Rainbow45 Records, Kadıköy’ün en güler yüzlü, en cana yakın plakçılarından biri olduğu kadar aynı zamanda birçok yerli albümü plak formatında basan bir firma. Adını Rainbow grubundan alan Rainbow45 Records Store’un kurucusu Salih Karagöz ile plak kültürü, bağımsız plak dükkanları, plak piyasası, mor ve ötesi’nin yeni plağı Canlı Senfonik – Aya İrini ve hayata dair çok keyifli bir söyleşi yaptık.
Salih Abi öncelikle, bu işe ne zaman ve nasıl başladığını anlatır mısın?
Beyaz yakalı bir çalışanken neden bu işe başladım? 15-16 yıl boyunca kurumsal bir şirkette çalışınca bir zaman sonra robotlaşmaya başlıyorsun. Bir sınır var; o sınır senin yaşadığın stresle alakalı. Hayata geliş amacını sorguluyorsun. Gün geçtikçe şartların kolaylaşmasını beklerken daha da zorlaşıyor. Bir yerden sonra bıkıyorsun. O zaman ya bir robot gibi yaşayıp emekli olacağım diyorsun ya da bir çıkış yolu arıyorsun. Eğer hayattaki amaç mutluluksa, mutluluk için gereken ne varsa bunu sağlamaya çalışacaksın ve hayatının geri kalan kısmını daha mutlu geçireceğin bir işe kanalize olacaksın. Çıkış yolu buydu. Ama ben gökten zembille plakçı olmadım. Bir plak geçmişim var. 70’li yıllarda, plak dinleyerek büyüdüm ama plağı pikabın üstüne koymuşluğum yoktu çünkü yasaktı. 1989 yılında İstanbul Üniversitesi’ni kazandığım zaman Beyazıt Kampüsü’nün yakınındaki Sahaflar Çarşısı’nda ufak tefek plak satılan yerler vardı. O zamanlar Sahaflar Çarşısı’nda sadece üniversite kitabı ve dini kitap satılmazdı. İkinci el ne varsa bulabileceğin bir yerdi; eski kitaplar, plaklar, her şeyi bulabilirdiniz. O dönemde Türkiye’de plağın o kadar büyük bir düşüşü vardı ki… Gerçi Türkiye’de plak hiçbir zaman çok popüler olmadı; plak üretimi ve dinleme dönemi çok kısa kaldı. Sonra bir anda kaset dönemi başladı. Türkiye kaset konusunda çok iyidir. Ben plağın gözden düştüğü o dönemde plak almaya başladım. Üniversite yıllarıma denk geliyor bu dönem. Hatta ilk aldığım albüm Rainbow’un Rising albümüdür. O da bir tesadüf değil aslında. Zaten döneminde kaset olarak Rainbow, Pink Floyd, Deep Purple, Led Zeppelin gibi klasik ya da progresif rock gruplarını dinliyordum. 80’li yıllarda glam metal da dinliyordum ama o dönemde beni en çok etkileyen gruplardan biri Rainbow idi. Zaten Risingalbümünün kapağı ve içi de beni çok etkiler. Sahaflar Çarşısı’nda onu buldum ve ilk albümüm odur. 2006 yılında bir internet satış portalında Rainbow ismini kullanmam ve ondan sonra o isimle domain almam belki de oradan zincirleme olarak gelen bir şey. Burada küçük bir parantez açayım: Dükkanın isminin Rainbow45 olmasının sebebi de Rainbow ile ilgili bütün isimlerin o zaman alınmış olmasıydı. Rainbow grubunun resmi siteleri isimlerin hepsini almıştı. Hatta Karaman’da bir büskivi firması Rainbow ismini almış, ben alamadım. İsmin peşine 45’i ekledim çünkü Rainbow33 ismi bile alınmıştı.
