Yıllardır modern prog rock’ın kahramanı addedilen Steven Wilson‘ın durmadan bu alanda üretimler yapması yönünde beklentilere girmek anlamsız. Kendisi şu sıralar bunu istemiyor, aramıyor ve yerine de oldukça kaliteli müzikler koyuyor. Kısacası her sanatçının yapacağı şeyi yapıyor: Kendi vizyonu rehberliğinde gelişiyor, evriliyor. Tersi yönde beklentilere sahip olanların bir diğer argümanı Wilson’ın egosunun büyüdüğü, hepten narsist birine dönüştüğü. Sanatçının verdiği röportajlarda uzun süredir kendisini övmekten kaçınmadığı doğru. Gelelim görelim ki bu Wilson’ın karakterinde yeni yeni gelişen bir özellik olmadığı gibi bizi güzel müzikler dinlemekten de alıkoymamalı.
The Future Bites‘ta takipçilerinin beklentileri tesirine girmeden pop, elektronik ve rock müzik deryalarında yüzen bir Wilson’a şahit oluyoruz. Kulağın ilk başta duyduğunun ötesinde ise belli konseptler sırtlanıyor albümü: Tüketici toplumun körlüğü, kapitalist sermayenin şeytani doğası, politikacılara emanet edilen politikanın kötücüllüğü, içine doğduğumuz düzen gelecekte bizi nereye sürükleyecek endişesi… Aslında burada farklı bir Wilson yok, kendisi yıllardır sistem çarklarına yönelik eleştirilerini dillendiriyor. The Future Bites, bu eleştirilerin şimdiye kadar Wilson diskografisinde en ete kemiğe bürünmüş halini takdim ediyor bize. Hatta albümden yayınlanan teklilerin videolarında The Future Bites’ın kısaltması TFB, devasa bir şirketin ismi olarak karşımıza çıkıyor. İlk tekli “Personal Shopper” tüketim kültürünün bireyleri yiyip bitirmesine dikkat çeken sözleri ve videosuyla bir kara mizah anlatısı ortaya koyuyor. Konuk vokal Elton John‘un ürün isimleri okuduğu pasajda “albümlerin deluxe edition kutu setleri”ne de yer vermesi, Wilson’ın kendisinin bile bu tüketici kültürün bir çarkı olduğuna ilişkin meta okumalar sunuyor. Wilson daha sonra albümün “bir kopyayla sınırlı” baskısını rekor fiyata satarak hayli akılda kalıcı bir performans gösterisi (?) ortaya koymuştu.
“Eminent Sleaze” albümün temasına sirayet eden eleştirel mizahı “Komik bir şey söyleyeyim de paranı bana ver” gibi sözlerle ve karanlık, progresif rock ile disko müziği arasında bir yerde seyreden enstrüman dokusuyla perçinliyor. “Follower” sosyal medyanın takipçi – influencer diyalektiğini “İçinde bir ateş misali hareket ediyorum / Seni istediğim şeye inandırıyorum / Takip et beni” sözleriyle aktarıyor. “Man of The People” benzer bir diyalektiğe dayandırıyor temelini, ancak bu defa insanların hipnotize olmuşçasına takip ettiği kişiler sosyal medya fenomenleri değil, politikacılar. (Hoş, bu devirde ikisi zaten birbirine karışabiliyor.) “Self” bunca karmaşa içinde kendini arayan birey benliğinin hüsranını elektronik, robotvari seslerle belgeliyor. Politik arka planın önünde, sahnenin merkezinde ise büyüleyici melodiler dans ediyor. “King Ghost” ve “12 Things I Forgot” albümden çıkarsanız da başlı başına sağlam durabilecek, albümün hayli şahsi ve melankolik iki parçası.
Steven Wilson The Future Bites‘ta zeka dolu, incelikli ve akıcılıkla seyreden 42 dakikaya hepsi az çok takdiri hak eden 9 şarkı sığdırıyor. Şayet albüme yönelik kendi beklentileri doğru çıkarsa çok geçmeden Billboard listelerinin zirvesine çıkacak. Bu gerçek olur mu, olmaz mı öngörmek zor. Ancak olursa Billboard bir süre hayli kaliteli müzikler içerecek demektir. Wilson’a bol şans, deneyip kazansa da, kaybetse de emeği sevgi hak ediyor. Yolu açık olsun.