Puck ile Söyleşi: “Boşluk Korkusu”

Son güncelleme:

Enstrümental, deneysel ve doğaçlama prensiplerde müzik üreten Puck; ilk albümleri Horror Vacui‘yi 2023 sonları yayımlamıştı. Biz de kendilerine ulaşıp daha yakından tanışmak istedik.

Nasılsınız, 2024 nasıl başladı sizler için?

2023 sonu biraz buruktu, çünkü Mert’in elindeki sakatlık sebebiyle konserlerimizi ertelememiz gerekti. Mert’in elinin kalıcı bir hasar olmadan iyileşmesi ve yakında lansman konserimizin olması 2024’e girerken güzel bir motivasyon oldu.

Bir de tanışma sorusu: Puck’ı Puck nasıl tanımlar? Nasıl tanışıp bir araya geldiniz?

Ömer: Mert ve Uğur liseden arkadaş. Ben Uğur ile aynı üniversiteye giden bir arkadaşım sayesinde onunla tanışmıştım, ama uzun süre birbirimizi görmedik. Yıllar sonra karşılaştığımız bir gün Mert ile bir projeleri olduğundan bahsetti ve basçı olarak katılmak ister misin diye sordu. Ben de evet dedim.

İlk albümünüzü konuşmaya isminden başlayalım. Bilmeyenler için ne demektir Horror Vacui, neden başlık olarak seçtiniz?

Uğur: Horror Vacui Latince boşluk korkusu demek. Uzun yıllar sonra İstanbul’a döndüğümde, özellikle müzik hayatımda hissettiğim boşluğun temsili olmasının yanında, hayatın her anını beğeni ve yorumla doldurmaya bağımlı sosyal medya kültürünün de bir eleştirisi. Öte yandan, karantina döneminin bir zamanlar hayatla dolu olan boş mekanların ürperticiliğini de yakaladığını düşünüyorum. Son olarak, Japonca, Almanca ve Latince şarkı isimleri olan bir albüm için basitçe güzel bir başlık.

Ne kadarlık bir süreçte, nasıl şartlar altında ortaya çıkardınız albümü?

İlk şarkıları 2021 sonunda bestelemeye başladık. Genelde birimiz bir fikirle geliyordu ve onun üzerine ekleyerek besteleri oluşturuyorduk. Sanırım amatör olarak müzik yapmaya başlayan herhangi bir grup için beste yapmak veya beraber çalışabilmek zorlu bir süreç çünkü bunun için alan gerekiyor. Stüdyo fiyatları göz önünde bulundurulunca her çalışma için oraya gitmek bir seçenek olmaktan çıkıyor. Bu durumda da anlayışlı komşulara ve ekipmana sahip değilseniz pek bir seçeneğiniz kalmıyor. Biz bu konuda görece şanslıydık çünkü uzun süre Mert’in evinde çalışabildik. İlk önce bir arkadaşımızın stüdyosunda, daha sonra da MIAM’da kayıt aldık. Kayıtlar tamamlandıktan sonra demoları yayıncımız Ulaş (Shalgam Records)’a gönderdiğimizde çok beğendiğini ve yayınlamak istediğini söyledi.

Mert’in evinin salonunda beraber çalarak çıkardık şarkıları. Şarkılar birkaç aylık bir süreçte çıktı lakin kayıt süreci uzadığı için zaman içinde bazı şarkıları değiştirdik ve yeni şarkılar çıkardık.

Bu seçkiden ortaya çıkarması en kolay ve en zor iki şarkı hangileriydi?

Ömer: Yaptıklarımız yetilerimiz dahilinde olduğu için zorlandık veya çok kolay geldi diyebilir miyiz bilmiyorum. Bazı şarkılarda ölçüler ve ritim sık sık değiştiği için bunları içselleştirmek zaman alıyor ama bu durum zaten bu müzik türünün doğasında olan bir şey. Genel olarak şarkı yapma süreçleri aktı gibi hissettim ben. Belki bazı şarkılardaki (“Dream Report” mesela) geçişleri oturtmak diğerlerine göre daha fazla zaman almış olabilir. Hâlâ geri dönüp bazı şarkıları değiştirdiğimiz oluyor.

Kayıt sürecini bir de aklınızda yer edinmiş üç çok spesifik anıyla destekleyebilir misiniz?

Ömer: Kayıt süreci biraz uzun sürdü, çünkü kayıtların ortasında kayıt aldığımız stüdyo ve ses mühendisimiz değişti. Uzaması bir yandan iyi de oldu aslında, çünkü ilk aşamada albüm 6 şarkıydı, ikinci kez kayıt almak için stüdyoya girdiğimizde buna 3 şarkı daha ekledik. Kayıtla ilgili spesifik bir anı gelmiyor aklıma ama geçen gün stüdyoda prova alırken “Shukuchi”nin ortasında Uğur’un elinden baget fırladı ve bu şekilde çalmaya devam etti, olağanüstüydü.

