Kapak Fotoğrafı: Signe Fuglesteg Luksengard
Jenny Hval ile Håvard Volden’ın projesi Lost Girls, ikinci albümleri Selvutsletter‘ı geçtiğimiz günlerde yayımladı. Biz de kafamızdaki soruları kendilerine ilettik.
Nasılsınız, nasıl gidiyor?
Jenny: Keyfimiz yerinde! Turneye çıkmak üzereyiz. Oslo’da anlık kar yağıyor.
Yeni stüdyo albümünüz Selvutsletter geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Okuyucularımıza kısaca albümün yolculuğundan, nasıl ortaya çıktığından bahsedebilir misiniz?
J: Tüm şarkıları geçtiğimiz sene sergilediğimiz bir canlı performans için yazdık. Lyon’daki Les Subs’ta sergilenecek bir Norveç avangart tiyatro gösterisinde sahne alacaktık. Oyun programı dahilinde müziğimizi sergileyecektik. Bunun yeni müzikler yaratmak için müthiş bir fırsat olduğunu düşündük. Kimse bunu beklemiyordu, seyircilerin büyük bir kısmının haberi yoktu.
Håvard: Birtakım taslaklar hazırlayıp Jenny’ye gönderdim. O da bu taslakları gizemli şekillerde yeniden aranje edip büyüler yaptı.
Bu albümün yaratılış süreci Menneskekollektivet‘ten ne şekilde farklıydı?
J: Menneskekollektivet çok daha uzun bir zaman aralığında yazılmış ve nihayetinde elimizdeki materyali kaydedene dek çok uzun süre canlı icra edilmişti. Bir de şarkıları stüdyoda yazmış, albümü bundan aylar sonra mikslemiştik. Selvutsletter‘ı ise kendi mini stüdyomuzda yazıp miksini, masterını inanılmaz hızlı hallettik. Düşünecek vaktimiz pek olmadı.
Menneskekollektivet gibi bu albümün ismi de uydurma bir kelime. Lisan üstünde oynamayı seviyor musunuz, sizce de bu tavır müzikal yapıları bozan Lost Girls’in ruhuyla uyumlu mu?
J: Hayatım boyunca lisan ile oynadım, müziğin dilleri daha rahat ve muzip kıldığı fikri de hep hoşuma gitmiştir. Bu fikri albüm/şarkı isimlerine ve konseptlere ulaştırmayı seviyorum. Bana göre bu sürecin içinde gerekli ve bir o kadar da mizahi bir şey var.
Notlarınızda başka uydurma kelimeler var mı? Fikirleri biriktirmeyi mi seviyorsunuz, yoksa fikirler size o an oracıkta mı yetişiyor?
J: Yaptığım işlere başlık bulana kadar kelimelerin uydurma olduğu aklıma bile gelmiyor. Lost Girls’te genel anlamda kelimeler üstüne pek düşünmüyorum, müziğin içinde varoluyorlar sadece. Solo projelerimde daha “yazılı” biçimde ilerliyorum. Üstünde çalıştığım metinleri de çoğunlukla müzik için değil, sayfa için yazmış oluyorum. Bununla birlikte hayır, fikir biriktirmiyorum. Pek not alan biri değilimdir.
Bu albümde hangi enstrümanlar ve araçlar üstünde deney yaptınız?
J: Müzik yazılımımdaki midi saksafon ve üflemeliler üstünde.
H: Evet, midi emstrümanlar üstünde bol bol eğlendik. Şapşal olabiliyorlar bazen, ama doğru bağlamda yakaladığın sürece çok tatlı da oluyorlar.
Ayrıca bolca gitar, drum machine ve analog synth var; en sevdiğim ve en ezeli dostlarımdan MS20 gibi.
Bu albümden yazması en kolay ve en zor iki şarkıyı seçseniz bunlar hangileri olurdu?
J: Hepsi kolaydı sanki. Değil mi Håvard?
H: Düşüneyim… Şarkıları yaparken doğaçlama ilerlediğimiz için bazı kısımları öğrenmesi zor oldu, “Ruins”deki gitar rifi gibi. Her seferinde farklı gelişiyor.
Zihninizde albümle ilintili bir şekilde beliren üç anıyı aktarabilir misiniz?
J: 1990’ların sonunda metal grubumla kara kış günü bir mezarlıkta yaptığımız fotoğraf çekimi. 1996’da lisemde haftada bir gittiğim internet dersleri. Eski bir modemin internete bağlanırken çıkardığı “taTAAAtaTAAAAtaTAAAAAAAAA” sesi.
Hemen bir oyun oynayalım, hile yapmak yok: Müzik kütüphanenizde dinlediğiniz son üç şarkı nedir?
J: Håvard ile demo kayıtlarımız var, çünkü daha yeni bir şeyler yazmıştık. Onlardan sonra da bir şey dinlemişimdir, ama kütüphanem bana bu konuda bilgi vermiyor.
H: Buna nasıl bakacağımı bilmiyorum…
Albümde mevcut olan “deneyimlerde kaybolmak” temasını düşününce merak ettim: Dinleme esnasında “kaybolduğunuz” şarkılar denince aklınıza ne geliyor?
J: Sarah Davachi’nin çoğu şarkısı, Sufjan Stevens’ın Ascension albümü.
H: Robert Wyatt’ın “The Age of Self”i.
Bundan 100 yıl sonra Lost Girls anısına dikilecek bir taşa şarkı sözlerinizden birini kazıyacak olsanız bu hangisi olurdu?
J: «Jeg slutter meg selv» yazardım. «Kendime son veriyorum» demek. Uygun bir mezar taşı sözü olurdu.
Lost Girls’ün Bandcamp hesabına şuradan göz atabilirsiniz.