Diyeceğim, zaten geçmişi olan bir şeydi. 2006-2010 arası internette portallar üzerinden plak satmaya başladım. Ama bir yandan şirkette çalışıyordum. Baktım iş güzel gidiyor. Şöyle ki, detay yazıyorum, hikaye anlatıyorum. Plakların, grupların, albümlerin hikayesi, ABD’deki listelerde kaçıncı oldukları, listelerde kaç hafta kaldıkları gibi detaylarla boğuyordum müşteriyi. Normalde kondisyon, fiyat bilgisi, üretildiği ülke ile ilgili bilgi vermek yeterlidir. Geceleri uyumazdım. Sabahları işe gidiyordum, akşamları farklı bir kimliğe bürünüp plak satıyordum. Bu durumda baktım ki bu işten mutlu oluyorum. Belki şirketteki işimden kazandığım kadar kazanmıyordum ama bir gelecek vaat ediyordu. İşimden istifa ettim ve 2011 Şubatında ayrılıp Kadıköy’deki dükkanı açtım.
Şu an bulunduğunuz dükkana ne zaman taşındınız?
2011 yılının başında Kadıköy’ün merkezinde büyük bir dükkanım vardı. Kafeciliği de beraber yürütmeyi denedim. Gelenler müzik dinlerken kahvesini içsin, kültürel bir ortam olsun diye bir düşüncem vardı ama Kadıköy’de dükkan kiraları o kadar yükselmişti ki o işi bırakıp sadece bildiğim işi, yani plak satmayı deneyeyim dedim ve bir sene sonra şu anda bulunduğumuz Caferağa Spor Salonu’nun karşısında, Rexx Sineması’nın yakınındaki bu dükkanı açtım. Dükkancılığın geçmişi de sekiz seneyi buldu şu an itibariyle. Ondan önceki dört beş senelik internet satışı dönemi de eklendiğinde on iki on üç senelik bir geçmişim var bu işte.
Rainbow45 sadece bir plak dükkanı değil. 2013 yılından beri birçok yerli albümü plak formatında yayınladınız. Bu süreç nasıl işliyor?
Daha bu dükkanı açarken plak basma hayalim vardı. Türkiye’de plak üretecek fabrika olmadığı için yurtdışında ürettikten sonra ithal edip dağıtmaya yönelik planlarım vardı. Ama bu hayallerin gerçekleşebilmesi için önce müşteriler arasında tutunmam gerekiyordu. İlk iki sene buna yoğunlaştım. Ondan sonra ne tür bir katkı yapabilirim, hangi albümleri basabilirim diye düşünürken kuzenim, Aura Prodüksiyon’un sahibi, bir dönem EMI’da, PolyGram–Polydor’da, Hey Dergisi’nde çalışmış olan Afşin Akın’ın ofisine gittim. Ben plak basmak istiyorum deyince bana Nemrud isimli yerli bir progresif rock grubunun demolarını dinletti. O an beynimden vurulmuşa döndüm. O kadar beğendim ki Nemrud’un Ritual albümünü… Sonrasında grup üyeleriyle tanıştım. Grup iki albümünü Fransa’da CD olarak bastırmış meğer. Fransa’daki bu şirketle konuşup albümlerin plak basma lisansını aldım ve Nemrud’un iki albümünü aynı sene bastım. Çok güzel oldu. O zamanlar tanınmayan bir grup için imza günü yaptık, dükkan doldu taştı. Demek ki plağa bir açlık vardı. Bu Zeki Müren, Müzeyyen Senar ya da Barış Manço da olabilirdi; yine çok iyi satılırdı. Ama benim o sıralarda bu tarz işlere girecek durumum yoktu ve kendimi de denemem gerekiyordu. O yüzden Nemrud’la başlamak istedik. Grupla bir aile gibi olduk zaten, çok iyi anlaştık. Sonra bir gün Güven Erkin Erkal geldi, Kadıköy’de çok güzel gruplar var dedi. O sıralarda Kadıköy’de birçok yeni grup oluşuyordu. Tam Gezi Olaylarının başladığı zamanlarda The Ringo Jets geldi. The Ringo Jets’in parçaları vurucu ritimlere ve kirli gitarlara sahipti; tam anlamıyla rock’n’roll gençliğinin yansımasıydı. Hoşuma gitti. Onların albümünü bastık. Sonra başka bir arkadaşımız BaBa ZuLa’yı önerdi; onlarla anlaştık. Ardından Afşin Bey ofisini kapattı, Yüksek Sadakat’in menajerliğine son verdi. O da Rainbow45’in bünyesine katıldı. Kendisiyle birlikte büyük bir bilgi birikimi getirdi. Dükkanımızın yakınında bir ofis kiraladık bunun üzerine. Afşin Akın’la başlayan sürece Bülent Ortaçgil’in Benimle Oynar Mısın albümüyle başladık; sonra da devamı geldi.
