“İyisin, süpersin, kralsın, kraliçesin, dehasın.” Tyron Frampton, namıdiğer Slowthai‘ın kendine yönelik bu olumlu mesajlarıyla başlayan UGLY; çok geçmeden anksiyeten öforiye, agresyondan bunalıma uzanan çok daha karmaşık bir duygular girdabına çekiliyor. Kulaklarımızın üstünde gergin ve zıpır bir hakimiyet kuran ilk şarkı “Yum“, “Motivasyon eksikliğim var, bana müdahale edilmesi lazım” nakaratıyla bizi kısa sürede Slowthai’ın zihninin karanlık köşelerine ışınlıyor. Kendi duygularıyla savaş içinde olan bir sanatçıyı dinliyoruz albüm boyunca.
Rap’le olduğu kadar post-punk’la da yakın temas içinde bulunan sanatçı, UGLY‘de müzikal anlamda bu hassasiyetini kalın bir sopayla dürtmeye karar vermiş. (Yer yer o sopa sert darbelerle kafamıza kafamıza iniyor da diyebiliriz.) Yoğun olduğu kadar melodik, eğlenceli olduğu kadar ağır bir şarkılar seçkisiyle karşı karşıyayız. Albümün en gergin işlerinden “Selfish“, kulaklarımıza nüfuz eden sound’un özetvari bir temsilcisi aynı zamanda: Sert elektronik sesler, patlayan distorte gitarlar ve Frampton’ın rap-rock vokali el ele verip gittikçe şiddetlenen katartik bir işe kapı aralıyor. Ancak belki de bu 12 şarkının hiçbiri “Tourniquet“in duygusal yoğunluğunda seyretmiyor: “Durmadan köprüler yıkıyorum / Asla akıllanmıyorum / Durmadan bir şeyleri yakıyorum / Sargı bezim nerede?” sözlerini muhtemelen kimse Slowthai’ın kendine has öfkesi ve üzgünlüğüyle okuyamazdı. Bağırmayla ağlama arasında mekik dokuyan ses tonuna benzer teatrallikte bir performansı “Fuck it Puppet”te de yakalıyoruz. Frampton’ın yetenekli olduğu kadar performatif bir sanatçı da olduğunu şimdiye kadarki çalışmaları içinde en iyi UGLY gösteriyor. Yani aslında UGLY, Slowthai’ın şimdiye kadarki işleri içinde potansiyelini en yüzde yüze yakın biçimde kullandığı örnek olmuş diyebiliriz. Bir başka deyişle şimdilik kendisinin en iyi albümü.
“Feel Good“da Frampton’ın aniden bastıran ama kalıcı olamayacak kadar yoğun ve ataklı seyreden bir serotonin dalgasıyla imtihanını dinliyor, bu kadar yoğun seyrettiği sürece mutluluğun bile gerçeklikten kopuk ya da sağlıksız bir şey olabileceğini hatırlıyoruz. Post-punk ekibi Fontaines D.C.’nin eşlik ettiği “Ugly“de “Bana güzel olduğumu söyledin, oysa çirkin hissettiriyorsun kendimi,” diyor; çok geçmeden ödeyemediği kirasından, tepesine üşüşen akbabalardan, aslında kendisinin değil bütün dünyanın çirkin olduğundan bahsediyor. UGLY‘nin ana temasını da böyle özetleyebiliriz belki: Çirkin bir dünyaya inat öz sevgisini ve akıl sağlığını korumaya çalışan bir insanın zorlu duygusal yolculuğu.
Slowthai’ın ikinci albümü TYRON şahsi, düşünceli ve dürüst bir işti; UGLY‘de ise kendisinin bu değerlerini korurken ayrıca duygularını her zamankinden yoğun bir dışavurumla aktarmasına tanık oluyoruz. Hislerden mürekkep bu fırtına, kapanış şarkısı “%25 Club“da tıpkı yolculuğun en başındaki gibi olumlu, ancak bu kez bireysellikten sıyrılan düşüncelerle sonlanıyor: “Gerçek dediğimiz nedir ki? / Senin doldurabileceğin bir boşluğum var / İkimiz de porselen tabaklar gibi kırılacağız belki / Ama yapıştırıcım var, tamir edebiliriz kendimizi.”