Leonard Cohen‘den son bir mektubunuz daha var: “Dans için teşekkürler / Cehennem gibiydi, harikaydı / Çok eğlenceliydi / Tüm danslar için teşekkürler / Hadi bir’ki üç, bir’ki üç…” Yaşama vals ile veda edecek bir isim varsa o da Leonard Cohen’di, bir bakıma Thanks for the Dance‘i dinlerken de halen gözümüzün önünde dans ediyor. Lakin bu defaki valsini yarım bıraktı üstat, iş böyle olunca o son kez yatağa çekildikten sonra dostları onun yerine valsi tamamladı. Bu vazifeyi vasiyet olarak bıraktığı oğlu Adam Cohen‘in yönetmenliğinde Feist, Damien Rice, Richard Reed Parry, Bryce Dessner, Beck, Daniel Lanois gibi isimler bir araya geldi. İlginçtir, bu kolektif çabaya rağmen ortaya çıkan şey yine de dibine kadar tekil bir Leonard Cohen çalışması.
Bilgelik dolu ve ustaca kurgulanmış kelamlar etmeyen Leonard Cohen albümü olmaz. Yine kalbimizi çok sızlatacak sözler, yine o çok iyi tanıdığımız buğulu sese içkin biçimde karşımızda. Ne de olsa Cohen’in “Happens to the Heart”ta da dediği gibi “Ne güzeldir ne de mahir / Kalbin başına gelenler”. Kariyerini ve yaşamını bütün çıplaklığıyla gözden geçirdiği bu açılış şarkısı, sadece albümün değil, ustanın da bugüne kadarki en iyi işlerinden biri. Öznel deneyimlerdeki ilahi güzellik ile çirkinlik dengesi, Thanks for the Dance aracılığıyla yeni baştan kuruluyor. “Moving On”da “Dünyaya, işime, savaşa gelince / Hepsini terk ettim seni daha çok sevmek için” diyor, “Kim yoluna devam etmiş, kim kimi kandırıyor ki?” diye devam ediyor. “The Night of Santiago”da aşk dolu bir anısından bahsi açıyor, “Bu dünyaya bir kadını mutsuz etmek için çingene gelmedim,” diyor.
Albümün ikinci yarısı şahsi olandan evrensel olana doğru bir uçuşa geçiyor. “Sağ paramparça, sol paramparça / Merkez paramparça, pek az kimse bunu kabul eder anca / Güzelliğin olduğu yer paramparça, ölümün olduğu yer paramparça / (…) Mesajlar havada uçuşuyor ama şebeke çökmüş durumda” diyen “It’s Torn” yahut Almanları da Yahudileri de kuklalara benzeten “Puppets”, akla Cohen’in en politik albümü The Future‘ı getirmiyor değil. Öte yandan Cohen’in en evrensel görüşleri dahi herkesinki gibi kendi şahsi filtresiyle boyalı değil mi zaten? Üstadın özelinde o kadar eşine az rastlanır özerklikte bir filtreyle karşı karşıyaydık ki yıllardır, tam da bu yüzden Thanks for the Dance gibi özünde yarım kalmış bir albümü aynı heyecanla dinleyebiliyoruz. “Tepelere çıkabilirim / Sistem yaralı olsa da / Haplarımla yaşıyorum / Bunun için Tanrı’ya müteşekkirim” gibi bir nakaratı Cohen değil başkası söyleyebilir miydi? Aynı etkiyi verir miydi? Yakınlarda kaybettiğimiz hür bir ruhtan arda kalan son manifestoyu dinlerken nasıl zevkle dolmayalım?
Albümden bize kalan vasiyet, “Listen to the Hummingbird”de tebliğ ediliyor: “Kanatlarını göremediğiniz / Sinekkuşunun sesine kulak verin / Bana kulak asmayın”. The Future albümünün kapağında da gördüğümüz, zamanla bir nevi Cohen’in maskotuna dönüşen bu kuş cinsi üstünden “Yaptığımı yap, dediğimi yapma” benzeri ters köşe bir mesaj veriyor büyük usta. “The Goal”da “Neredeyse hayattayım / Neredeyse evime vardım” diye düşünmesi ise hiç de boşuna değil. Tarihe geçecek hayatlar için ölüm sadece bir mola olsa gerek. Cohen’in gününü gün edeceği vakit yeni başladı.