Deneysel post-punk deryalarının piri, üstadı, taçsız kralı Pere Ubu da yolun sonuna geldi. 45 yılın ardından güzel, huzurlu bir emeklilik herkesin hakkıdır dedik, itiraz etmedik. Öte yandan albümün isminde “veda” kelimesinin geçiyor olduğu gerçeği, bu son yolculuğuna çıkmadan önce rötar üstüne rötar vermemize vesile oldu. Cesaretimizi topladık, albümü dinledik, küskünlük veya dargınlık olmadan el salladık.
Vahşi synth dokunuşlarının, distortion’ların ve olsa olsa Ubu’dan beklenecek hareketlerin The Long Goodbye boyunca grubun mirasına kattığı belki de en anlamlı dokunuş, 16 albümlük kariyerleri süresince şarkıları aracılığıyla anlattıkları öyküleri birbirine bağlaması, anlatıda açık bırakmaması, bir nevi “Pere Ubu sinematik evreni”ni finale taşıması. Böyle diyor grubun emektar delikanlısı David Thomas. Çözülmeyi beklenen bütün gizemleri işlemek için münasip bir şekilde bir dedektif romanı yazılmış The Long Goodbye’ın şarkı sözlerinde. Dinlemesi, işleyip çözümlemesi ise bizlere düşüyor.
Günümüz müzik dünyasına bir bakış atmaktan da geri durmuyor The Long Goodbye. Açılıştaki “What I Heard On The Pop Radio” ideal bir pop müziğin nasıl olması gerektiği yönünde -nasihate fazla girmeden- ipuçları sunuyor. Hikayeye geçmeden önce atılan bu değerli adım, Pere Ubu’nun meslektaşlarına yönelik bir manifestosu olarak da okunabilir pekala. Kendinden sonra gelecek nice gruba manevi anlamda hocalık yapmış bir ekibe de böylesi yakışırdı. Seni hep seveceğiz Pere Ubu, sağlıcakla kal.
PUANLAMA: 9/10