90’lı yıllarda genç olanlar, bir başka deyişle şimdinin saçına ak düşmüş, göbeklenmiş, bir kısmı anne baba olmuş zamane insanları için, 1997 senesinin ayrı bir önemi vardır. Zira bu sene içinde tüm erkekler aynı iki kadına aşık olmayı başarmış, tüm kızlar ise aynı iki kadına benzemek için can atmış ve kendilerini aynı iki kadının ağzından çıkanların kılavuzluğuna teslim etmişlerdir. Bu kadınlardan ilki Torn parçası ile hala bazı gönülleri dağlayan -kumral kısa saçlı- Natalie Imbruglia iken, diğeri ise Kiss Me ile Sixpence None the Richer’ın vokalisti, -sarı kısa saçlı- Leigh Nash idi.
Geçen yıllar boyunca Natalie Imbruglia popülaritesinin bir kısmını korumayı başarsa da işler Sixpence None the Richer cephesinde, içinde bulunduğumuz 2000’li yıllarda arzu edildiği gibi gitmedi. Hazırlık sürecinde Dale Baker’ın gruptan ayrılması, plak şirketleriyle ilgili sorunlar derken, gecikmeli de olsa 2002’de Divine Discontent’i yayınlayan grup, iki sene sonrasında ise The Best of Sixpence None the Richer albümünü takip eden tasfiye haberini duyurdu. Grubun önde gelen iki isminden Matt Slocum, The Astronaut Pushers adlı yeni bir grup kurarak yola devam ederken, Leigh Nash ise solo çalışmalara hız verdi.
Gelgelelim, çelloda ve gitarda Matt Slocum, basta Justin Carry ve elbette ki vokalde Leigh Nash’li nihai kadrosuyla bu Texas kökenli ‘alternative rock’ grubu (90’lı yıllarda ‘indie’ yerine ‘alternative’ denirdi ‘mainstream’ olmayana…), 2007 senesi itibarıyla ayrılık acısına daha fazla dayanamadı ve müziğe aynı çatı altında geri dönerek, hayranlarını Christmas temalı The Dawn of Grace’le (2008) selamladı.
Ve işte bugüne döndüğümüzde… Tarih tekerrür etti; Divine Discontent’in yapımı esnasında tecrübe edilen kimi sıkıntılar hortladı, 2010 yılında çıkarılacağı duyurulan yeni albüm Lost In Translation‘ın yayın tarihi mütemadiyen ertelenerek 2012 Ağustos’una kadar çekildi ki, ilk zamanlar albümün adı bile farklıydı: Strange Conversation. Grubun başına yeni felaketler gelmezse 7 Ağustos tarihinde yayınlanacak albüm, Slocum ve Nash’in bağışıklık ve sinir sistemlerini bir hayli kuvvetlendirmiş olsa gerek- aynı durumla üçüncü kez karşı karşıya kalırlarsa ne yapacaklarını artık biliyor olacaklar muhtemelen!
Saf bir Sixpence albümünün üzerinden tam on sene geçmişken, Lost In Translation, eski ve yeni Sixpence’i aleni bir şekilde karşılaştırma olanağı verecek. Grubun birincil söz yazarı ilk günden bu yana Matt Slocum olagelmiş olsa da Nash’in söylediğine göre, kendisi şarkı yazma işine geçmişte olduğundan daha fazla katkı vermiş. Albüme, babasının kaybıyla ilgili ‘Sooner or Later’ dahil olmak üzere birkaç şarkıyla katkıda bulunan Leigh Nash’in vokalden fazlasını ihtiva eden bu etkisinin Sixpence None the Richer’ı neye dönüştüreceğini, aradan geçen yıllarda yeni bir nesil büyümüşken ve müzik dünyasında yepyeni aktörler ve aktrisler türemişken, 90’ların tozunu halen üstünde taşıyan bu grubun nasıl karşılanacağını bekleyip göreceğiz.
Grubun ününe ün katan Dawson’s Creek adlı diziyi izleyen nesil büyüdü, Fringe’lere, Breaking Bad’lere terfi etti. Geçen zaman içinde sadece dinleyenleri değil, Sixpence None the Richer üyelerinin kendileri de değişti, çoluk çocuğa karıştı. Bununla beraber, içlerinde hala müzik için kıvılcımlar olduğuna göre, önlerindeki konserlerle dolu Ağustos ayının, bir turne programıyla 2013 senesinin ve elbette ki yeni albümleri Lost In Translation’ın zevkini sürmeli, böylesine meşgul olmayı özledikleri zamanların acısını çıkarmalılar. Geri dönüş hikayeleri umumiyetle hayal kırıklıklarına neden olsa da Sixpence’in hikayesini güzel sürprizler kategorisine koymak hiç fena olmazdı.
Emre Yürüktümen