diyebiliriz.
Albümde Letonyalı sanatçı Darja Kazimira da yer alıyor. Kendisiyle nasıl iletişime geçtin, süreci nasıl yürüttünüz?
Darja Kazimira’nın yaptığı müziği ve vokallerini daha duyduğum ilk anda, “kesinlikle birlikte bir şeyler yapmalıyız” dedim kendi kendime. Nadiren olur böyle şeyler, bilirsin. Daha ilk anda emin olursun duygularından ve resmen çarpılırsın. Çok yoğun bir müzik, duyduğum en yoğun vokallerden biriydi çünkü. Dinlerken daha ilk dakikanın içerisinde neye uğradığımı şaşırdığım çok az sanatçı olmuştur herhalde, Darja bunlardan biri. Sosyal medya hesabından kendisine yazdım aynı gün içerisinde ve kendi çalışmalarımı gösterdim. Hem müzikal olarak, hem de çalışma tarzı olarak uyumlu bir birliktelik yakaladığımızı düşünüyorum. Darja’nın vokallerinin üzerinde nasıl olacağını hayal ederek bazı kayıtlar yaptım; field recordings ve modular synthesizer kayıtları ve sonrasında bunları farklı efekt prosesörlerinden geçirmeyi deneyerek kafamdaki stil ve sound’a yakın layer’lar ile oluşturduğum drone ve noise elementleri içeren parçalar. Bu kayıtları Darja’ya gösterdiğimde çok beğendi. Bunların üzerine vokal ve changi emprovizasyonları kaydetti ve bana gönderdi; ben de sonrasında aranjman ve mixing’i yaptım.
Kendi plak şirketin VENT’ten Londra merkezli Khemia Records’a geçiş yaptın bu albüm için. Khemia senin gibi yeraltı elektronik sahnesi mensuplarına yer veren bir oluşum. Yollarınız nasıl kesişti ve VENT’te güncel planlar nedir?
Khemia, uzun süredir takip ettiğim ve tarzını çok beğendiğim bir label. Bu albümü bitirdiğimizde aklıma ilk gelen label, Khemia oldu zaten. Lee Adams, çok açık fikirli bir sanatçı ve label owner. Albümü kendisine gönderdiğimde çok etkilendiğini ve yayınlamak istediğini söyledi.
VENT’te önümüzdeki yıl yayınlanacak olan iki albüm projesi var. Benim, iki farklı sanatçı ile yaptığım ortak çalışmalar. İlki, The Hauge’dan prodüktör ve vokalist Caline with C; diğeri ise New York’tan modular synthesist ve prodüktör Victoria Keddie ile. Her iki çalışma da plak formatında yayınlanacak. VENT’in şu ana kadar yayınladığı bütün işler, plak formatında ve bundan sonra da bu şekilde yürüyeceği için label’ın yayınlayacağı çalışmalar doğrudan ekonomik durumla ilişkili ama label formattan kesinlikle ödün vermeden devam edecek.
Albümlerinde şekillendirdiğin karanlık sound’a kimler yol gösteriyor, müziği ve sesleri kavrayışına ilham veren isimler kimler?
Kimlerin yol gösterdiğini aslında net olarak bilmiyorum. Stüdyoda aletlerin başına oturunca reaksiyonel olarak şekilleniyor bütün sound’lar ve sequence’ler; ama ilham aldığım çok fazla isim var. Karanlık tarafı, daha çok gençlik yıllarımdan beri dinlediğim özellikle 80 ve 90’ların thrash ve death metal gruplarından geliyor sanırım, sonuçta ben bunlarla büyüdüm. Death, Morbid Angel, Obituary, Napalm Death, Carcass, Slayer, Sepultura, Possessed, Mayhem, Venom, Deicide, Entombed, Cannibal Corpse, Celtic Frost, Kreator, Testament, Megadeth, Pantera, Exodus, Anthrax, Overkill, Sodom. Ayrıca Black Sabbath, Dio, Led Zeppelin, King Diamond, Miles Davis, Erik Truffaz, John Coltrane, Michael Brecker, John Scofield, Chris Botti, Joe Satriani, Steve Vai, Yngwie Malmsteen, Richie Kotzen gibi isimleri de belirtmem gerekir. Şu sıralarda ise her ne kadar techno türevi müzikler yapsam da techno’dan daha çok vokal müzik dinliyorum aslında. Farklı vokalistlerle beraber çalışmamın sebebi de bu ilgi herhalde. Dinlediklerim daha çok darkwave, dark art pop ve gothic rock tarzı çalışmalar. Chelsea Wolfe, Lingua Ignota, Zola Jesus, Alice Glass, Lebanon Hanover, Katie Gately, Puce Mary, Pharmakon, Aisha Devi, Karyyn, Cate le Bon, Jenny Hval, Aurora, Hillary Woods, Sophie, Anna Von Hausswolff, Mrs. Piss, Eartheater, Marissa Nadler, Emma Ruth Rundle, King Woman, Black Nail Cabaret, Thoom gibi isimleri sayabilirim.
Bağımsız bir müzik yapımcısı olarak pandemi süreci sana neler öğretti?
Zamanın ve yaşamanın kıymetini tabii ki. Aklımda olan ama daha önce fırsat bulamadığım bazı teknik konularda kendimi geliştirmek için zaman ayırdım bu süreçte. Uzun süredir sadece hardware bazlı çalışıyorum; aranjmanları da genelde live kayıt şeklinde ve tek stereo kayıt alıyorum. Tek kanal kayıt, Elektron Octatrack bazlı çalışmanın dayattığı bir şeydi benim için. Bu çalışma şeklinin hem avantajları hem de dezavantajları olabiliyor. Bir süredir alternatif bir çalışma şekli oluşturmak ve DAW kullanarak aranjman üzerinde çalışmak ve ayrıca dijital olarak da ses sentezlemesi üzerinde çalışma fikrim vardı. Şu an modular synth’lerde kullandığım prensipleri digital synth’lere uygulamak, dijital sesleri modular üzerinde tekrar analog olarak proses etmek, farklı deneysel ses tasarımları yapmak gibi şeylerle uğraşıyorum. Pandemide, boşlukta kaybolmak yerine oturup bir çalışma programı dahilinde sürekli öğrenmeye ve kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Bu süreç bittiğinde süreci boşa geçirmiş olmak istemiyorum açıkçası. Şu an devam eden birkaç albüm ve EP çalışması var; çoğunlukla vokalistlerle ve başka prodüktörler ile ortak çalışmalar, solo çalışmalar da var tabii.
Eklemek istediğin bir şey var mı?
Teşekkür ederim.
Blood Breeds Blood’a Bandcamp üstünden erişebilir, VENT’in Bandcamp profiline ise şuradan göz atabilirsiniz.