Puzzles, Käptn Peng’in gitaristi Moritz Bossmann’ın, İstanbul’da geçirdiği altı aylık dönemde her güne bir parça yazma gayesiyle ortaya çıkardığı eskizlerin yıllar sonra Berlin’de hayat bulmasıyla kuruldu. Grup, 2020 yazında ilk EP’si Moon Phase’i Kreis Musik etiketiyle yayımladı. 1960 ve 70’lerin Türk saykodelik müziği ve Doğu Avrupa ezgilerinden unsurlar bulabileceğimiz EP’de Puzzles, caz, rock ve funk müziği aynı potada eritiyor. Caz temelleri üzerine serpiştirilmiş atmosferik öğelerin de etkin olduğu bu EP, omuzlarımızı oynattıracak bir dinamizm ile başlayıp kalpleri ezen bir ağırlıkta bitiyor. Özellikle funk ve saykodelik severlerinin bu EP’ye bir göz atmasını öneriyorum. Grubun kurucusu ve gitaristi Moritz Bossmann ile konudan konuya atladığımız keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. İyi okumalar.
Şimdiye kadar Käptn Peng ve vahşi üçlü Vögel die Erde Essen başta olmak üzere birçok projede yer aldın. Ancak Puzzles’ı İstanbul’da geçirdiğin altı aylık bir süreçten sonra kurdun. Bize bu projenin nasıl doğduğunu biraz anlatır mısın?
Bu fikrin doğuşu 2012’ye, İstanbul’da yaşadığım zamanlara kadar uzanıyor. O dönemlerde aklımda yazabildiğim kadar müzik yazmak vardı. Türkiye’ye gelmeden önce özel hayatımda gelgitli bir süreç geçirmiştim. O sıralar epey John Zorn dinliyordum. O dönem niteliğine bakmaksızın yazabildiğim kadar parça yazmanın ilginç bir fikir olacağını düşündüm. Yazdıkça, başlarda kötü olan parça kalitesinin de zamanla iyileştiğini gördüm. Kendimi hiç yargılamadan bu şekilde parça üretmeye devam ettim. Almanya’ya döndüğümde elimde elliye yakın parça vardı. Sonradan dönüp bu repertuara baktığımda bu parçaların arasında bazı çok taze ve yenilikçi fikirler olduğunu gördüm. 2014 yılında bir grup kurup iki tane de konser verdim ama o iş pek yürümedi. Takip eden süreçte diğer projelerle meşgul oldum. 2018’e geldiğimizde daha önceden beri birlikte çalmak istediğim bazı müzisyenlerle bir grup kurdum. İşte o zaman bu 2012’de İstanbul’da yazdığım parçalar tekrar aklıma geldi. Bir prova aldık ve bu parçaları orada çaldık. Eldeki eskizlerin üzerine biraz daha yazdım çünkü nasıl bir sound olması gerektiğini kafamda oturtmuştum. Sonra bir gün içinde kayıt aldık. İşte o da zaten EP oldu.
Vay canına! Bütün EP bir günde mi kaydedildi?
Evet, yalnızca toplamda üç gün kadar prova alabildik çünkü gruptaki herkes çok meşguldü. Parçalar da yeniydi tabii onlara. Bir gün prova aldık, sonraki gün mikrofonlama ile geçti, son gün de kaydettik. Sonrası biraz komikti çünkü klavyeci bu müziğin pek ilgisini çekmediğini söyledi ve başka bir müzisyen bulmak zorunda kaldım. Öte yandan miksaj da epeyi uzun sürdü ve o süreçte bir de çocuk bekliyorduk. Ancak 2020’de biraz zamanım oldu diyebilirim. O sıralar çocuğum sakince uyuyordu, şanslıydım. Şimdiki gibi değil (gülüyor). Aynı zamanda Almanya’da evlere kapandığımız sıralardı ve sonunda gerçekten bu işi bitirecek zaman buldum. Bu müziği yapmak yılların hayaliydi. Sonra da EP çıktı işte, bildiğin gibi Kreis Musik’ten.
Evet plak şirketiyle ilgili daha sonra soracağım zaten (gülüyor). Şunu merak ettim: 2012’de yazdığın 50 kadar şarkıyı nasıl sakladın? Kayıt mı aldın yoksa notaya mı döktün?
