Nilüfer Yanya: “Cevap Sürecin İçinde Gizli”

Nilüfer Yanya yeni albümü My Method Actor‘ı dün (13 Eylül) yayınladı. Biz de kendisiyle Zoom’da buluşup kafamızdaki soruları ilettik.

Son röportajımızın üstünden iki yıl geçmiş. Seni tekrar görmek güzel.

Nilüfer Yanya: Seni görmek de öyle.

Yeni albümün My Method Actor, bu yazıyı yayınladığımızda çıkmış olacak; çıkışı da tam sonbahara geçiş dönemine denk geliyor. Londra’da hava nasıl, sonbahar geldi mi?

Bu hafta hava çok güzeldi, neredeyse yaz gibiydi, ama serin havalar elbette dönecektir. Bugün biraz bulutluydu, ama soğuk değildi.

Sence yaz insanı mısın, sonbahar insanı mı?

Sanırım yaz insanıyım, ama sonbahar benim için daima iyi bir zaman aralığı olmuştur. Genel anlamda eylül ayını çok severim. Duruma bağlı olarak hava hâlâ yaz gibi olabiliyor. Rahat olduğun, üstünde baskı hissetmediğin bir dönem.

Albüm kapağında kendine aynadan bakıyorsun. Albümün de “Biz kimiz?” ve “Neden bu yolda ilerliyoruz?” gibi sorular yoluyla içsel sorgulama temasını işlediğini biliyorum. Belki bu temadan yola çıkarak sohbetimize başlayabiliriz. Bu süreç genel anlamda sana ne tür bir kendini keşif hâli bahşetti?

Bu benim üçüncü albümüm. Bu noktada artık neden müzik yaptığım sorusunun derinliklerine inmeye başladığımı hissediyorum. Yeni bir albüm yapmamın sebebi ne? Neden albüm yapmaya devam ediyorum? Bunu yapabileceğimi çoktan kanıtladım, o halde neden hâlâ bunu yapıyorum? İlk iki albüm biraz daha “Bunu yapabilir misin? Bir albüm yapabilir misin? Yaparsan ne olacak?” sorularına cevaptı. Şimdi ise geriye “Tamam, bunu yapabiliyorsun, ama neden? Neden devam ediyorsun?” sorusu kaldı.

Cevabı buldun mu? Bulduğun cevap da “Çünkü müziğim iyi!” mi?

(gülüyor) Cevabın sürecin içinde gizli olduğunu hissediyorum. Elimde bir cevap yok. Öte yandan müzik yapmayı bugün bıraksaydım, bu sürecin anlamını asla bilemezdim. Anlatabiliyor muyum? Sadece hayatımın tuhaf bir dönemi olurdu. Pek çok insanın yirmili yaşlarında farklı şeyler yaptığını, otuzlarında ise “Yok ya, aile kurmak istiyorum!” ya da “Buraya taşınmak istiyorum. Hayatımı değiştirmek istiyorum. Farklı bir şey yapmak istiyorum.” dediğini biliyorum. Yine de müziği bırakacağımı sanmıyorum. Bıraksaydım da neden başladığımı asla bilemezdim. Bu yolculuğa yeni adım atmışım gibi hissediyorum ve devam etmek, olayını çözmek istiyorum. (gülüyor)

Hayatta ne yapmak istediğimiz zamanla değişebilir, türlü türlü senaryo yaşanabilir. Leonard Cohen’in 30 yaşından sonra müzik yapmaya başladığını da biliyorum, ki bu daha nadir görülen bir şey, ama yine de mümkün.

Evet. Sanırım müziği bırakmam. Şu anda hayatıma farklı şeyler eklemekle ilgileniyorum. Müzik yapmak istiyorum, ama bunun beni başka şeyler yapmaktan alıkoymasına da izin vermemeliyim. Bu noktaya gelebilmek için çok odaklanmam, çok zaman harcamam gerekti. Yine de sadece bunu yaparak bir ömür geçirmek istemem.

Bir sanatçı olarak deneysel bir üsluba sahipsin. Bu albümde de indie pop melodilerinin üstüne sert gitar tonları gibi birbirine zıt düşen sesler bir arada. Sence bu yaklaşım, sanatta daha fazlasına ulaşma ve var olanı sorgulama arzusundan mı geliyor?

