Süper grup dediğimiz şey müzik tarihinde bolca yeri olan bir konsept. Süpergrup; kendi gruplarında, solo kariyerlerinde ve hatta tanınır bir stüdyo müzisyeni olmakta başarılı olmuş kişilerin birlikte yeni bir grup kurmasına denir. Bunlardan en ünlüsü açık ara farkla Led Zeppelin olabilir. Grup başlamadan önce gitarist Jimmy Page, Eric Clapton ile birlikte bulunduğu Yardbirds grubuyla halihazırda bilinir ve başarılı bir müzisyendi. Vokal Robert Plant ve basçı John Paul Jones da Londra’da kendi grupları olan ve stüdyo müzisyenliği yapan bilindik isimlerdi. Süper grupların müzik tarihinde yer etmiş örneklerinden başka bolca var. Benim ilk aklıma gelenler arasında Mad Season, Them Crooked Vultures, Audioslave ve Travelling Wilburys var. Hepsi birer efsane. Hâlâ aktif olarak devam eden en bariz örnek ise Arctic Monkeys lideri Alex Turner ve The Rascals lideri Miles Kane’in ortak projesi The Last Shadow Puppets. Türkiye’de ise, ben bireysel olarak bayılmasam da, bariz bir örnek olarak Lalalar var.
Süper grupların kurulmasının genel sebebi, müzisyenlerin kendi grubuyla yaptığı işler dışında başka bir vizyonu gerçekleştirmek istemesi. Farklı bir dinamik, farklı bir kimya. Bu da işin özünde deneysellik oluyor. Bu deneysel projeler içinde gözden kaçan veya çok az içerik üretmiş örnekler var. Başarısız deneyler de var. Bazıları ise hâlâ yükseliyor. Bu kümedeki gruplar arasından en kıymetli bulduğum grupları açmak istiyorum. Tabii ki bir sıralama olmadan.
1- Beak>
Beak>, Portishead’in vokal ve gitar dışında kalan her elementini gerçekleştiren multi-enstürmentalist üyesi Geoff Barrow ile Moon Gangs üyelerinin ortak projesi. Krautrock, trip hop ve The Beach Boys gibi ürünlerden etkileniyorlar. Türünün kalan nadir iyi örneklerinden olan bir deneysel elektronik rock grubu. Daft Punk ve Portishead birleşseydi nasıl bir şey ortaya çıkardı sorusunun cevabı için tatmin edici bi alternatif olabilirler.
2 – Kaygısızlar
Türkiye’den de inanılmaz süpergruplar çıktı. Barış Manço, gelecekte MFÖ üyeleri olacak Mazhar Alanson ve Fuat Güner, arada bir yerlerde Fikret Kızılok gibi isimlerin ortak projesi. Evet, bu isimlerin birlikte bir grupları vardı. 1965’de kuruldu. Beat jenerasyonu daha, hâliyle, 68 kuşağı olarak bile anılmaya başlamadan önce müziğini ve kültürünü Türkiye’de icra ettiler. Elektro gitarın, bohem müziğin ve saykodelik rock’ın başlangıcında duruyorlar.
3 – The Glove
Bu örnek benim için apayrı bir bilinmezlik taşıyor: The Cure lideri Robert Smith ile Siouxsie and The Banshees basçısı Steven Severin’in grubu The Glove. 1983’te bir albüm yapıp dağıldılar. Sebebi hem The Cure’un hem Siouxsie and The Banshees’in kariyerlerinde ciddi yükselişte olduğu dönemde olmaları olabilir. Üyeler sonradan kendi gruplarına odaklanmaya döndüler. The Glove da eşsiz bir post-punk deneyiydi. Gotik arkadaşlarımın gözünden nasıl kaçabildi bilmiyorum.
4 – Moderat
Aktif olan süpergruplar arasında en yüksekler arasında olanlardan biri Moderat. Alman elektronik müzik ikilisi Modeslektor ve Apparat’ın bir araya gelmesi ile oluştu. “Bazı” üyeler de değil, direkt projeler birleşti. Orijin projelerin şarkılarını ayrıca tavsiye ederim. Hele ki Modeselektor – Thom Yorke birlikteliğindeki “Shipwreck” parçasını. Moderat, benim gözümde, elektronik müziğin olması gereken kalite standardı.
5 – The Breeders
Üzerimdeki etkisi anlatılmaz seviyede olan Pixies grubunun eşsiz basçısı Kim Deal ve The Perfect Disaster üyesi Josephine Wiggs’in grubu. Kim Deal, kurulduğundan ve arada dağılıp tekrar birleştiğinden beri Pixies’de bulundu. İyi ki de bulundu, kendisi bir tanrıça. Eşzamanlı olarak 1990 yılından beri The Breeders bünyesinde de müzik yapıyordu. 2013 yılında Pixies’ten tamamen ayrılan Kim, kendisinin vokalde olduğu bu gruba odaklanıyor. Yaratıcı özgürlüğünü sınırsızca uygulayabildiği grubunda müziğin kalitesi en az eski grubu kadar yüksek. Kendisi tatlı kirli punk ruhunu gerçekten biliyor.