Nota olarak yazdım ama mp3 çalarla da kaydettim. O günlerde şu ufak tefek kayıtlar yapabildiğin mp3 çalarlar vardı. Bir de o dönem nota olarak yazmaya heves etmiştim; daha iyiye gitmek için, daha tamamlanmış hissetmek için. Bir nevi kendime meydan okumaydı (gülüyor). Şimdi olsa kaydeder geçerim (gülüyor).
Gruptaki diğer müzisyenleri nasıl buldun?
Grubun şu anki formasyonundan bahsedebilirim. Daniel Freitag diye iyi bir arkadaşım var; kendisi pop albümleri yapıyor. Aynı zamanda gitarist, besteci ve prodüktör. Zamanında kendi projelerinden biri için bir turneye çıkarken ben de o ekipte bas çaldım. Aramızdaki işbirliği o zamandan beri devam eder. Kendisine Puzzles’da synth çalıp çalmayacağını sordum çünkü bu müziği çok seviyordu.
Saksafoncumuz Johannes Schleiermacher genelde caz çalıyor. Senin de ilgini çekebilecek Andromeda Mega Express Orchestra adında bir Berlin farfanı var, onlarla çalıyor. Onunla hep çalmak istemiştim çünkü bir taraftan caz çevresinden gelmesine rağmen öte yandan caz umrunda değil. Buna bayılıyorum işte.
Davulcumuz Christian Marien serbest caz diyebileceğimiz türden geliyor. Biraz alakasız aslında, çünkü hiç prova almadan sadece doğaçlama yapan müzisyenlerle çalıyor. Kendisine neden groove çalmadığını sormuştum çünkü o tam bir groove makinesi. Gruba geldiğinde ona “her zaman yaptığını yap” dedim ve oradan uçuşa geçtik (gülüyor).
Bu hikayeden de biraz görüldüğü gibi, grubun adı için parçaların birleşimi diyebilir miyiz?
Evet, yani, güzel bir anlamlandırma yaptın aslında (gülüyor). Bu bilinçli olarak verdiğim bir karar değildi. Yani tabii ki kelimeyi sevmiştim ama genelde böyle olur zaten. Bazen bir şey yaparsın ve pek anlamlı gelmez. Sen de gelişine bir şey uydurursun ama ileride aslında anlamlı olduğunu fark edersin. Yıllarca bazı parçalar hep havada ayrı ayrı taneler halinde süzülüyolardı, ama hiçbir zaman bir bütün olamamışlardı.
Bir caz grubu olmanıza karşın gruptaki basları gitar veya kontrabas yerine synthesizer ile alıyorsunuz. Bu tercihi biraz anlatır mısın?
Bu parçalar için bas gitar veya kontrbas düşünemiyorum açıkçası. İlla ki bir MS10 ya da benzer bir synth lazım! Zaten sanırım ilk baştan beri şu “hadi buluşalım, bir de biri bas synthesizer getirsin çünkü basçımız yok.” şekilde gelişti. EP’deki synth bas groovelarında 70ler Türk saykodelik müziğinin etkisi büyük. Yani bütün bu kayıtlarda bass synth var mıydı bilmiyorum ama “biraz çöpten bir ses olsun, her şey hallolur” diye düşünülmüş gibi (gülüyor).
EP’deki parçalar zengin ritmik ve armonik unsurlarla ustaca bestelenmiş. Doğu Avrupa etkileri aşikar ve aksak ritmlerden kaçınılmamış. Örnek olarak Hotzi’de duyduğumuz 5 üzerine 4 lük poliritm verilebilir. Tüm bu sofistikeliğin yanında, grup doğaçlama hissiyatini kaybetmemiş. Sanki belli temellerin üstüne kimyaları tutan müzisyenler jam yapıyor gibi. Gruptakilerle ne zamandan beri beraber çalıyorsunuz?
Bu biraz ilginç çünkü Käptn Peng ya da Vögel die Erde Essen gibi gruplardaki müzisyenlerle yıllardan beri birlikte çalıyoruz. Ancak Puzzles’ta EP için sadece üç gün birlikte çaldık. Sonrasında da yaptığımız bir tur için bir hafta daha çaldık. Hepsi bu kadar! Bu müzisyenlerle çalabildiğim için kendimi çok mutluyum; her şey adeta kendiliğinden akıyor. Hiçbiri “burada 7 çalıyoruz bak burada 5 çalıyoruz, tam ölçü başında aynı anda dönmeliyiz” şeklinde değil. Sanki 4/4’e çalar gibi düşünmeden çalıyorlar ve akıyor gidiyor.