Evet, bence tüm mesele kendini bir şeyler denemekten alıkoymamak. Kendi müziğini gerçekten bilmiyorsun, tarzını bilmiyorsun, bunu kabul etmek gerek. Hepsini kendin keşfedeceksin. Bu albümdeki bazı şarkılar doğrudan indie rock değil, ama bu onları da yapamayacağım anlamına gelmez. Bence ne yaparsam yapayım aynı sanatçı olacağım. Bir tarzla tanınmak seni farklı tarzları denemekten alıkoymamalı. Beş yıl içinde tamamen farklı bir sanatçı olabilirsin.

Katılıyorum, ayrıca günümüz hayran kitleleri farklı türlere karşı oldukça kucaklayıcı.

Evet. Artık kimse janra dediğimiz şeyi umursamıyor.

Artık post-genre dönemdeyiz.

Evet.

Bu albümün stüdyo aşamasında dünyadan yalıtılmış biçimde, yanında sadece Wilma Archer ile çalıştın. Elbette farklı durumlarda daha fazla insanın müdahil olması yaratıcı süreç için daha iyi olabilir, ama bu albüm özelinde yanında sadece bir yaratıcı insanın olması, kendini ve sanatını daha iyi anlayabilmene yardımcı meditatif bir deneyim yaşattı mı?

Evet, bunu yaşayabilmeme çok yardımcı oldu. Sanırım bir kişiyle çalışmak, yıllar sonra tekrar tek başıma çalışmaya olabilecek en yakın şey. (gülüyor) İnsanı düşüncelere itmeye meyilli bir süreç, çünkü sürekli karşılıklı fikir alışverişi yapıyorsun. Sadece birbirinin fikirlerini dinlemen, sadece diğer kişinin söylediklerine önem vermen gerekiyor. Bu bazen kafa karıştırıcı olabiliyor, ama daha fazla insanı içeren senaryolar kadar değil. Başka kimseyi etkilemeye çalışmıyorsun. Bu da dürüst bir çalışma ortamı yaratıyor, ama aynı zamanda biraz yoğun seyredebiliyor. Her şey fazla büyük bir karar gibi geliyor çünkü. (gülüyor)

Anonim bir alıntı okuyacağım: “Bitmiş sanat yoktur, terk edilmiş sanat vardır.” Bir eseri istediğin kadar geliştirebilirsin, ama bir noktada bırakmak zorundasın. Bu albümde şarkıları ‘terk etmek’ senin için daha kolay mı oldu?

Sanırım evet. Belki de bu üçüncü albümüm olduğu içindir. Biraz daha rahat hissediyorsun, bunun öncesinde bir şeyler yaptığını ve muhtemelen sonrasında da yapacağını biliyorsun. Ortaya koyacağın ‘son başyapıt’ olmak zorunda değil. Ömründe yapacağın son şey olmak zorunda değil. Bazen, “Of, bir daha asla bir şey yazamayacağım!” diye düşünsem de muhtemelen yazacağımı biliyorum, çünkü şimdiye dek işler böyle ilerledi. (gülüyor) Bu albümden sonra asla müzik yapmamak garip olurdu. Bu yüzden artık bu konuda rahat hissediyorum. “Tamam. Bırak gitsin.”

Şimdi ara sıra sanatçılara sorduğum ve ilgimi çeken bir konuyu açacağım: Bilinçaltı konusu. Ne sıklıkla rüya görüyorsun? Gördüğün rüyaların seni bir şekilde etkilediğini düşünüyor musun?

Kesinlikle. Rüyalarımız zaten genellikle bilinçaltının kendisidir. Zihninin altında neler olup bittiğini gösterir. Yani bir rüyayı gördüysen bu, zaten bu konuyu iyi kötü çoktan düşünüyordun demek oluyor. Ayrıca rüyalarında sorunlarını çözdüğün, bazı konulara çözümler bulduğun söylenir. Bence müzikte de aynı şey geçerli. Yazarken her zaman bir çözüm bulmaya, bir sonuca ulaşmaya çalışıyorum. Bir şeyleri çözmeye çalışıyorum. Bu yüzden rüyalarla müziğin bir açıdan birbirine benzediğini düşünüyorum. Müzik de öyle elinle kavrayabileceğin bir şey değil çünkü. Biraz soyut bir kavram.

