She Past Away – Disko Anksiyete (2019)

She Past Away’inki öyle bir başarı hikayesi ki, memleket sularında eşine benzerine rastlanmadı. Günyüzü görmeksizin yeraltına kapatılmaya mahkum (bu mahpusluğundan da memnun) darkwave türünü hakiki bir gotik tavırla yoğurup, anaakıma oynamayan bir grup ne kadar büyüyebilirse aşağı yukarı o kadar büyüdüler. Öyle de güzel büyüdüler ki ülke snırlarını, kıtaları aşıp kara parçaları üzerinde korkutucu biçimde adil dağılmış bir hayran kitlesi edindiler. Peru’dan Avustralya’ya, İzlanda’dan Güney Kore’ye seyreden bir kitleden bahsediyoruz.

Belki Anadolu rock’ı da dünya en az bu kadar sevdi, ama o vakada bizim sevgimizle başladı her şey. She Past Away ise kendi ülkesinde dışlanan bir tarzı, dışlanmışları küresel çapta birleştirerek icra ediyor. ‘Karanlığın hükümdarı’, ‘süper kahraman’ tarzı övgülerle karşılaşıyorlar sost meclislerinde. Hepi topu 10 yılı geride bırakmış bir grup için hiç de küçümsenecek övgüler değil bunlar. Üçüncü albüm Disko Anksiyete‘yi dinlemeden az evvel, geçtiğimiz günlerde tanıklık ettiğimiz İstanbul konseri de grubun kudretini bir tokat gibi yüzümüze çarptı. En küçük mekanı bile stadyuma çevirecek bir enerjiyi deneyimledik.

Albüm beklediğimizden de erken yayınlanınca iyice kavradık: Bu eseri kanaat notu kullanmadan inceleyemeyeceğiz. Disko Anksiyete herhangi bir yeni albüm değil, bir ihtiyaç. Kendi sound’unu, duruşunu, tavrını ortaya koymuş gruplara ihtiyacımız var çünkü. İkili 80’lerin diskosuna kendi ikilemlerini, korkularını, endişelerini getirirken istemsizce bir sağa bir sola salınıyor, matemli dansımıza başlıyoruz. Volkan Caner‘in de altını çizdiği gibi: “Ruhum delik deşik / Uyuşmuş her yerim / Titriyor bedenim / Teslim / Belirsiz gölgeler / Etrafımda döner / Disko anksiyete!”

Daha ilk dakikada bir “Boşluk”‘a atıyor ikili bizi, synth’lerin bir 80’ler gerilim filmi misali usulca dansettiği bu enstrümental parça, bir süredir dinlediğimiz en zarif açılış şarkısı olabilir. Fena bir şeylerin bizi beklediği böylece erkenden ayyuka çıkıyor. “Puslu, ıslak bir sokakta” taşlara uzanmış bir figür, bizi yanılsamalara, zamansızlığa sevk ediyor çok geçmeden. Ortalık kararıyor. “Savruldum bir anda, düşüyorum!” diye yakarıyor Caner “İzole”‘de. Hem o aynı tanıdık tatla, hem de daha fazlasını müjdeleyen taze hislerle kendimizi grubun peşinden boşluğa atıyoruz.

Elbette bir grup için kendi tınısını oluşturmak, beraberinde durgunluğu getirmemeli. Disko Anksiyete‘de önceki albümlerden farklı olduğunu gördüğümüz en bariz şey, sözlerde ilk kez Türkçe dışında bir dilin kullanılması. Başarıyı arayan veya yakalayan grupların çoğunda kolaylıkla görülen bu tercih, neredeyse istisnasız biçimde İngilizce formunda tezahür eder. She Past Away ise burada bile farklı olmayı başararak tercihini İspanyolcadan yana kullanmış. İkilinin günümüzdeki iki yuvasından birinin Barselona olduğunu düşünürsek normaldir. Velhasıl “La Maldad” She Past Away tarihinde bir farklılık yaratarak takdirimizi kazanıyor, sözlerde ise yine alışık olduğumuz mevzulardan bahis açıyor: Kötülüğün günaha daveti, silüetlerin dansı… Rutin mevzular işte.

Bütün bu karanlıktan bahsetmek, gruba aşina olmayanlar için yanıltıcı bir izlenim yaratabilir. Zira She Past Away’in tarzı, zifiri karanlığın ışığın ve mutluluğun ta kendisi sayıldığı bir komşu evrenden zuhur ediyor. “Renksiz” adlı şarkıda “O güzel günler geride kaldı,” dendiğine bakmamalı, çünkü bilinç bunu duyduğu an ‘o halde ilerleyen günlerde her şey çok daha güzel olabilir’ diye düşünüyor. İronik, ama gerçek: Anksiyete ve koyuluğun müziği, insanda mutluluk doğuruyor. Bir kez daha “Mutsuz müzikler beni neşelendirir, mutlu müzikler ise sefil kılar,” diyen Steven Wilson’a hak veresi geliyor insanın.

“Sonbahar”ın sancıları bastırır, “Girdap”‘ın ‘arsız kahkahaları’ insanı tutsak alırken ne olduğunu anlamadan bitiş çizgisine yaklaşıyoruz. “Şimdi yükseliyor deniz, ve taşıyor bedenler, ıssız sokaklara”. Sembolik yaklaşsak, dışlanmışların ölüleri dünyayı fethetmeye geliyor derdik! Disko Anksiyete sayesinde bu olasılık artık her zamankinden daha mümkün gözüküyor. “Ağıt” bir başka fasılı kapatırken tek bir şikayetimiz var: Hepsi bu mu? Bu doyumsuzlukla işte böyle arada kalırız; ne bir She Past Away albümüne tam puan veririz ne de tam puan vermeyenlere tahammül edebiliriz. Bu ne yaman çelişki?

Dünyayı gotik akımın birleştirecek olması ihtimalini The Cure‘dan sonra tekrar günyüzüne çıkaran She Past Away’i elimizden geldiğince tanımak, tanıtmak boynumuzun borcudur. Gün gelir, devran döner, farklı insanlar aynı müzikte buluşur, kısa bir süreliğine de olsa aydınlanırız. Dansa devam!

PUANLAMA: 9/10