On the Road

Beat kuşağı tabirinin de isim babası olan yazarı  Jack Keruach’ın, kendisi ve Beat Kuşağı’nı oluşturan arkadaşlarının  1947’den itibaren bazen araba, bazen tren, bazen de otostop ile Amerika’yı baştan başa dolaşmaları ve yolda yaşadıkları üzerinden Beat Kuşağı’nı tanımamızı sağlayan kitabı. Kerouach’ın yolculuk sırasında başından geçenleri yazdığı rulo kağıtların, 1951’de kitap haline getirilmiş olmasına rağmen, isimlerin değiştirilmesi ve yayınevleri tarafından sansürlenme sürecinden geçmesiyle, basımı ancak 1957’de gerçekleştirdi.  2007’de kitabın yayınlanmasının 50. Yıldönümü dolayısıyla metnin orijinaline en yakın hali olan şekli yayınlandı.

On the Road, Beat Kuşağı’nın, kimliği reddedip benliğe dönüşünü ve beraberinde gelen sınırları zorlama ve özgürleşme sürecini anlamamızı sağlıyor. Kitapta geçen “Yolculuğumuzun başında yağmur çiseliyordu ve esrarengiz bir hava vardı. Büyük bir sis destanına tanık olacaktık anlaşılan. ”Hey!” diye bağırdı Dean. “Gidiyoruz işte!” direksiyona abanıp gazladı; havasını bulmuştu, herkes farkındaydı. Hepimiz keyifliydik, karmaşayı ve anlamsızlığı arkada bıraktığımızın, zamanla ilgili tek ve yüce işlevimizi yerine getirmekte olduğumuzun farkındaydık: hareket etmek. Ve hareket ettik!’ bölümü ise her şeyi özetler nitelikte. Çünkü hareket etmek, yolda olmak keşfetmeyi, üretmeyi ve beraberinde özgürleşmeyi getirdi. Beat kuşağı mistik akımlarla ve doğu felsefesi ile de yakından ilgilendi ve ruhtan yoksun, maddeci ve  mekanikleşen insanları uyandırmak için, Doğu felsefesinin Amerika’da yayılmasında rol oynadı. Yolda olmak, sahtelikten  kurtulmak, keşfetme ve özgürleşme  arzusu, devam eden yıllarda on binlerce insanın Hindistan’a doğru maddesellikten, modern kölelikten, mekanik yaşam şeklini emreden şehirlerden  kaçmak için yola çıkmasına vesile oldu. Bu dönemde Jim Morrison tarafından zikredilen “Dünyayı istiyoruz, hemen şimdi istiyoruz!” sözleri, başkaldırışın seviyesinin göstergesiydi.  Beat kuşağı’nın başlattığı bu karşı duruş ve topluma yabancılaşma 60’ lı yıllarda yaşanan savaşların etkisiyle, üzerine politik bir duruşu da ekleyerek Hippie akımını doğurdu. Bu devinim sanatta özellikle de müzikte kendisini bu süreçten sonra ciddi anlamda göstermeye başladı. Bu yıllardan itibaren The Beatles, The Doors, Tom Waits, Patti Smith, The Clash, U2, Kurt Cobain, Bob Dylan, Janis Joplin, Jim Morrison gibi müzisyen ve grupların yaptıkları işlerde ve duruşlarında Beat Kuşağı ile atılan tohumlar kendini hissetirdi. The Beatles’ın ismi dahi ‘beat’ kelimesine gönderme yapsın diye düşünülerek  Paul McCartney’in önerisiyle seçildi. Beatnik bir başka müzisyen Bob Dylan ve Beat Kuşağı’nın manifestosu kabul edilen Howl şiirini yazan, Allen Ginsberg’in dostluğu, onun bu akımın içine daha çok girmesine ve bu duruşu yansıtmasına sebep oldu. Dylan’ın 1978’de çektiği “Renaldo and Clara” isimli deneysel filminde sevdikleri insanların mezarlarını ziyaret ettikleri bölümlerden bir sahne, Ginsberg ve Dylan’ın Jack Kerouac’ın mezarını ziyaret edişini gösterir. İkili Kerouac’ın mezarı başında, onun Steinbeck’in “Fareler ve İnsanlar” kitabından söz ettiği bölümden okumalar yaparlar. Janis Joplin ise hippie olarak bilinmesine rağmen kendisini bir beatnik olarak görür ve aradaki farkı ‘bir hippi bir gün bu dünyanın güzel bir yer olacağına inanır, bir beatnik ise buranın her zaman boktan bir yer olarak kalacağını bilir.’ şeklinde ifade eder.

Özetle On the Road ile, attıkları çığlığın kulakları hala çınlattığı Beat Kuşağı’ndaki isimlerin, yaptıkları yolculuk dolayısıyla  sisteme, doğduğumuz andan itibaren etrafımıza duvarlar ören kurallara, geleneklere, ahlaka, kısacası sosyolojik olarak toplum çimentosu olarak nitelendirilebilecek olan her şeye karşı yıkıcı bir duruş sergileyişlerini ve buradan hareketle bugün bizlerin yöneldiği alternatif akımların, yaşam tarzlarıyla duruşlarıyla örnek aldığımız müzisyenlerin, okuduktan sonra hayatımızı değilse de fikirlerimizi değiştiren yazarların temelde nereden etkilendiklerini görüyoruz.