Yeni Sufjan Stevens albümündeki güzel, büyüleyici, mest edici anların sayısı yabana atılamayacak kadar fazla. Tabi Stevens’ın bir şarkı yazarı olarak yeteneği, 80 dakikalık bir müzik seçkisiyle karşı karşıya olduğumuz gerçeğiyle bir araya gelince bu durumun şaşırtıcı pek bir yanı kalmıyor. “Make Me An Offer I Cannot Refuse”, “Video Game”, “Die Happy”, “Ativan”, “Landslide”, “Sugar” albümü överken kolaylıkla bir çırpıda aklımıza gelecek şarkılar.
Bunca güzellik iyi hoş, heyhat tekrar belirtmek lazım ki albümde epey bir şarkı var. Bir uzun metraj film kadar vaktimizi alan kayıt, baştan sonuna kadar yaşamak için yorucu bir deneyime dönüşebiliyor. Gary Jules‘un “Mad World” yorumunu hayli andıran “Lamentations” ile pek bir yere varamadan sona eren “Gilgamesh“, bu yolda verilen firelerden en barizleri.
Eksiklikler bir yana, The Ascension‘ın zamanla bir kült albüm mertebesine yükseleceği kesin gibi. Kariyerinde çok sayıda tarzla temasa geçmiş Stevens’ın en elektronik, en pop’a yatkın, aynı zamanda en progresif işi olmasıyla, bu takdir edilesi çabayı çoğu zaman başarıyla sonuçlandırmasıyla bile şimdiden müzisyenin -en iyi olmasa da- en özel işleri arasında görüldüğü söylenebilir. Sonra final vuruşunu “America” ile “The Ascension” gibi Stevens’ın bugüne dek kaydettiği en iyi şarkılardan ikisiyle yaptığı gerçeği var.
Evet, büyük ihtimalle bu albüm Sufjan’a hem çok sayıda yeni hayran kazandıracak, hem de sevenlerinin gözünde zaman geçtikçe yerini sağlamlaştıracak. Ve belki de kusurlarıyla daha sahici, daha bağ kurulası hale geliyordur dinlediğimiz şey.