Rymden‘ın fezaya yolculuğunun ikinci etabı Space Sailors ilk notalarıyla karşınızda arzı endam ettiğinde 70’lerin rock’ı ile blues’unu bir arada deneyimliyor, sanki bir Jimi Hendrix veya Black Sabbath şarkısına kulak veriyormuş izlenimi ediniyorsunuz. Bu groovy giriş yerini çok geçmeden Rymden cazına bırakıyor elbette, ancak bu defaki yolculuğun ilk albümleri Reflections and Odysseys‘ten daha çetin ve sallantılı geçeceği öngörüsü sonraki 50 dakika boyunca bizi yanıltmıyor. Ne de olsa artık kalkış bitti, engin boşluğun kalbine tam gaz, tam kuvvet, yelkenler fora!
Bugge Wesseltoft, Dan Berglund ile Magnus Öström‘ün bu ikinci Rymden uçuşu, caz çatısı altında sonsuz bir etkileşimler kümesini barındırıyor: “The Space Sailor”da 70’lerin ruhundan devam ediyor, bu defa saykodelik bileşenlerin etkisinde iki yıldız arası bir köprüde buluşuyoruz. “The Final Goodbye” hayali bir distopik filmde leitmotif olarak çok güzel giden, tekrarlara dayalı örgüsüyle insanı yolculuğun gergin bir durağına sürüklüyor; grubun kendi Bandcamp açıklamasında “Chopin doom metal yazsa nasıl tınlardı?” sorusuyla tarif ettiği şarkı pekala kendisi olabilir. Yolculuğun bu etabı sona yaklaşırken önümüzde beliren “My Life In A Mirror” ise naif ve kırılgan doğasıyla işittiğimiz bu sözsüz hikayedeki aydınlanış anıdır belki de. Eğer durum buysa albümdeki enerjisi, morali en yüksek parça “Free As A Bird” de bir düğümün çözülme anı olarak fazladan anlam kazanacaktır.
Etkileyici bir dinamizmle seyreden Space Sailors, ilk albümüyle halihazırda sevgimizi kazanan bir ekibin yeni riskler almaya ve bahsi yükseltmeye hazır olduğunu göstererek bizi mutlu kılıyor. Albüm boyunca tasvir edilen yolculuk ve sonunda gerçekleşen iniş anı, bizi buradan sonra nereye götürecek bilinmez ama heyecanımızın henüz dinmediği kesin.