Geçtiğimiz haftalarda Youtube’da yayınlanan Taşikardi videolarıyla internette sörf yapmaya ve Microsoft Office’e ne denli hakim olduklarını gururla sunan Ankaralı metal grubu Kaptan Kadavra, grupla aynı ismi taşıyan ilk albümüyle karşımızda. Grup, metal müzikte son dönemde sıkça rastladığımız, fazla quantization ve sample kullanımı gibi nedenlerden dolayı birbirine benzer duyulan işlerin aksine, oldukça dinamik ve organik bir albüm sunuyor. Albümün dinamizminden, grubun yaratıcı videolarından ve Spotify sayfalarındaki biyografi bölümüne yazılanlardan, bu müzisyenlerin ne kadar cin fikirli insanlar olduğunu anlamamız zor olmuyor. Bu güzel albüme hakkını teslim etmek ve belki biraz da Ankara hasretimi bir nebze söndürmek için albümü inceledim.
Belki yirmi yıldır metal müzik hayatımdadır, ancak hiç metal dinlerken böyle güldüğümü hatırlamıyorum. Katıksız bir zeka ürünü olan bu albümde neler yok ki? 90’ların death metal çiğ köfte sololarına Muharrem İnce’nin ve daha birçoklarının eşlik ettiği partisyonlar mı dersiniz, günümüz popüler kültürüne göndermeler mi dersiniz, ne ararsanız var. Tüm bu akıllıca ve ince ince örülmüş müzikal yapı içinde, şarkı sözlerinin azameti ise ayrı bir vuruyor insana. Çöküş, yalnızlık, hapsedilmişlik gibi konulara değinen sözler özellikle albümü birden çok kez dinlediğinizde daha derin anlamlar kazanabiliyor. Grup; death, stoner, thrash gibi birçok metal türünü rahatlıkla aynı potada eritse de, albümün genel sound’u death metal türüne daha yakın bir çizgiden ilerliyor. Albümün hiç acelesi yok, zamanla kendini size açıyor. Özellikle ilk birkaç dinlemede farklı tatlar alabileceğimiz bir derinlikte işlenmiş bir albüm bu. Davullar ve vokaller hemen her parçada ön plana çıkan, albümü sürükleyen unsurlar diyebilirim.
Albüm, Anadolu ezgilerinde de çok duyulan, içimizi melankoli, özlem ve kasvetle dolduran phrygian majör modunda sakin gitar tınılarında başlıyor. Ancak bu albümün bir metal albümü olduğunu henüz bir dakika geçmeden duvara toslarcasına anlıyoruz. İkinci parça Gırtlağa Kadar öyle bir başlıyor ki, “Morbid Angel mı dinliyoruz?” dedirtiyor insana. Death metal dinleyenlerin rahatlıkla fark edecekleri o tipik bas ve tiz frekanslarının mid’lere göre daha yüksek olduğu, dolayısıyla tok ve yırtıcı duyulan bir sound’u var. Bunun yanında parçada araya giren ilginç diyaloglar da tatlı bir canlılık katıyor. Bir sonraki parça Güller Açar’da grup, türler arasında değişiklik yaparak biraz daha stoner metal, bilhassa Stoned Jesus havalarında, 4/4 ritminin hakkını oturaklı bir groove ile veriyor. Tam arkamıza yaslanmış kafamızı ritme göre ağır ağır sallarken, aniden giren hızlı bir riff ile üzerimize saldıran vokal bize adeta “oturmaya mı geldik gençler?” diyor.
Takip eden Bira (Tombul) adlı parçada, albümde birkaç kez kendinden bahsettiren biraya dingin bir güzelleme yapılıyor. Albümün girişinden de hatırladığımız, yine orta doğu ezgilerinde ve Flamenko’da sıkça duyulan phrygian tonlarıyla şöyle bir soluklanıyoruz. Ardından gelen vurucu parça Buhar Gücü, kasvetli bir havada gaipten gelen seslerle bize kendimizi ve şarkının başında karşısındakine kim olduğunu acımasızca soran Ozan Güven’i sorgulatıyor. Gitar çalan ve metal ile haşır neşir olanlar, bu parçanın gitarlarındaki Gojira numarasını duyup gülümseyeceklerdir diye düşünüyorum.
Albümün sonlarına doğru ilerledikçe “arabesk death metal mi bu dinlediğim?” diye sormamak elde değil. Sanki tüm parçaların kesişim kümesine ulaşıyor gibiyiz. Özellikle Taşikardi’de Antik Mısır konseptli grup Nile’a benzer tatlar duymak mümkün. Son parça Et ve Kemik’e geldiğimizde, rap dinleyenlere şöyle bir sille vuran grup, tam At The Gates havasında taş gibi bir kompozisyonla albümü bitiriyor. Albümdeki diğer parçalarda olduğu gibi vokalistin At The Gates’ten aldığı ilham burada da açıkça duyuluyor. Bu parçayla beraber albümün geneline dair bazı şeyler de yerine oturuyor gibi. Özellikle “ben yoksam hiç kimse yok” sözleri aklımızda yer ederken, grup da bu parçayla sanki bu albümün son beyanatında bulunuyor.
Müzisyenlerin albümdeki performanslarına ve parçaların yırtıcılığına baktığımda, muhtemelen cayır cayır konserler verecek Kaptan Kadavra’yı kesinlikle canlı izlememiz gerektiği sonucuna varıyorum. Umarım en yakın zamanda ortalık bir kendine gelir de, biz de birikmiş kirimizi pasımızı böylece atarız.