Queen, Bohemian Rhapsody filminin gösterime girmesinden beri plakçılarda en çok aranan gruplarından biri olmaya devam ediyor. Rami Malek’in en iyi erkek oyuncu ödülünü almasıyla birlikte bu ilgi bir süre daha devam edecek gibi.
Filme adını veren Queen başyapıtı “Bohemian Rhapsody”nin de içinde bulunduğu, grubun 1975 tarihli dördüncü stüdyo albümü A Night at the Opera (Operada Bir Gece), müzik tarihdeki en önemli albümlerden biri. Grup, albüm kayıtları sırasında stüdyodayken bir gece Marx Brothers’ın 1935 Amerikan yapımı A Night at the Opera adlı filmini izliyor ve albümün adı böylece ortaya çıkıyor. Albüm üzerine çok fazla söz söylemeye gerek yok. Farklı tarzları, arp ve ukulele dahil olmak üzere çok çeşitli enstrümanı içinde barındıran bu albüm rock müziği operayla tanıştırdı. Queen’in getirdiği bu yenilik, ardılı olan birçok müzik grubuna büyük bir ilham kaynağı oldu. Bazıları için diğerlerinden daha fazla…
A Night at the Opera’nın yayınlanmasından yirmi yedi sene sonra albümün ismi bir başka grup tarafından miras alındı: Alman power/progresif metal grubu Blind Guardian tarafından… Grubun, büyük bir Queen ve Freddie Mercury hayranı olan solisti Hansi Kürsch, Freddie Mercury’nin vokal tarzını öylesine benimsemiştir ki hem Blind Guardian hem Demons & Wizards albümlerindeki vokalleri zaman zaman tek kişilik dev bir koroya dönüşür. Tabii ki bunda Kürsch’ün de Mercury gibi çok özel bir sese sahip olmasının ve overdub yönteminden epeyce yararlanmasının da büyük etkisi var.
2002 tarihli A Night at the Opera, grubun önceki albümlerinden farklı bir yola saptığı ve klasik Blind Guardian sound’unun dışına çıkan bir albüm. Daha karmaşık şarkıları, daha modern, progresif ve senfonik bir sound’u barındıran; lead vokallerin değil koroların ve Kürsch’ün operatik vokallerinin ön planda olduğu bir albüm. Belki bu değişiklikler sebebiyle albüm grubun hayranlarının bir kısmı tarafından pek beğenilmedi; hatta koroların gereğinden fazla kullanılması gerekçesiyle şarkıların birbirine benzediği ve kulağı rahatsız eden bir gürültü oluşturduğu yönünde eleştirilere maruz kaldı. Albümün bu kadar eleştirilmesinin sebeplerinden biri de albümde yer alan son parça olan “And Then There Was Silence”ın 2001 yılında albümden önce tekli olarak yayınlanması olabilir. Grup bu şarkıyla beklentileri öyle yükseltti ki ardından ne gelse bir parça hayal kırıklığı yaratacaktı.
Geçtiğimiz aylarda bir internet sitesinde Blind Guardian hayranları tarafından yapılan geniş kapsamlı bir oylama sonucunda grubun gelmiş geçmiş en iyi şarkısı seçilen “And Then There Was Silence”ın, grubun en sevilmeyen albümlerinden birinde yer alması ilginç bir ironi. Ama şarkının çoğunlukla “Bohemian Rhapsody”e benzetilmesi itibariyle A Night at the Opera adlı albümde yer alması tam isabet.
Peki bu şarkıyı bu kadar özel yapan neydi? Her şeyden önce müzikal anlamda eşi benzeri olmayan şarkılardan biri. “Bohemian Rhapsody” gibi farklı katmanlardan oluşan çok karmaşık ve uzun bir şarkı. On beş dakikaya yaklaşan süresi boyunca birbirinden farklı birkaç şarkı dinlemiş hissine kapılıyorsunuz. Grubun gitaristi ve bestecisi André Olbrich’in anlattığına göre şarkıyı son haline getirdiklerinde daha yarısı kadar bir malzeme de kullanılmadan bir kenarda kalmış.
“And Then There Was Silence” uzunluğu ve ihtişamıyla bir destan niteliğinde. Ama şarkının destansılığı bununla sınırlı değil. Aynı zamanda sözleri de uygarlık tarihinin en bilinen savaşı üzerine… Homeros’un İlyada ve Odysseia destanlarıyla Virgil’in Aeneas destanında anlatılan Troya Savaşı’nı Kassandra, Hektor ve Paris’in perspektifinden anlatıyor. Grubun 2012’de yayınlanan “best of” niteliğindeki albümü Memories of a Time to Come’da Kürsch’ün anlattığına göre şarkı 11 Eylül sonrasındaki savaş ortamında yapıldığı için savaş karşıtı bir tema seçmek istemiş ve bunun için de Troya Savaşı üzerine bir şarkı yazmaya karar vermiş. Homeros’un Troya Savaşı anlatısı savaşın vahşeti ve anlamsızlığı üzerine kurulu olduğu için bundan daha uygun bir hikaye seçilemezdi herhalde. Şarkı baştan sona ölüm ve yıkımı anlatıyor. Kürsch, Hektor’un ölümü ve Troya’nın alevler içinde yanıp bütün güzelliklerin kentle birlikte yok olmasını utancın ve hastalık derecesine varan bir hırsın korkunç zaferi olarak resmediyor. Troya’nın ve Hektor’un acıklı sonunu, şarkının sürekli değişen temposu, muhteşem orkestrasyonu ve vokalleriyle birlikte dinlerken on dört dakikalığına başka bir zamana gidiyorsunuz. Queen’in “Bohemian Rhapsody” ile yarattığı duygu patlamasını Blind Guardian “And Then There Was Silence” ile yaratıyor. Hansi Kürsch için metal müziğin Freddie Mercury’si, “And Then There Was Silence” için de Blind Guardian’ın “Bohemian Rhapsody”si denilmesinin sebebi işte bu.