6 – Ter
Türk süpergruplarla devam ediyoruz. Saykedelik rock grubu Bunalımlar’ın gitarist ve bateristleri, Kurtalan Ekspres’ten gelen ve ileride MFÖ basçısı olacak Özkan Uğur ve de Erkin Koray’ın grubu Ter. Daha önce de bir yazımda bahislerini geçirmiştim. 1972 yılı içinde kuruldu ve dağıldı. Grup üyelerinin kendi aralarındaki çekişmeden kaynaklanıyor. O çekişme bir yandan mükemmeliyetçi ve otantik bir deneysel rock projesi yaratmalarını da sağlıyor. “Hor Görme Garibi” şarkıları bazı kaynaklarda ülkemizde çıkan ilk metal şarkı olarak geçiyor. Tabii bunu dönemine göre değerlendirerek bakmamız gerektiğini hatırlatırım. Metal denen türün sınırları 70’ler sonunda net olarak belirlenmeye başladı.
7 – The Dead Weather
The Kills vokali Alison Mosshart, The White Stripes lideri olarak ve solo kariyerinde ürünler çıkarmış Jack White, Queens Of The Stone Age klavyecisi ve nadiren gitaristi Dean Fertita. 1990’lar sonu ve 2000’ler başı alternatif/hard rock kariyerlerine başlamış oldukça zengin bir kadrodan oluşuyor. 2009’da kurulan grup birlikte endüstriyel rock sayabileceğim bir tarza ve yanında blues esintilerine sahip. Sanırım ki o alttan gelen blues tadı Jack White’ın katkılarıyla birlikte geliyor. Sert bir müzik.
8 – 801
Etkili isimlerden oluşan bir İngiliz deneysel prog rock grubu 801. Ambient müziği direkt olarak başlatan kişi diyebileceğim Brian Eno var. Kendisi gibi Roxy Music üyelerinden olan gitarist Phil Manzanera var. (Pink Floyd sonrası David Gilmour konserlerine de gitarıyla eşlik etmiş biri Phil Manzanera.) Sadece 1976-77 arası müzik yapan grup, hem çalarken hem de canlı kayıt alırken yenilikçi ve tertemiz yollara başvuruyor. 1976 tarihli 801 Live kaydı, dönemin space rock ve prog rock gruplarını seven herkes için altın değerindedir diye düşünüyorum. “Third Uncle” ve “Baby’s On Fire” gibi Brian Eno şarkılarını yorumlamış olmaları da beni ayrıca mutlu eden bir detay. Sonrasında “Third Uncle”ı yorumlayanlar arasında ciddi fanı olduğum Bauhaus geliyor zaten.
9 – A Perfect Circle
Süpergruplar arasında en büyük başarıları yakalayanlardan biri A Perfect Circle. Tool, Nine Inch Nails, Smashing Pumpkins gibi grupların teknisyenliğini yapan Billy Howerdel kuruyor. Girip çıkan üyeler de bu gruplardan. Yazarken tişörtünü giyiyor olduğum Tool’un vokali Maynard, Nine Inch Nails üyeleri, Smashing Pumpkins üyeleri, Marilyn Manson ile çalanlar, Queens Of The Stone age’in Josh Homme’dan sonra en önemli üyesi Troy Van Leeuwen ve daha çok fazla kişi girip çıkıyor. Alternatif metal/rock, art rock, hard rock gibi birbirinden bazı noktalarda çok uzak olan türleri füzyonlayan bir grup. İçinde bulunmuş her üyenin vizyonu genişletmek ve ilerletmek için çok açık bir alan yaratıyor. Her üyenin kendi grubuna döndüğünde, ki bu yaklaşık 2003-2004 gibi oluyor, çıkardığı işlerden de anlaşılıyor A Perfect Circle’ın üreticiliklerinde yarattığı etki.
10 – DARKSIDE
Bir tane de süper duo eklemek istiyorum kapatırken. DARKSIDE, Nicolas Jaar ve Dave Harrington’dan oluşuyor. New York bazlı bir grup. İkisi de Brown Üniversitesi öğrencileriyken, 2011 yılında Nicolas Jaar Space Is Only Noise adında bir albüm çıkarıyor. Albümü canlı performanslarda çalmak için grubuna müzisyen ararken müzisyen Dave Harrington kendisine öneriliyor ve sanırım mükemmel bir kimyaları oluyor ki birlikte DARKSIDE’ı oluşturmaya karar veriyorlar. 2013’te Daft Punk’ın Random Access Memories albümünü baştan sona remix yaparak SoundCloud’a yüklüyorlar. Adı Random Access Memories Memories. Kritiklerden de çok iyi yorum alan remix albümü ile birlikte aynı yıl Psychic albümünü çıkarıyorlar. Bu sefer tamamen kendi bestelerinden oluşan albüm, 2010’lar içinde elektronik müziğin en geniş kapsamlı ürünlerinden biri. Caz, disko, funk, rock, rap, elektronik, pop ve daha çok detaylı müzik türünden etkilenen ikilinin müziklerine oturttuğu tempo eforsuzca ritmik ve çekici.
Süper grup meselesi, içinde daha çok bahsedilecek isim ve konu içeren bir alan. Benim seçtiklerim üzerinde veya değinmediklerim arasından her işin üzerine tartışmaya, fikir paylaşıp yaşatmaya her zaman açığım.