Mert: Tüm albüm kaydını bir gün içinde tamamlamış olmak heyecan vericiydi, kondisyonumuzla ilgili kendimize olumlu bir geri dönüş oldu.

Bir de albümün hemen ardından görsel işitsel bir canlı albüm olan Ada Canlıları’nı yayımladınız. Bu kadar kısa aralıklarla iki albüm yayımlamak pek görülmüş şey değildir, hele sektörün çoğunlukla tekliler üstünden yürüdüğü günümüzde. İçinizden öyle mi geldi?

Ömer: O kayıtlardan albüm yayınlama gibi bir düşünce var mıydı emin değilim, benim aklımda yoktu en azından. Hem canlı bir kaydımız olsun hem de buna eşlik edecek görüntüler olsun diye böyle bir işe giriştik. Sonra kayıtları dinleyince hem albümdeki şarkıların hem de doğaçlamaların iyi olduğunu düşündük ve yayınlama ihtimalini değerlendirdik. Zaten halihazırda elimizde olan materyaller olduğu için ekstra bir çaba da gerektirmedi aslında. Yayınlama fikri yayıncımız Ulaş’tan geldi diye hatırlıyorum. Açıkçası böyle şeyleri sündürmek biraz piyasa hareketi gibi geliyor bana, bunu yapacak kadar yaratıcılığımızı kaybettiğimiz bir çıkmaza girmedik (Henüz :D).

Tabiat gibi kontrolsüz sayılabilecek bir ortamda bu canlı kaydın ne kadar temiz alındığı ilgimi çekti. Konum ve şartlar üstüne titizce düşündünüz mü çalmaya başlamadan önce?

Bunun için sanırım bize evini açan Alican’a, hem kaydı hem de miks/master’ı yapan ses mühendisimiz Ilgar’a, ekipman sağlayan arkadaşımız Mert’e, her alanda hem organizsyonu omuzlayıp hem de çekim yapan Merve’ye, sosyal medya ve görünürlük çalışmalarını üstlenen yayıncımız Ulaş’a ve yardım eden ve orada bulunan tüm arkadaşlarımıza teşekkür etmeliyiz, onlar sayesinde gerçekleştirebilmiş olduk. Bunun dışında hepimiz iyi bir günümüzdeydik bence, fena çalmadık.

Çaldıgımız yerde de şansımıza rüzgar yoktu, ses mühendisimiz Ilgar ve Ataberk de süreci DIY toollarla iyi yönetince ortaya temiz bir kayıt çıktı. Mekânı hepimiz çaldığımız gün gördük.

Henüz hiçbir konserinize gitmediğimden soruyorum, canlı ortamda besteler ve doğaçlamalar bu albümdeki gibi birbirine karışıyor mu?

Kesinlikle. Şarkıların içindeki bazı kısımlar tam anlamıyla yazılmış değil zaten, her seferinde albümden farklı çalıyoruz canlı çaldığımızda. Öteki türlü hepimiz için sıkıcı olurdu. Bunun dışında sahnede tamamen doğaçlama yaptığımız şeyler de var. Bunu hem daha sık yapacağımızı hem de yaptığımızda da daha cüretkâr olacağımızı düşünüyoruz.

Müzik dinleme platformunuzun arama geçmişinde gözüken son üç şey nedir?

Mert: “Ancestor’s Blues” – Javier Santiago, Relaxing with the Miles Davis Quintet, “Avocet” – Bert Jansch.

Ömer: Playlist’leri atlarsam Eric Dolphy – “Out to Lunch!”, Radiohead- “Weird Fishes/Arpeggi” ve Babybird – “You’re Gorgeous” (Saltburn’ü yeni izledim).

Uğur: “I Remember You” – Skid Row, “King Without a Crown” – Matisyahu, “Murder By Numbers” – The Police.

Puck’ın yolculuğu nereye, nasıl planlarınız var bundan sonrasına dair?

Mert: Konser dinlerken etkilenmek istiyorum. İyi bir konser deneyimi insanın üzerine bir süre yapışan bir şey, benim tecrübemde konserin değeri bu. Bunu yaşatacak daha fazla grup olması gerektiğini düşünüyorum, bu benim için bir hedef.

Ömer: Bol bol konser umarım. Beste yapmayı bırakmıyoruz zaten, yeni fikirler hep ortaya koyuyoruz. Mert’in elinin iyileşmesiyle beraber bu süreç daha da hızlanır. Bunun dışında yarın falan ölmezsek güzel olur.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Güzel sorular için teşekkürler. Mert’in elinin iyileşmesi ile birlikte konserlerimize kaldığımız yerden devam edeceğiz, şimdilik 28 Ocak’ta Woodstock’ta ve 9 Şubat’ta Karga’da görüşmek üzere.