Söyleşi: Meg Baird

Kapak Görseli: Rachael Cassels

Kaliforniyalı folk müzisyeni Meg Baird, yedi yıllık uzun bir aranın ardından harika bir albümle geri döndü. Baird ile geçtiğimiz ocak ayında yayımlanan Furling üstüne gerçekleştirdiğimiz sohbeti aşağıda okuyabilirsiniz.

Nasılsın şu aralar Meg?

İdare ediyoruz. Uyuyor, uyanıyor; umutlu, gergin, cesur hissediyorum. Hayatın ufak anlarında açığa çıkan harika şeylerin keyfini sürüyorum. İşe yaramaya çalışıyorum. Sen nasılsın? Sorduğun için teşekkür ederim.

İyiyim ben de. Furling bir süredir yayımladığın ilk solo albüm. Senin için yeni müzikal atılımlar içerdiği de kesin. Sence bu albüm senin bireysel ve sanatçı kimliklerini ne şekilde geliştirdi?

Solo albümler, fikir olarak ortaya çıktıkları ve fiziksel olarak yaratıldıkları yılları tekinsiz diyebileceğimiz bir tabiatta yansıtır. Geçtiğimiz yedi yıl benim için bazen büyük, bazen küçük ölçekli bolca hesaplaşma içerdi. Hem fiziksel hem de duygusal açıdan enkaz gibi hissettiğim oldu. Furling’de ise daha özgür biri oldum, kolaj yapar gibi çalıştım. Sınırlarım ve kaynaklarım hakkında daha açık fikirliydim. Kendi kendimin grubu, aranjörü olabilmek; kendi müzikal uzayımı yaratabilmek konusunda daha dürüsttüm. Öte yandan açıkçası albümü dinleyen kimsenin beni duyup özdeşleşebileceği bir karakter olarak düşünmesini de istemem. Bir dünya yaratmaya çalışıyorum, biyografi yazmaya değil.

Kayıt sürecinin kendisini aklına gelen üç kilit anıyla aktarabilir misin?

Çok yoğun bir süreçti, rüya gibiydi. Stüdyolar tamamen Charlie’ye, bana ve iki harika ses mühendisine kaldı. (Grass Valley’deki Louder Stüdyoları’nda Tim Green ile, harikulade Panoramic Stüdyosu’nda ise Jason Quever ile çalıştık. “Ashes, Ashes”ın doğaçlama vokallerini Pasifik Okyanusu’nu gören bir günbatımı eşliğinde kaydedişimi hatırlıyorum. Tim’in stüdyosunda, kayıt başlamadan önce aranjmanları halletmek için bir başıma geçirdiğim güneşli sabahları hatırlıyorum. O harikulade Viktoryan piyanoların başında geçirdiğim vakti, Louder’daki kontrol odasında “Star Hill Song”un erken miksleri üstünde çalıştığımı hatırlıyorum. Bir an Paisley Underground sahnesinden biraz fazla ilham alıyoruz gibi gelmişti; ancak David Roback’in vefat haberinin taze ulaştığı zamanlardı ve üstümüzde harika etkiler bırakan o isimleri saf göndermeler eşliğinde anmak istedik.

Bu albümden yazması ve kaydetmesi en kolay ve en zor iki şarkıyı seçsen bunlar hangileri olurdu?

En kolayı “Will You Follow Me Home?”, en zoru da “Cross Bay” idi.

Şimdiye kadarki solo albümlerinin her birini birer kelimeyle özetleyebilir misin?

Dear Companion – Bahar

Seasons on Earth – Davet

Don’t Weight Down the Light – Işınlar

Furling – Yolculuk

Hızlı bir oyun oynayalım, hile yapmak yok: Müzik dinlediğin platformun arama geçmişinde görünen son üç şarkıyı yazabilir misin?

Amanın! Şu sıralar kardeşim Laura ile belli bir tempoda seyreden şarkıları içeren bir çalma listesi hazırlıyoruz. Annem çok seviyor bu listeyi, dansa kalkıyor dinledikçe.

“Ram On” Paul McCartney

“All We Have Broken Shines” Brightblack Morning Light

“The Moon of Manakoora” Les Paul, Mary Ford

Bundan 100 yıl sonra anına hazırlanacak bir taşa şarkı sözlerinden birini yazdırabilseydin hangisini seçerdin?

“Oh but how I still love all the things I’ve ever loved.”

(“Ah nasıl da hâlâ seviyorum sevdiğim her şeyi.”)

Meg Baird’in Bandcamp profiline şuradan göz atabilirsiniz.