Plaklar yurtdışında basılıyor, değil mi?
Plaklar Almanya’da basılıyor, plak mastering’i, kalıpları, kısaca bütün üretimi Almanya’da yapılıyor. İthalatını biz yapıyoruz. Burada dağıtımcı bir firmaya veriyoruz. Profesyonel bir biçimde Türkiye’nin her yerine dağıtılıyor plaklarımız.
En son olarak mor ve ötesi’nin Canlı Senfonik – Aya İrini albümünü bastınız.
Evet, en son işimiz bu. mor ve ötesi ile daha önce Dünya Yalan Söylüyor albümü için 2016 yılında anlaştık. Sözleşme yapmaya gerek duymadık çünkü Afşin Akın grup üyelerini çok yakından tanıyor. Söz senettir usulüyle çalıştık. Kapak tasarımı gibi konularda grupla çok iyi anlaştık. Zaten albümün sound’u çok güzel. Dünya Yalan Söylüyoralbümü için çoğu müzik eleştirmeni Türk rock müziğinin ilk yirmi albümünden biridir der, hatta bazıları için bir numaradır. O albümü 2016 yılında plak olarak bastırdık. Şimdi de, grubun 29 Ekim 2018 tarihinde Aya İrini’de senfoni orkestrası eşliğinde verdiği konseri 13 Nisan Cumartesi Record Store Day için satışa çıkarıyoruz. Açılır kapaklı, 180 gram, çift plak olarak 8 sayfa fotoğraf albümüyle birlikte yayınlanacak.
Bu sene imza günü olacak mı?
Geçen sene Record Store Day için mor ve ötesi’nin Sultan-ı Yegâhsingle’ını bastık limitli sayıda. Şarkının kısa ve extended versiyonunu 45’liğe basmıştık. İki üç günde tükendi. Onun imza günü oldu geçen sene. 2017’de Dünya Yalan Söylüyoralbümünün imza günü olmuştu. Bu sene de grubu konser serisinin arasında ikna edebilirsek yine dükkanımızda bir imza günü yapmak istiyoruz.
45’lik demene rağmen Sultan-ı Yegâh single’ı aslında 33 devirlik bir plak. Neden o şekilde basıldı?
Evet o ilginç bir durum. Mastering ve mixing yaptıktan sonra cutting denilen bir işlem vardır. Yani plağın kalıbından önce cutting’ini yapan firma bu single’ı 33 devir basarsak sound daha iyi olacaktır dedi. Biz de tamam dedik. Farkına pek vardık mı bilemiyorum açıkçası. 45’lik de olabilirdi aslında. Ama o plak eşine az rastlanan bir plak oldu. Çünkü 7 inch denilen singlelar her zaman 45 devir olurken bizimki 33 devir oldu.
Record Store Day’in amacı bağımsız plak dükkanlarına biraz daha fazla görünürlük kazandırmak sanırım. Türkiye’de tam olarak amacına ulaşıyor mu? Bu ismi Türkçeye nasıl çevirmek gerekir?
Biz “Plak Dükkanları Günü” ya da “Dünya Plakçılar Günü” isimlerini kullanıyoruz daha çok. “Bağımsız Plakçılar Günü” demeye gerek kalmıyor çünkü buna merkezi yönetimle yönetilen firmalar katılmıyor zaten. Ama burada bağımsızdan kastımız, mahallenin kasabı gibi ya da tuhafiyesi gibi görülen plak dükkanları… Kültürel katkısını düşündüğümüzde belki kitapçıyla karşılaştırabiliriz. Bağımsız plakçıların görünürlüğünü artırmak, belki onlara vefa gösterildiğini hissettirmek için bu işe başlandı ve çok da doğru bir adım. Bunun endüstrileşmesini istemeyiz. Biraz farkındalık yaratmak için yapıldı. Aslına bakarsan yurtdışında çok güzel kutlanıyor, çok güzel etkinlikler yapılıyor. Türkiye’de dükkan kiraları biraz yüksek olduğu için dükkanlar hep küçüktür. Yurtdışında çok güzel gig’ler, akustik konserler verilebiliyor. O semtin yerel sanatçıları ya da ünlüleri umulmadık bir anda dükkana gelip akustik bir dinleti sunabiliyor mesela. Çok samimi bir ortam oluşuyor. Böyle fırsatlar yaratıyorlar. Bizim ülkemizde böyle şeyler pek yapılamıyor ama biz de farklı türden etkinlikler yapmaya çalışıyoruz. Çıkardığımız plakları o güne denk getirmeye çalışıyoruz. Mesela DJ setleri olabiliyor. O gün çok güzel bir DJ performansı sergilenebilir.