Evet. Aslında yediler ve dokuzlar özellikle Türkiye’de çok normal, çünkü insanlar bu müziklerle büyüyor. Ama siz EP’de sanki bu tarzda müzikler dinleyerek büyümüş gibi doğal çalmışsınız.
Aslında EP’de bir parça var; 5/4 groove var ama biz gerçekten 4/4 çalıyoruz üstüne, çünkü neden olmasın? Öyle gösteriş yapacağın acayip sekizlik veya onaltılık partisyonlar yoksa böyle çalmakta bir sıkıntı yok. Çünkü bu durumda önemli olan atmosferi sağlamak. Ben aksak ritimlerin kendilerine has bir havası olduğunu düşünüyorum. Örneğin geleneksel Türk müziği ya da Türk caz-rock dinlediğimde şunu görüyorum, bunlar aslında halk müziği! Yani bu müzikte öyle üniversitede öğreneceğin şeyler yok. İnsanların doğal olarak yaptığı müzik bu. Almanya’da müzik ve ritim ile alakalı dejenere bir algı var. Koca koca akorlar üzerine dikine tonlar ve onların üstüne başka başka tonlar, Beethoven gibi. Ama ne zaman iş şarkı söylemeye, dans etmeye ve el çırpmaya geliyor, işte o zaman çuvallıyoruz (gülüyor)! İstanbul’da bu durumlar beni hep büyülemiştir. Yani biliyorsun işte, birisi bir mekana (bar-meyhane) giriyor, geleneksel 9/8lik bir şarkı söylüyor ve mekandaki herkes eşlik ediyor. Bu tarz bir şey Almanya’da katiyen olamaz (gülüyorlar)!
Belki sen değiştirirsin bu durumu!
Evet, belki (gülüyor).
Yaz sonunda bazı yerel sahnelerde ve festivallerde çaldınız. Nasıl geçti, dinleyenlerin EP’ye reaksiyonu nasıldı? Pandemi durumu izin verdiği taktirde bir Avrupa turnesi düşünüyor musunuz?
Gayet iyi geçti. Almanya’da yazın kısa bir süre için oturma düzenli açık hava konserleri yapılabiliyordu. Biraz tuhaf ama ancak o şekilde konser olabiliyordu. Her konser çok güzel geçti gerçekten; insanlar müzik dinlemeye ve konsere gitmeye hasret kalmışlardı. Biz aslında pek popular değiliz ama caz dinleyicilerinden bazıları Puzzles’ta çalan müzisyenlerden haberdarlardı ve biraz “Aa bak Johannes’in yeni grubu” veya “Moritz’in yeni projesi” gibi ilgilendiler. O açıdan da güzeldi yani. Daha çok konser vermek isterdik haliyle. Belki de EP’nin çıkışı zamanlama olarak pek iyi değildi. Çünkü insanlar o dönem başka şeylerle meşguldü. Ama sonuçta güzel geçti ve gruptakilerle çalmaktan çok keyif aldım. Avrupa turnesi içinse mevzu biraz paraya bakıyor. Yaşadığın şehirden uzaklaştıkça daha pahalıya çıkıyor işler. Ama Daniel ile bir ikili olarak çalmayı da düşünüyoruz. Aynı zamanda yeni bir albüm de yazıyoruz şu aralar.
Parçası olduğun plak şirketi Kreis Musik daha çok bir aile gibi görünüyor. Bir Berlin kolektifi diyebilir miyiz ?
Bu plak şirketi işine Käptn Peng ile başladık. 2013’te ilk albümümüzü çıkardık ve her şeyi kendimiz hallettik. O zamanlar kendi müziğimizi çıkarabileceğimiz bir plak şirketi kurmak istemiştik. Şansımıza ilk albüm epeyi sükse yaptı, yani bizim ölçülerimizde diyelim. Dolayısıyla gruptaki insanların diğer projelerini yayımlamak için biraz kaynak oluştu. Bu açıdan aile gibi diyebiliriz. Kendi müziğimiz ve yakınlarımızınkini yayımlıyoruz.
Çok güzel. Peki dışarıdan gruplara da açık mısınız?
