İngiliz caz grubu Portico Quartet yeni albümleri Terrain’i geçtiğimiz Cuma yayımladılar. Pandemi süreci boyunca kaydedilen birçok albümde görüldüğü gibi, Terrain de deneysel yaklaşımın bir ürünü. Müzisyenlerin pandemi boyunca sahnelerden ve seyahatlerden uzak kalması kimi sanatçıları sound olarak yeni arayışlara itti. Terrain, bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri. Grubun davulcusu Duncan Bellamy’nin de belirttiği gibi, bu albüm konsept ve kişilik olarak grubun önceki işlerinden farklı. Üç uzun parçadan (Terrain I, II ve III) oluşan albümde özellikle 80’ler ortası Japon minimalist müziğinin etkileri ön plana çıkıyor. Albüm, melodilerden ziyade hipnotik davul ritmleri ve yoğun atmosferik seslerle dinleyiciyi sürüklüyor. Her parça katman katman ve yavaşça önümüze seriliyor. Sanki hepimizi aynı kara parçasına topluyor.
Albümün açılışını yapan Terrain I, 19 dakikalık bir yolculuk. Bu yolculukta davulun ride zilleri bize parça boyunca eşlik ediyor. Öyle ki, “bu «Terrain» her neresiyse, kesin bir yerlerinde bir şelale var.” dedirtiyor insana. Dakikalar geçtikçe yavaşça aşina olduğumuz bu arazide synth pad’lerinin genişlettiği yöne doğru ilerliyoruz. O noktada giren saksafon, bizi uzaklardaki bir yere doğru çekiyor ve karşı koymadan sürükleniyoruz. Neredeyse akustik bir GAS parçası gibi. Grubun parçayı yazdığı süreçte kendilerine döndüğünü ve birçok şeyi derinlemesine düşündüklerini fark etmek zor değil. Bu kadar uzun ve ilk bakışta tekdüze gibi görülebilecek bu parçayı ilginç kılan etkenlerden biri de poliritim. Benzer bir yaklaşımı ikinci parçada da görüyoruz. Terrain I, saksafonun monoloğu, Boards of Canada tatları, yaylıların yarattığı gerilim ve yoğun hissiyatıyla plağın ilk yüzünü hakkıyla dolduruyor.
Terrain II, yeni dönem caz sounduna daha yakın bir havada ilerliyor. 4/4’lük bir piyano melodisi üzerine 6/8’lik davul ritminin yarattığı poliritim dinleyiciyi hemen yakalıyor. Karar notalarında usulca gezinen çello parça ilerledikçe girecek saksafon için gerekli ortamı sağlıyor. Bellamy davulları o kadar düzenli ve sabit çalmış ki, dikkatli dinlemediğinizde sample gibi gelebilir kulağınıza. Bu kısıtlı ama sıkıcılıktan uzak ritim parçaya üzeri farklı renklerle dolabilecek çok geniş bir palet sunuyor. Bu palet parça boyunca farklı enstrümanlarla renkleniyor. Terrain I de olduğu gibi, bu parça da sadece davul ile bitiyor.
Terrain III’e geldiğimizde çanlar ve perküsyonlarla soğuk esen rüzgarı yüzümüzde hissediyoruz. Zamanla hacim kazanan parçada genellikle tomlarını duyduğumuz davul biraz daha agresif. Bu parçayı dinlerken iki şey dikkatimi çekti; diğer iki parça açık arazi ise bu parça orman ve kesinlikle diğerlerine oranla daha sabırsız. Öyle ki, tatlı tatlı takılan saksafon ile bu yorulmak bilmez davullar büyük bir zıtlık oluşturuyor. Yeniyi keşfetmek adına, sınırların ötesine geçmek için bir meydan okuma.
Terrain atmosferik ve organik seslerin birleştiği minimalist ve deneysel bir albüm. Ancak Terrain için sıradışı veya çığır açacak bir albüm diyemeyiz. Bu albüm, grubun kapanma sürecinde kendilerine dönüp yeni seslere doğru yaptığı yolculuğun bir ürünü. Konfor alanından çıkıp yenilikler arayan her sanatçıya olduğu gibi, Portico Quartet’e de gereken saygıyı gösterip bu yeni albüme bir kulak verelim.