Major Parkinson – Blackbox (2017)


Uzun bir süre önce ardımızda bıraktığımız 2017’nin kıyıda köşede kalmış albümlerini kendimce derlediğim bir yazımda, kral koltuğunu Blackbox‘a bırakmama rağmen çok manasız bir biçimde hakkında bir yazı kaleme alamamıştım. “En sevdiğim bana kalsın” gibi bir derdim de yoktu üstelik, çok ilginç. O halde devir, hakkın teslim edilmesi devridir. Geç oldu, güç olmayacak.

Norveç’in progresif rock sahnesinde kavrulagelmiş en kendine has gruplardan biri Major Parkinson. İnanılmaz derecede sürükleyici, aşmış bir sinematik sound’ları olmasaydı da severdik kendilerini aslında. Prodüksiyon cilalı olunca bunu insanın gözüne batırmamak çok zor iş, ancak grubun kendin-yap düsturunu benimsemiş emekleri bir şekilde bu sorunu ortadan kaldırıyor. Müziğin kendisine gelirsek, vokalleri sunan Jon Ivar Kollbotn‘a hemen ısınmak için süper bir sebebimiz var: Adamın sesi bildiğin daha genç, daha ağırbaşlı bir Tom Waits! (Ucundan da Nick Cave ve Leonard Cohen etkilerini yakalamak mümkün.) Prog’cu bir Tom Waits‘e synth’lerin, kemanların, indie pop esintilerinin, kara filmlere has bir atmosferin dahil edildiğini düşünün. Fikir hoşunuza gittiyse yeni favori grubunuzu buldunuz. Gözünüz aydın… veya geçmiş olsun.

https://www.youtube.com/watch?v=6HBlTAXtR5g

Kalabalık bir ekip Major Parkinson. Halihazırda var olan 7 üyeye bir de kimi şarkılarda Linn Frokedall adında hemşehrileri bir konuk vokal eşlik etmiş. Frokedall, karanlık atmosfere daha naif bir ton katarken, korku filmlerinde salıncakta sallanan küçük kız çocuklarına benzer bir etki yaratmış çoğu yerde. Sahnede olduğu müddetçe içine doğrudan doğruya ışık taşıdığı tek şarkı, yeryüzündeki başka hiçbir şarkıya benzemeyen “Madeleine Crumbles”. Gotik pop mu dersiniz, yeni nesil orkestral rock mı bilemedik ama dikkatlerden kaçacak gibi değil.

Frokedall‘ın albüme etkisi büyük olmuş olabilir ama grubun kendi enerjisinin de dopdolu olduğu ortada. “Lover, Lower Me Down!” sizi yavaşça avucunun içine alırken böylesine karmaşık bir müzik, nasıl böyle su gibi akabilir diye düşünüyor; daha ne olduğunu anlamadan “Night Hitcher”‘ı bitiriyorsunuz. “Before The Helmets” ilerideki tekrar karşılaşacağımız melodileri mırıldanıp “Isabel: A Report to an Academy”‘e nakloluyor, Linn hanımı da ilk kez burada dinleme şerefine erişiyoruz. Akıllıca enstrümental oyunlar, “Madeleine Crumbles”‘ı, o da bir diğer epik şarkı olan “Baseball”‘u getiriyor. “Strawberry Suicide”, harikulade kapanış “Blackbox”‘a bağlanırken albüme fırsat buldukça tekrar sarılacağımızı çoktan anlamış oluyoruz.

Sözlere de dikkat etmeyi unutmayın, oralarda nihilizmin dibini -olabilecek en eğlenceli şekilde- görüyoruz. Daha önceki bir şarkılarına (“Euthanasia Rollercoaster”) “People are crying so cheerfully, they know they’re going to die” gibi bir mısra yazmışlardı, burada da o kafaya aynen devam.  Keşfedilecek bir sürü başka ayrıntı var ama sürprizi bozmayalım, kendiniz dinleyip karar verin. Çok da abarttığımı düşünmüyorum.

PUANLAMA: 10/10