Bu yıl “Plak Dükkanları Günü” için ne gibi sürprizleriniz olacak?
O gün dükkanımıza plak almaya gelen müşterilerimize iki farklı desende üreteceğimiz “hediye” bez çantalarımızdan vereceğiz. Bunun haricinde, kendi koleksiyonumuz için topladığımız, hepsi döneminde yayımlanmış ve bulunması çok zor ya da imkansız olan Queen içerikli magazin, fotoğraf kitapları, dokümanter ve nota kitaplarını 200 TL ve üzeri alışveriş yapan dostlarımıza çekilişle hediye edeceğiz.
Biraz dükkanla ilgili konuşalım. Rainbow45 Records Store gibi butik bir mağazayı zincir mağazalardan ayıran nedir?
Mesela hiçbir zincir mağaza çalışanı müşterisinin eşiyle o gün kavga ettiğini dinlemek istemez. Ama biz dinleriz. Müzik dışında çok farklı sohbetlerimiz oluyor. Bunu örneğin D&R’daki bir satış danışmanı yapmaz çünkü asgari ücretle uzun saatler çalıştırıldığı için müşterisinin derdini dinleyecek bir durumda olmuyor. Zaten bu tarz mağazalarda çalışanlar müzik bilgisinden epey yoksun. 1990’lı yıllarda, 2000’li yılların ortalarına kadar zincir mağazalarda çok nitelikli satış danışmanları vardı. Bir müşteri kendilerinden tavsiye istediği zaman çok ciddi önerilerde bulunurdu ve müşterisini tanırdı. Ama iş öyle bir yere geldi ki bu mağazalarda, kapitalizm tam egemen olmuş durumda. Satış elemanından işletmenin sahibine kadar, mağazadaki ürünleri en kısa sürede satıp stokları boşaltmak için, yani en hızlı döngüyü sağlayabilmek için ne yapmaları gerekiyorsa onu yapıyorlar.
Bizde ise durum daha farklı. Biz müşterilerimizle bire bir temas halindeyiz. İletişimimiz çok daha samimi ve sıcak. Müşterilerimizin mutlu ve huzurlu hissedebileceği bir zamanı onlara ayırmamız gerekiyor. Buradan plak alan bir kişi mutlu olarak ayrılıyor. D&R’da x liraya satılan ambalajında bir plağı bizden x+10 liraya almasına rağmen mutlu ayrılıyor. Bunun sebebini de şuna bağlıyorum: mahallesinin plak dükkanını kalkındırmak, onun yok olmasını engellemek için bir nevi jest yapmış oluyor bu insanlar.
Bu bağımsız plakçıların tutulmasının başka bir sebebi de zincir mağazalarda ikinci el plak satışı olmaması. Halbuki plak denilen nesne ikinci elde döner; ikinci el piyasası çok güçlüdür. Plak yaşayan bir şey. Jenerasyondan jenerasyona geçiyor. Ve bazılarının koleksiyon değeri artıyor. Hiçbir koleksiyoncu zincir mağazadan alışveriş yapmaz. Çünkü o birinci baskı ya da birinci baskı olmasa da çok değerli bir plağın peşinde olabilir. Ya da şunu bilir ki orijinal bir plak remastered olan bir albümden genelde daha iyidir. Bilinçli bir müşteri gelir bağımsız plakçıya.
