Geçtiğimiz 25 Mayıs, Paul Weller‘ın 60. doğum günüydü. O gün rolleri ters çevirdi kendisi, çok güzel bir hediye aldık: Yeni albümü True Meanings‘te yer alan “Aspects” adlı bu şarkının büyüleyici melankolisi o gün bugündür aklımıza takıldı, senenin en iyileri listemize üst sıralardan girdi. Weller’ın o hakikilik kokan sesi sağolsun, albümü bekleyiş sancılı bir süreç haline gelmişti artık. Sevenler nihayetinde kavuşurmuş demek ki, üstelik ortada hiç beklentiden doğan bir hayal kırıklığı yok. Bazı şarkılar kesinlikle kalbimizi kıracaktır, o ayrı. Ama Steven Wilson‘ın yıllar önce belirttiği düstur burada da geçerli: “Hüzünlü şarkılar bana mutluluk verir, mutlu şarkılar ise beni sefil kılar.”
Her şeyden önce yaşlanmaya dair bir albüm True Meanings, buna şüphe yok. Oysa daha iki albüm öncesine kadar Weller’ı gençlik enerjisiyle dolup taşarken görüyorduk; elektronik ritimleri, Primal Scream benzeri bir neo-saykodelik hali süzgecinden tane tane geçiriyordu. Geçen seneki A Kind Revolution biraz daha klasik bir rock anlayışına dönüştü. True Meanings ise Weller’ın kendisiyle özdeşleştirdiği melankolik İngiliz country’sini içeriyor. Deneye pek yer yok, adı üstünde bir düşünce albümü bu, düşündükçe dertlenen bir adamdan gelen bilgece kelamlar var. Daha ilk şarkıda “Ben arayıştaki bir ruhum” diyor; “Gravity”‘de kendisini yalnız bırakmayan tek dostu yerçekimine, “Bowie”‘de geçenlerde göçüp gitmiş bir David’e selam çakıyor, “Sen de ölümlü bir ruhtun aynı benim gibi”, diyor, merhumun çok güzel bir sözünü ilk iki dizeye döşüyor. “Books”‘da dünyadaki adaletsizliğe -biraz basmakalıp da olsa- bakış atıyor, akşam vakti gökyüzünü izlemek gibi küçük zevklere dalıyor, kendisini evine götürecek beyaz atları bekliyor.
Albümün adını “gerçek anlamlar” koymuş usta. Peki nedir bu anlamlar? Paul Weller adı neyi simgeler? En basit tabirle eli gitar tutan bir duygu ve beste adamı Paul. Daha detaylandırırsak uzayın boşluğunda süzülen bir İngiliz kovboy, ruhunun peşinden koşan bir soul müzisyeni, kendi bilgeliğiyle başa çıkmayı öğrenen bir filozof… Tarz olarak birbirlerine pek benzemeseler de Bowie‘yi anması, onu araması boşuna değil. O halde tekrar “Aspects”‘i açıp kulak verelim: “Ne bir haykırışta bulabilirsin onu / Ne de bir çığlıkta /Ayağının altına bak /Yine bulamazsın / Çünkü hep senin içindedir o /Güneş kadar eskidir / Gençmişcesine de yeni / Cevapları içinde saklar / Rüzgar ıslık çalmaya devam ettikçe / Gelgitler gelip gittikçe beraberinde”…