Nine Inch Nails – Bad Witch (2018)


Dava adamı Trent Reznor kendi karanlıklar evreninin içinden çekip aldığı son lanetiyle karşınızda. The Social Network filmine yaptıkları soundtrack’ten beri can ciğer kuzu sarması olduğu Atticus Ross ile 2 senedir yeni baştan, sil baştan hayat üfledikleri gözbebeği Nine Inch Nails için Bad Witch aynı zamanda bir üçlemenin sonu. Üç kısaçalar: Not The Actual Events, Add Violence ve hemen ardından bu sonuncusu. Lakin 30 dakikalık süresiyle “etiket” hususunda bocalamış, nihayetinde stüdyo albümü olduğu kararına varılmış. Artık EP’lerin pek dikkat çekmediğini düşünüyor Reznor. Bulduğu yeni tanım ne kadar işini görür bilemiyoruz ama, kemik hayran kitlesinin bir ölçüde tav olacağına pek şüphe yok. Eğer albümün ait olduğu üçlemeyi 75 dakikalık, bütünlüklü bir iş olarak ele alırsak süre ilerledikçe daha sağlam adımlar atan, bocalamaları azalırken kendi yolunu bulan kalburüstü bir çaba kabul edebiliriz. Üçlemeler için pek rastlanmayan bir kader, buna da şükür!

Bad Witch bir giriş, gelişme ve sonuca sahip, doğru yönde akıyor; 6 şarkının ilk ikisi, orta ikisi ve son ikisi birbirine oldukça bağlı, sırf bir konsept albüm dinlediğimiz için de demiyorum. “Shit Mirror” (sansüre gerek yok, biz bizeyiz) ve “Ahead of Ourselves” sapına kadar NIN, köküne kadar endüstriyel rock.  Sonra ne oluyorsa oluyor, tahminimizce mevzubahis kötü cadı, Reznor’a merhum dostu David Bowie’nin ruhunu musallat ediyor. “Play the Goddamned Part” ile “God Break Down The Door” saksafonlu geçişleri ve hatta ucundan Reznor’un vokal tarzıyla biraz Outside, biraz Earthling, biraz Blackstar dönemi Bowie’yi o kadar akla getiriyor ki; başta bir afallıyor, sonra gülümsüyoruz. İki efsanenin 90’lardaki sıkı işbirliği, Dük’ün ölümü sonrası Reznor’ın duygularını harekete geçirmiş olsa gerek. Heyhat, bunlardan sonra albümün tek anlamsız kısmı “I’m Not From This World” geliyor. Kapının altından odaya yayılan sinsi bir sis misali yükseliyor, yükseliyor… hem de 7 dakika boyunca. Reznor ve Ross’un ince işlenmiş elektronik deneylerini severiz, ancak yarım saatlik bir albümün çeyreğini buna ayırmak oyalayıcı, yorucu, haddinden uzun bir tercih olmuş. İpin ucu kaçınca sıradaki şarkıya atlarken buluyor insan kendini. Neyse ki “Over and Out”, NIN tarihinin en “estetik, zarif güzellikteki” şarkılarından biri olarak çıkagelip gönül alıyor. Reznor’un sesinde Bowie’yi en çok duyduğumuz, şaşırtıcı derecede huzurlu bir final.

NIN, üçüncü devrini yaşayan gruplar -ya da projeler- içinde en özel kalanlardan biri. Atticus Ross’un varlığı, Reznor’a Nick Cave’in Warren Ellis’i buluşu misali yeni ilhamlar üflemiş. Daha iyisi gelebilir. Gelmezse de biz Bad Witch‘te harcanan dakikaları görmezden gelip albümün kalanını kalbimizde bir yere gömmesini biliriz.

PUANLAMA: 7/10