Dükkanda birçok farklı türden albüm olmasına rağmen Rainbow45 Records Store bana daha çok 60’lar ve 70’lerin klasik, psikedelik ve progresif rock türlerini çağrıştıran bir dükkan. Bu noktada kendi müzik zevklerinizle dükkana ayrı bir ruh katarken diğer yandan da dinleyici kitlesini bir şeklide yönlendirdiğinizi söyleyebilir miyiz? Daha çok ne tür plaklar bulunduruyorsunuz?
Başlarda klasik, progresif ve psikedelik rock albümleri satıyordum çünkü en iyi bildiğim türler bunlardı. Ama zamanla müşterilerimin zevkleri ve benim farklı türler hakkında daha fazla bilgi sahibi olmaya başlamamla kataloğumuz genişledi. Ben de öğreniyorum sonuçta. Şu an dükkanda rock, blues, soul, funk, pop, hemen her türden albüm var. Mesela funk Avrupa’da hep dinlenen bir tür. Türkiye’de de tutulmaya başladı. Çok güzel caz albümleri getiriyoruz. Aslında her tür var diyemem çünkü hip hop, tekno ve deep house satmıyoruz. Yıldızım barışmadı demeyeyim ama deep house’ı anlayamadım galiba.
Yönlendirme konusuna gelince, bize gelen müşteriler hip hop plağı istiyorsa onlara size illa ki Led Zeppelin verelim, çok iyidir gibi bir yönlendirme yapmıyoruz. Aradıkları şey yoksa, yok diyoruz. Öte yandan tavsiye isteyen müşterilerimize – ki bu çok sevdiğimiz bir durum – kendisine en uygun ve sevebileceği plağı bulma konusunda yardımcı oluyoruz.
Özellikle İstanbul’da plak satışı yapan bağımsız dükkanlar bazı müzik dallarında ihtisaslaştı. Rainbow45 Records da klasik rock, progresif, psikedelik ve hard rock & heavy metal konusunda uzman olarak biliniyor. Bu da bizi rahatsız etmiyor. Fakat tabii ki sattığımız ürünlerin kategorilerini genişlettiğimizde daha geniş bir kitleye hitap edeceğimizin farkındayız. Analog kültüre yeni adım atan müşterilere elimizden geldiğince alfabenin “A”sından başlayarak yardımcı olmaya çalışıyoruz. Çünkü doğru bir başlangıçla bu hobiden zevk alacaklarını biliyoruz.
Plak gençlerin hayatına sonradan dahil olmaya başlayan bir şey. Bu konuda da çoğu ne yapması gerektiğini bilmiyor çünkü teknik bilgileri yok doğal olarak. Plak dinlemeye başlamayı düşünenler için ne önerirsin?
Plağa pikap diyen veya gramofon ile pikap arasındaki farkı bilmeden bu hobiye adım atanların olduğunu gözlemledik. İlk defa analog ses sistemi alacak müşterilere bu hobinin pahalı bir zevk olduğunu söylüyoruz öncelikle. Piyasada satılan Çin yapımı basit, kendinden amfili ve hoparlörlü pikaplardan çok verim alamayacaklarını anlatmaya çalışıyoruz. Onun yerine piyasada hala bulunan, ikinci el, bakımlı deck sistemleri (pikap, amfi, hoparlör) tavsiye ediyoruz. Plak konusunda da, hemen koleksiyoner kafasına girmemelerini, beğendikleri şarkıcı veya grupların daha uygun fiyatlı olan ikinci ve daha sonraki baskılarını alarak başlangıç yapmalarını tavsiye ediyoruz.
Öğrencilerin maddi imkanları sınırlı olduğu için plak işine girmeleri çok zor, çünkü maalesef masraflı bir uğraş. Şimdi kötü bir şeyle başlayacaklarına beş yıl sonra iyi bir sistemle başlasınlar. Zincir mağazalar plakların geniş kitleye tanıtılmasına yardımcı oldu ama sattığı üçüncü sınıf kalite pikaplarla bu hobiyi zorlaştırıyorlar bir yandan. İnsanlar bu pikapları alıyor ama plak dinlemenin zevkine varamadıkları için bir süre sonra bu uğraştan tamamen vazgeçiyorlar. Ben dükkanımda Çin malı yeni nesil turntableları satmam. Dükkanın ruhuyla çelişir.
