Riverside – Wasteland (2018)

Sessiz sedasız ortaya çıkıp içinize olabilecek en güzel anlamda dert olan albümler vardır. Riverside‘ın geçtiğimiz sene yayınlanan Wasteland‘ini sıcağı sıcağına yazmamamızın nedeni de ancak bu kategoride yer alması olabilir. Biz duyduğumuz müzikleri anlatacak kifayetli kelimeleri ararken albüm hakkında yazılacaklar çoktan yazılmış, çizilecekler çoktan çizilmişti. Anlatılacak yeni pek bir şey kalmadı haliyle. Bu yazının maksadı da anlatmaktan çok eksik kalmış hesapları kapatmaktır.

Riverside oldum olası hisli müzikler yapan melankolik bir ekipti. Vakti geldi, şarkıların ağıdı yerini hakiki trajediye bıraktı. Şarkı yazarı Piotr başka alemlere göçtü, grubu kendi düşsel krallıklarının yıkıntılarına, çorak arazilere emanet etti. Artık bambaşka bir ağıt söz konusuydu. Yıkılmış, lidersiz kalmış bir imparatorluğun şarkılarını Eye of the Soundscape‘te dinledik. Yaklaşmakta olan yeni bir rejimin ayak sesleri ise Wasteland‘le gizli. Ne kadar sindirilse de taze kalacak acılar, kaybedecekleri bir şey olmadığının bilinciyle gerçek gücünü keşfediyor sanki.

Yolculuğun başındaki kısacık “The Day After” ile kendini bize ilk defa gösteren o temel ağıt “Lament”, olması gerektiği gibi albümün tam ortasında, bir nevi müziğin atmaya devam eden kalbi konumunda. Yukarı ve aşağı doğru kılcallanan damarlar ise yer yer “Vale of Tears”‘taki gibi eşlik edilesi, yer yer “River Down Below”‘daki gibi hülyalara dalınası, yer yer “Struggle for Survival”‘daki gibi agresif; lakin tek bir duyguyla bütün, o da kaybolmuşluk. Toparlanma çabalarının istikameti belirlediği bir kendini arayış güzergahının içindeyiz.

Bir ağıt üzerinden tüm insanlığa hitap edebilecek derin bir ah çekişle karşı karşıyayız. Piotr‘ın anısına edilen her kelam ve icra edilen her nota, herhangi bir insana -hatta gezegenin kendi kıyametine- uyarlanabilir. Öte yandan her son da bir başlangıçtır diye düşünmek istiyoruz. Enkazın ardından yükselecek, daha tatlı dertleri müjdeleyecek bir güneşin umudu bu.

PUANLAMA: 9.5/10