Bu albümden ortaya çıkarması en kolay ve en zor iki şarkıyı seçecek olsaydın bunlar hangileri olurdu?

Sanırım “Method Actor” en kolay yaptığımız şarkılardan biriydi. Sürecin başlarında ortaya çıktı. Belki de beklentimiz daha düşük olduğu için kolayca halledebildik. En zor şarkı ise belki “Like I Say (I runaway)” olabilir. İlk kıtaları aradan kolayca çıkardık ama iş nakarata gelince çok zorlandık, sonunda şarkı bambaşka bir forma büründü.

Albümün son hâline girmeyen ne kadar materyal kaldı elinizde?

Aslında yazdığımız birçok şarkı erken aşamalarda terk edildi. Bu zor bir karardı, çünkü albümü yapmak için öyle sınırsız bir zamanımız yoktu. Bir şeyleri terk etmek için öyle kaydın sonuna gelmeyi bekleyemezdik. Bir şey işe yaramıyorsa o an oracıkta onu bırakma kararı vermek zorundaydık. Zaten o şarkı üzerinde 12 saat çalışmışız. Daha fazla zaman harcamak istemiyoruz, artık son kayıtta yer alacağını düşünmüyoruz. Neyse ki hiçbir şeyi öyle son aşamada terk etmiş olmadık. Şarkılara ya sürecin tamamı boyunca inanacak, ya da yarı yolda bırakacaktık. Son anda şarkı elemek gibi bir şey olmadı, bu güzel bir durumdu. Hatta sürecin sonunda bir şarkı daha yazmak zorunda kaldık. (gülüyor) Çıkarmayı bırak, nihayetinde ekleme bile yaptık.

Sıradaki soruyu bana bir arkadaşım önerdi: En sevdiğin Türkçe kelime veya ifade nedir?

Bilmiyorum. Belki “minik kuş” olabilir. Babam çocukluğumuzda bize hep Mini Mini Bir Kuş Donmuştu şarkısını söylerdi. Güzel bir ifade. Bir de “mavi” kelimesini seviyorum. Senin en sevdiğin ne?

Emin değilim, ama Osmanlı döneminden bazı nispeten uzun kelimeler hoşuma gidiyor, mesela müşkülpesent ve merdümgiriz. İlki “titiz” anlamına geliyor, ikincisi ise “antisosyal” kelimesinin eski bir versiyonu sayılır.

Güzelmiş.

Niye seviyorum bilmiyorum, kulağa şiirsel geliyorlar. Sanırım bu kelimeleri sevmem için öyle sağlam bir nedenim yok.

Zaten Osmanlıca oldukça şiirsel bir dilmiş, değil mi?

Öyleydi. İki sorum daha var sana. Günün birinde iş birliği yapmak istediğin sanatçılar arasında aklına şuracıkta gelen biri ya da bir proje var mı?

Steve Lacy olabilir.

Havalı biri.

Şu sıralar diğer sanatçılarla çok güzel işler yapıyor ve güzel bir prodüksiyon tarzı var.

Bence tarzlarınız ve enerjileriniz iyi uyum sağlayabilir. Onunla iletişime geçmeni kesinlikle destekliyorum.

Çok utangacım ama! (gülüyor)

Umarım bir gün olur. Son soru: Kullandığın müzik dinleme platformunun geçmişindeki son üç şeyi söyleyebilir misin?

Charli XCX’in “Apple” şarkısı var. Sonra Sharon Van Etten var, bilir misin?

Evet. O da çok havalıdır.

“Our Love”ı dinledim. Dinlediğim üçüncü şey bir podcast, belki sayılmaz. (gülüyor) Sonra da Tori Amos’un “Crucify” şarkısı var.

Gayet iyi şeyler dinlemişim aslında. Utanılacak bir şey çıkmadı.

Nilüfer Yanya’nın Bandcamp profiline şuradan göz atabilirsiniz.