Bunun dışında, Hi-Fi (high fidelity) ses sistemleri konusuna plak kadar hakim değiliz. Bu konuda yardım isteyenleri konuya daha vakıf olan arkadaşlara yönlendiriyoruz. Hi-Fi konusuna gönül veren kesimle görüş farklılığı içinde olduğumuz doğrudur. Bizler armoni ve melodiye, yani genel anlamda içeriğe daha çok önem verirken Hi-Fi camiası içeriğin kayıt kalitesi ve kulağa nasıl ulaştığına odaklanır.
Albümlerin artık dijital olarak kaydedildiğini, o nedenle plak almanın bir anlamı olmadığını düşünenler var. Bu konuda bizleri biraz aydınlatır mısın?
Yeni bir albüm çıktığında bu albümün kayıtları CD’ye ve/veya plağa basılıyor ve dijital ortamlarda sunuluyor. Bunun plak versiyonunu almak demek sadece ses kalitesi arasında tercih yapmak demek değil. Biz olaya daha duygusal bakıyoruz. Plak sadece sesten ibaret değil; sadece kulağa hitap etmiyor. Bir plağı tutmak, içindeki resimleri incelemek apayrı bir zevk. 60’lar ve 70’lerde basılan plaklar o dönemin maddi imkanları da sayesinde çok özenilerek hazırlanmış plaklar. İçinden sayfalarca fotoğraf, şarkı sözü vs çıkıyor. Plak paylaşılan bir şey. Fetişizmden de söz edebiliriz bu açıdan. Bir plakseverin evine gelen arkadaşlarına plaklarını dinletmesi başka bir zevktir. Bunu dijital bir formatta yapamazsınız çünkü bunlar sesten ibaret; tek bir duyu organına hitap ediyor.
Ayrıca plak sonraki jenerasyona da aktarılabilen bir şey. İnsanlar genlerini aktarmak için üreyen varlıklardır. Plak da sonraki nesillere aktarılabilen bir şey. Ama bir CD’nin on yıl sonra nerede olacağının garantisi yoktur. Ya da dijital formattaki bir albümün miras olarak bırakılacak manevi bir değeri yoktur.
Bunun haricinde her ne kadar analog kayıt yapılmıyor olsa da ikinci el plak piyasasında, döneminde analog olarak kaydedilmiş plakları bulmak zor değil. Hele bir de orijinal baskıysa, onun verdiği tadı başka hiçbir şey veremez.
Satışlar kriz ortamından etkilendi mi?
Genelde Türkiye’deki fiyatlar Avrupa’daki fiyatlarla karşılaştırılır. Ama Avrupa ile karşılaştırmamak lazım. Biz dezavantajlı bir konumdayız. Sattığımız plakların çoğunu ithal etmek durumundayız. Döviz kuru yüksek olduğu için fiyatları yukarı çekmek zorunda kaldık. Sıfır ambalajlı plaklar da ithal olduğu için onların fiyatları da yüksek.
Özellikle son bir senede eski ve yeni çok sayıda yerli albüm plak formatında basılmaya başladı. Bunun dinleyici kitlesinde ciddi bir karşılığı var mı?
İMÇ gibi şirketler eski kataloglarını karıştırmaya, bu eski albümleri plak olarak basmaya başladı. Zenne albümleri, Urfa sıra geceleri gibi albümler plak olarak basılıyor. Belki bir kına gecesinde çalınır mantığıyla basılıyor bunlar. Sonunda bu plakları satamayıp bizim gibi dükkanlara 50-60 liradan sattıkları plakları tanesi 20 liradan perakende satmak zorunda kalıyorlar. Acıklı olan şey şu ki bu plakların maliyeti 20 liradan çok daha yüksek. Üretim yaparken dinleyici kitlesini düşünmek gerekir. Türkiye’de 50 bin kişilik bir plak dinleyici kitlesi varsa bu kitlenin bu tarz albümleri dinleyecek bir kitle olduğunu hiç sanmıyorum.
Rainbow45 Records Store’un web sayfası: https://www.rainbow45records.com
Rainbow45 Records Store’u takip etmek isterseniz: https://www.facebook.com/Rainbow45records/ https://www.instagram.com/rainbow45recordstore/