Kapak Fotoğrafı: Atila Vadoc
Mayıs 2021: Çiçeği burnunda Avusturyalı bir grup beni heyecanlandırıyor ve röportaj için iletişime geçiyorum. Henüz iki teklileri çıkmış, ilk albümleri yolda. Sorularımı yanıtlayan Lukas’tan öğreniyorum ki bu ilk söyleşileriymiş. Keyifli bir sohbet gelişiyor ve bir gün Takeshi’s Cashew’i buralarda izlemek dileğiyle vedalaşıyoruz.
Temmuz 2023: Takeshi’s Cashew, 30. İstanbul Caz Festivali kapsamında dört gün üst üste sahne almak için Türkiye’ye geliyor. İkinci albümleri birkaç ay önce yayımlanmış. Festivalin açılış gecesinde etkinliğin düzenlendiği Avusturya Konsolosluğu’ndayım. Bizimkiler mekanda bulunan herkesi kendinden geçiren olağanüstü bir performans sergiliyorlar. Grupla bu defa bizzat tanışıyor ve ilerleyen günlerde gerçekleştireceğimiz ikinci bir röportaj için sözleşiyorum.
İlk plan yüz yüze buluşmak olsa da karşılıklı yoğunluklarımız bunun önüne geçiyor ve yazılı formata geçmeye karar veriyoruz. Nihayetinde ortaya aşağıda okuyacağınız söyleşi çıkıyor.
Nasılsın, İstanbul’u ilk ziyaretiniz nasıl gidiyor? Paylaşmak istediğin güzel anılar birikti mi?
Lukas: Selam Deniz, bizimle tekrar söyleştiğin için çok teşekkürler. İstanbul’daki günlerimiz harika geçiyor, buraya kadar gelip müziğimizi Türkiyeli dinleyicilere çalmak inanılmaz bir şey. Çok minnettarız bu duruma.
Şimdiye kadarki konserlerimiz harika geçti, özellikle de dün (9 Temmuz) Beylikdüzü Yaşam Vadisi’nde gerçekleşen konser. Seyirciler bizi dikkatle dinledi ve tepkileri de harikaydı. Hem de oturmalı düzende bir konserdi, normalde öyle etkinlikler hep nispeten sönük kalır oysa! Parkorman’daki konserimiz süper geçti, daha önce hiç o kadar büyük bir sahnede çalmamıştık. Açılış töreni için Avusturya Konsolosluğu’nda verdiğimiz konseri de anmadan geçmeyeyim, o da çok özeldi. Silvia’ya da bizi davet ettiği için ayrıca teşekkürler. Bu akşam vereceğimiz son konseri iple çekiyorum.
Sanatçı asistanımız Dilara da harika biri, iyi ki yanımızdaydı. Bu sabah boş vaktinde bizimle buluşup şehri gezdirdi, vapura bindirdi ve şehir hakkında bir sürü şey anlattı. Harika vakit geçiriyoruz, o kadarı kesin!
İlk röportajımız bundan iki sene önceydi, o zamanlar daha iki tekli yayımlamıştınız sadece. Takeshi’s Cashew o zamandan bu yana neler yaptı? Çılgın bir yolculuk oldu, değil mi?
Zaten başımızdan geçen her şey o röportajdan sonra yaşandı 🙂
Kendimize bir plak şirketi ve temsilcimiz Janos’u bulduk. O da bizi anında ülkeden ülkeye konsere yollamaya başladı. Günümüzde neredeyse 100 konseri geride bıraktık. Onunla çalışmak her şeyi değiştirdi, nice harika konser deneyimledik sayesinde. Özellikle aklımda kalanlar içinde Sardinya’daki Duna Jam konseri, Fusion Festival, Birleşik Krallık turnesi, Hollanda, Belçika, Hırvatistan, Sırbistan, Makedonya ve daha önce görmediğimiz nice yer var. Şimdi bunlara bir de İstanbul eklendi!
Bizi ağırladığınız için teşekkür ederiz!
İkinci albümünüz Enter J’s Chamber yayımlanalı birkaç ay oldu. Bu albümün gözünüzdeki yeri nedir ve nasıl ortaya çıktı?
Enter J’s Chamber ilk albümümüzü takiben vardığımız müzikal gelişimin belgesi. Hayatımızda ilk kez turneye çıktık, uzun bir süre yollarda olma tecrübesini tatmış ve ne zamandır hayranı olduğumuz insanlarla tanışmış olduk. İlk albüm süreci ve profesyonel ortamlarda çaldığımız konserler sayesinde çok fazla şey öğrendik, ikinci albüme bu deneyimleri kazanıp geçtik.
En özel anlardan biri YIN YIN’in üyeleriyle tanışmamız oldu. Berlin ve Leipzig’deki bazı konserlerinde açılış grubuyduk. Konser çıkışlarında takıldık, konuştuk da konuştuk. İçine yeni adım attığımız bu çılgın dünya hakkında verdikleri her bilgiyi sindirdik. Hâlâ da bu oyunda bize yol gösteren ağabeylerimiz gibi geliyorlar.
