Kapak Fotoğrafı: Anna Faragona
Jim White ve George Xylouris’in nevi şahsına münhasır müzik projesi Xylouris White, bu defa uzun süredir grupla birlikte olan yapımcı Guy Picciott’un da resmen ekibe eklendiği yepyeni albümleri The Forest In Me ile karşımızda. Müzikal olduğu kadar görsel de bir proje olan albüme yönetmen Rebecca E Marshall’ın yönettiği aynı isimli bir film ve farklı film yapımcılarının imzasını taşıyan müzik videoları eşlik ediyor. Biz de George Xylouris’e ulaşıp kafamızdaki soruları ilettik.
Yeni albümünüz The Forest In Me bu röportajı yayımladığımızda çıkmış olacak. Kısaca açıklar mısınız bu albümün gözündeki yerini ve nasıl ortaya çıktığını?
George Xylouris: Bu albüm benim için Xylouris White’ın gittiği yeni istikametin göstergesi. Bu istikamet beni mutlu ve heyecanlı kılıyor, çünkü duyduğum kadar görebiliyorum da kendisini. İçinde çalıştığımız uzayı fiziksel olarak görüyorum, uçsuz bucaksız bir alan. Albümü kaydederken ben Girit’teydim. Jim Melbourne ve New York arasında mekik dokuyordu, Guy ise New York’taydı.
The Forest in Me ayrıca pandemi sonrası yayımladığınız ilk albüm. İçinden geçtiğimiz toplumsal dönüşüm göz önüne alındığında bu şarkıları kaydederken aranızda yeniden gelişen, dönüşen bir bağlantı hissettiniz mi?
Tuhaf bir zamandı, evet. Albümü de pandemi esnasında kaydettik. Bir yandan yaşadığım köy ilk etapta sessiz ve huzurluydu, diğer yandan evrensel bir belirsizlik hissinin içinden geçiyorduk. Jim, Guy ve ben müzik yoluyla bağlantıda kaldık.
Kayıt sürecinin kendisinden aklında kalan üç önemli anı aktarabilir misin?
Albümün önemli bir kısmını ev stüdyolarımızda ve bireysel olarak kaydettik.
Bir noktada Guy bana “George, sanki aynı odadaymışız gibi tınlıyor bu müzik.” dedi. Bu düşünce sonradan sürekli kafamı işgal etti.
Tek başınalığımın ortasında, tüm dünya çevremi sarmışken olağanüstü bir müzikal özgürlük hissiyle doldum. Çok da muğlak bir histi.
Bir sabah uyandığımda elime küçük bir lir aldım, tellerini okşadım. Klasik anlamda bir ahenkten yoksun çalmış olmama rağmen öyle güzel tınladı ki.
Bu albümden yazması ve kaydetmesi en kolay ve en zor iki şarkıyı seçecek olsan bunlar hangileri olurdu?
En kolayı “Red Wine” idi, arşivlerimizden çıkardık. Ayrıca Guy’ın stüdyosunda, hep birlikte kaydettiğimiz tek şarkıydı.
“Underworld” ise zorlayıcı bir parçaydı. Rebecca E Marshall’ın belgesel filmi The Forest In Me’de yer alan bir sahneden hareketle uzayla mağara ortamlarını birleştiren bir his yaratmaya çalışıyorum. Yeraltı dünyasının ve sonsuz uzayın verdiği hisler arasında bir köprü kurmayı amaçladım. Jim çoktan filmin aynı kısmına kendi müzikal cevabını vermişti. Yani elimde o imge ve Jim’in kısmı vardı, o ikisi üstünden çalıştım.
Albümlerinizin her birbirini birer kelimeyle nasıl ifade edersin?
Goats – Keçiler
Black Peak – Ufuk
Mother – Dünya
The Sisypheans – Yolculuk
The Forest In Me – Orman
Hızlı bir oyun, hile yapmak yok: Müzik kütüphanenin arama geçmişinde görünen son üç şarkıyı paylaşabilir misin?
“Paizo kai Chorevo” – Giorgos Gevgelis
“Protos Chaniotis” – Kostas Gouverakis
“Chaniotikos Syrtos” – Nikolaos Charchalis
Müzik yapımının sana bugüne dek bahşettiği en ruhani an neydi?
Dansın temposunda beni özgürleştiren o anı bulduğum, ellerimin tümüyle hürleştiği o anlar. Öyle anlarda hayal gücün konuşuyor, ellerinse yazıyor.
Eklemek istediğin bir şey var mı?
Drag City’ye, Remote Control Records’a, The Forest In Me‘yi canlandırmaya vakit ve mesai harcayan tüm film emekçilerine, filmiyle aynı ada sahip bir albüm kaydetmemize izin veren Rebecca E Marshall’a ve bize destek olan herkese çok teşekkür ederim.
Xylouris White’ın resmi sitesine şuradan, Bandcamp profiline ise şuradan göz atabilirsiniz.