Evet, kesinlikle. Arada bazı müzisyenlerden mailler alıyoruz ve nasıl yapabileceğimize bakıyoruz. Şu aralar daha çok Almanya, Avusturya ve İsviçre üzerinde yoğunlaştık. Ancak Fransa’dan veya Türkiye’den plak şirketimize ilgi gösteren olursa harika olur.
Şimdi izninle, biraz da Türk okuyucular için birkaç sorum olacak (gülüyorlar). İstanbul’dan aklında kalan bir anını bizimle paylaşır mısın?
Seçmek çok zor! Çok hatıra var ama Kıyı bir müzik kolektifi olduğu için ona uygun bir anımı anlatayım. 2011 de bir Erkan Oğur konserine gitmiştim. Fusion çalan bir grupla çıkmıştı. Kendisi de hem biraz söylüyor hem de bağlama va elektrik gitar çalıyordu. Konserden sonra yanına gittim ve ona “Bana öğretir misin?” diye sordum (gülüyorlar). Biraz utanç vericiydi ama bir şey yapmam gerektiğini düşündüm ve yanına gittim. O da bana “Ben pek öğretmem.” dedi (gülüyorlar). Ama sonra kulise gittik ve bir süre beraber çaldık. Yani sonunda bir yere gidecek bir durum değildi ama çok keyifliydi. Bir süre birlikte zaman geçirdik ve sonra herkes yoluna gitti, hepsi bu (gülüyorlar).
Erkan Oğur’u tüm ihtişamıyla “ben öğretmem” derken düşününce kafamda daha komik oldu. Bundan bahsetmişken, EP’yi yazarken Türkiye’den ilham aldığın belli başlı isimler nelerdir?
Ben aslında caz tabanından gelmiyorum. Daha çok rock, punk ve metal geçmişim var. Bir death metal grubunda 10 yıl çaldım mesela, yani seni anlıyorum (gülüyorlar). Türkiye’de iken de müziğe daha çok rock perspektifinden baktım. Barış Manço, Cem Karaca ve Moğollar gibi isimleri çok dinledim. Belki direkt etkileri olmadı yazdığım müziğe ama dinledim. Erkan Oğur ve Aşık Veysel’i de ekleyebiliriz bu listeye. Bu çeşit müziği çok beğeniyorum ve aslında sadece ben değil bir çok grup da etkileniyor bu müziklerden. Örneğin King Gizzard & the Lizard Wizard ve Altın Gün.
Hotzi parçasının videosu müzikle gerçekten çok güzel uyuyor ve sekiz yaşında bir çocuk tarafından çekildiğine inanmak zor! Biraz bu videonun yapımından ve arkasındaki fikirden bahseder misin?
Michael Gresner diye iyi bir dostum var. Kendisiyle tiyatro projelerinde çalışıyoruz; arada tiyatrolara da müzik yazıyorum. O da zaten sahne dekorundan sorumlu.
Michael ailesiyle tatil için Mısır’a gitmiş ve sekiz yaşındaki oğlu yolculuk boyunca iPhone ile sağı solu çekmiş. Döndüklerinde Michael bana videoyu gösterdiğinde çok beğendim. Biraz kirli, biraz üzgün ama çok da ilginçti. Biraz düzenleme yaptım ve oldu bile! Bu tatil bir yandan da son tatildi, çünkü sonrasında eve kapanma başladı. O açıdan da bu video kalbimi çaldı. Ama temel olarak şöyle diyebiliriz; arkadaşım çok yetenekli olduğu için çocuğu da ondan farklı olmamış (gülüyorlar).
Puzzles için gelecekte neler görünüyor?
Önümüz biraz belirsiz olsa da bu sene için bir turne planlıyoruz. Umarım gruptaki herkes mekanlar açılana kadar enerjisini koruyabilir. Onun dışında Daniel ile yeni parçalar yazıyoruz. Kendisi şu an Paris’te ama geri döndüğünde albümü bitirebiliriz çünkü beraber çalarken her şey zahmetsizce akıyor.
Zamanın ve sohbetin için teşekkür ediyorum. Son olarak Kıyı okurlarına bir sözün var mı?
Hepsine iligileri için teşekkür ediyorum, özellikle de sana. İnsanların müzik üzerine bir şeyler okumalarını ve bu müziğe bir şans verdiklerini bilmek çok güzel. Umarım bir ara görüşürüz!