Altın Gün, Mauskovic Dance Band ve L’éclair ile de çalışmış ses sihirbazı Jasper Geluk’tan Enter J’s Chamber‘ın kaydını ve miksini üstlenmesini rica ettik. Her şeyi teybe kaydettik, işin içinde tek bir bilgisayar dokunuşu yoktu. Sonuçtan son derece memnunuz.
Yeni albüm de bütün bu sürecin müzikal bir yansıması gibi sanırım.
Bu albümden yaratması en kolay ve en zor iki şarkı hangileriydi?
Yaratması zordu diyemesem de yayımlanması bizi çok zorlamış bir şarkı var: Hany Mehanna’nın “Badaouiah” parçasına getirdiğimiz yorum. Mehanna 1970’lerde deli işi müzikler yaratmış Mısırlı bir org virtüözü. Çoğunlukla Farfisa org ve drum machine kullanıyor. “Badaouiah” dört yıl önce remix’ini yaptığım bir şarkısıydı, grupla da çalmaya karar verdik; herkes bayıldı çünkü. Ama sonra Hany ile iletişime geçmemiz gerekti ve albümde yer vermek için izin almamız asırlar sürdü. Plak şirketimiz Laut & Luise’den Hauke’ye bu konuda çok ısrarcı olduğu ve şarkıyı yayımlamamızda verdiği emek için ne kadar teşekkür etsek az.
Bu defa hangi enstrümanlar ve araçlar üstünde deneyler yaptınız?
Turnede olup müzik dinlemek için sınırsız vaktimiz olunca bir sürü yeni şey keşfettik. Biri linn drum idi, 1982’den çok meşhur bir drum machine. Kendisini “Manado Harbour” ve “El Topo”da duyabilirsin.
Tabi bütün bir albümü analog biçimde teybe kaydetmenin kendince zorlukları var, bu durum da insana belli bir çalışma disiplini bahşediyor.
Flo ayrıca babasının evinden eski bir midi saksafon buldu çıkardı. Çok komik bir görüntüsü ve ses perdesiyle oynayabileyeceğin acayip bir özelliği var. Onu da “Manado Harbour”da duyabilirsin.
Ayrıca daha önce hiç kullanmadığımız flütler kullandık. Shakuhachi ve bansuri gibi…
Konserde gördüğümüz, boyu neredeyse üç metreyi bulan metalden bir üflemeli çalgı vardı, herkesin dikkatini çekti. O ne?
Adı fujara, Slovakya menşeili bir çoban flütü. Flo’nun babasının imalatı. Millet istisnasız her konserde onu soruyor. (gülüyor)
Enter J’s Chamber sizden bekleneceği üzere farklı sound’ları ve ilhamları sentezliyor. Yapımında sık sık dinlediğiniz bazı müzikler nelerdi?
Niklas Wandt – Balearische Bibliothek
Lucio Battisti – Anima Latina
Kate Bush – Hounds of Love
Igorrr – “Himalaya Massive Ritual”
Kosmischer Läufer – The Secret Cosmic Music of the East German Olympic Program 1972-83 Volume Three
Fazer – Nadi
Surprise Chef – All News Is Good News
Yusuf Lateef – “Like It Is”
Warduna, Aurora – “Helvegen”
God’s Waiting Room
Sufjan Stevens – Carrie & Lowell
Humans in a Pool‘un kapanışındaki şarkı Werner Herzog’a bir saygı duruşuydu. Bu albümün sonundaki “El Topo” da Alejandro Jodorowsky’ye selam çakıyor sanırım?
Evet. Şarkı üstünde çalışmaya ilk başladığımda içinde filmden ses sample’ları vardı; ama bir bir şarkıdan uzaklaşıp gittiler. Sonunda Niklas Wandt’tan seslendirme yapmasını rica ettik. Müziğini turne otobüsünde 7/24 dinliyorduk, sonunda bize dönüp yapacağını söylediğinde öyle mutlu olduk ki! Şarkı sözleri çölde avarece dolanan ve soyguncuların kurbanı olan bir insanı anlatıyor. Sonuç güzel oldu, memnunuz.
İki albümünüzü de birer kelimeyle tarif etmeni istesem?
Dünya ve uzay.
Müzik dinleme platformunun arama geçmişine baktığında karşına çıkan son üç şarkı ne?
Ryuichi Sakamoto – “Plastic Bamboo”
Coco Maria – Bongo Joe compilation
Donna Lewis – “I Love You Always Forever”
Yakın gelecek planlarınız nedir? Ve sence yollara düşüp kendini akışa bırakmanın en iyi yanı ne?
Bu yaz boyunca tam gaz turne yolundayız. Kırk konserimiz falan var, çoğu festival konseri. Otobüs yolculukları, performanslar, dinlenecek müzik ve alınamayacak uykular bizi bekliyor. Bu yolda yeni insanlarla tanışmayı, yeni müzikal dostlukların temelini atmayı iple çekiyoruz. Yollara düşüp kendini akışa bırakmanın en iyi yanı ise grupça büyümek; öyle bir büyümek ki sonunda evlere dağılma vakti geldiğinde canımızın yanması. Birlikte maceralara atılarak arkadaşlıkları sağlamlaştırmak.
Takeshi’s Cashew’un Bandcamp hesabına şuradan göz atabilirsiniz.