Tame Impala – The Slow Rush

Kevin Parker‘ın şöhreti ve popülerliği, günümüzde bundan on sene öncesinde öngörülemez bir seviyeye ulaştı. Bu seviyede bir şöhretin yaratıcılıkta her daim olumlu bir etki bıraktığı söylenemez, beklentinin altında ezilme korkusunun tesiriyle tahrip edici olması daha olası gözükür. Yeni Tame Impala seçkisi The Slow Rush‘ın sonlarında yer alan “It Might Be Time” da böylesi bir buhranı tanıyor gibi: “Yüzleşmenin vakti gelmiş olabilir / Eskisi kadar eğlenceli olmadığın gerçeğiyle / İyileşemeyeceksin / Eskiden olduğun kadar havalı değilsin.”

The Slow Rush 12 yeni Tame Impala şarkısıyla sevgi dolu bir günde arz-ı endam etti. Sevilesi, heyhat bundan biraz daha özel olmayı çoğu zaman başaramayan bir içerikle birlikte… Parker’ın bu “eksik” hissiyatta bir suçu olduğunu söylemek ise zor. Şarkı sözleri bazında her zamankinden daha samimi bir içerikle karşımızda kendisi, ettiği bütün kelamlar filtresiz biçimde gönlünden ışıldıyor. Albümün belki de en güzel işi “Posthumous Forgiveness”ta babasını kaybetmesinin ardından düşüncelerini yüce gönüllülükle paylaşıyor, “Tomorrow’s Dust”da “Sahiden gittiğine inanmayacaklarsa Ay’a uçmanın dahi bir anlamı yok / O halde ben yine aynı şeyleri yapıp duruyorum?” diyor, kendini geçmişin kollarına emanet ettiği “Lost In Yesterday”de “Sana sesleniyorsa / Kucakla onu / Sana musallat oluyorsa / Yüzleş onunla” gibi sahiden ilham veren nasihatlerde bulunuyor.

Ne yazık ki Parker, bütün bu kelamları etkileyici biçimde kayda geçirmekte sıkıntılar yaşıyor: Önümüze cilalanarak sunulmuş müzik departmanı biraz tekdüze seyrediyor, kısa sürede çok daha vurucu olabilecek besteleri 6-7 dakikaya bir mırıltı misali yayıyor, üstüne üstlük içindeki korkulara boyun eğip yeni bir şeyler yapmaktan, risklere girmekten kaçınıyor -ki bu durum da albümü ürkütücü biçimde bir Currents b-side’ları toplaması kılığına büründürüyor. Bütün bu sorunlar Parker kendi düşüncelerine fazlasıyla dalıp gittiği, ileri yönde ciddi bir adım atmaya çekinip sadece anlık ruh hallerini yansıtmaya odaklandığı için oluyor belki de.

The Slow Rush kötü bir albüm mü? Hayır. Yıllardır merakla beklediğimiz şaheser bu mu? Hayır. Ancak Kevin Parker’ın yaşamakta gibi göründüğü şöhret buhranını atlatması için tam da ihtiyaç duyduğu türden bir döküman. Hedefi on ikiden vuramasa da yaratıcısının üstünü silkinip kafasını toplamasına tek başına yardım eden, nihayetinde gerekli bir çalışma. Bir süreliğine de işimizi hayli hayli görür. Sen yeter ki iyi ve zinde ol Kevin, biz seni seviyoruz.