Güneşli günler İskoçya’ya çok sık bahşedilmiyor. Doğa kanunları hükmediyor bu duruma, yapacak bir şey yok. En sıcak ayların 19 derece civarında seyretmesi yüzünden güneşin varlığı da öyle çok sıcak bir tebessüm sağlamıyor ülkeye, büyük lafları eden yağışlar oluyor genelde. Sıcakların eksikliği insanların haletiruhiyesine de yansıyor olsa gerek. Melankolinin kökenleri buralarda bir yerde olamaz mı, olabilir. Ne de olsa ruhu kucaklayan bir güneş eksik. Ancak bu yörenin halkının sahip olduğu bir şey varsa o da uçsuz bucaksız kırlara sahip, yemyeşil bir yeryüzü. Alabildiğine uzanan bir karşıt duygular ilhamı yatıyor bu topraklarda. Mogwai gibi gruplar ise tarlayı en iyi şekilde sürmeye gayret ediyor, ne de iyi yapıyorlar.
Albümün adı Every Country’s Sun. Adeta adından eksik kalmamaya gayret edercesine, dünyadaki her eve ışık sunabilecek müzikler icra ediyor grup albümde. Anavatanlarının verdiği ilham arkaya alındığında ortaya çıkabilecek en mantıklı tür olan post-rock’a dair kendi yorumlarını yıllardır sunmaktalarken bu örnekte o yorumu her zamankinden daha ışıltılı bir şekle sokuyorlar. Yılların getirip yılların götürdüğü şeylerin sunduğu deneyimden olsa gerek, yıllardır dinlemediğimiz kadar sıkı ve formunda bir Mogwai dinliyoruz bu defa. Eğer Mogwai’nin hikayesi inişli çıkışlı bir yolsa, bunun anlamlı duraklardan biri olduğuna pek kuşkumuz yok. Bir orta yaş eseriyse karşımızdaki, grubun huzurlu bir şekilde yaşlanmakta olduğunu söyleyebiliriz. Yaygın bir deyimle diyecek olursam, “şarap gibi”. Grubun son İstanbul konserlerinde sahnede bir kadeh şarabın da bulunması boşuna olmasa gerek.
Every Country’s Sun, önceki albüm Rave Tapes’in elektronik altyapı anlayışını devam ettirse de bu detaya çok takılmamak lazım; grubun diskografisi içinde kimilerince nispeten zayıf bulunan bu albüme yakın zamanlarda yetişen soundtrack albümlerinde grup ayaklarını zemine daha sağlam basmasını bilmişti. Les Revenants, Atomic ve Before the Flood’a yapılan bu soundtrack’lerin olumsuz yanı ise dışarıdan bakıldığında grubu stüdyo grubu çizgisinden saptırıp filmlerin fon müziğine hapsetmeye başlamasıydı. Neyse ki artık mutlu bilançolar bir araya geldi; “Coolverine” gibi huzurlu anlardan uzamaya başlayıp “20 Size” benzeri duygu patlamalarına yetişen, kaosun içinde bir tutam sükunet arayan bir eser düştü önümüze. Bütün bu sessiz kaosun içinde daha basit bir kompozisyonla diğerlerinden ayrılan “Party in the Dark”ı da içeren, oldukça farklı spektrumlara sahip bir yolculuk bu. Seveni kadar olmasa da sevmeyeni de olacaktır. Ama çoğumuza temiz havayı solumak gibi bir his vereceğini düşünüyorum.
Mogwai kendi tarlasını sürmeye devam ediyor, evet. Memleketlerinin ve dünyanın soluduğu havaya, göğüs gerdiği iklime inat; gecemizi aydınlatmak için bir fener tutuyor sanki önümüze, pilleri tükenmek üzere bu fenerin, ışığı titreşip duruyor içeride ve dışarıda cereyan eden karmaşa yüzünden. Yeni piller lazım, olsun bulunur. Yeter ki Mogwai gibileri sürüklesin bizi, biz yolumuzu bulmaya çalışırız.
[dwqa_question]https://kiyimuzik.com/soru/mogwai-every-countrys-sun-albumunu-nasil-buldunuz/[/dwqa_question]