Efsane statüsüne günbegün yaklaşan İngiliz elektronik müzisyen ve yapımcı Jon Hopkins, yeni albümü RITUAL ile karşımızda. 41 dakikalık tekil bir müzik parçası olarak tasarlanmış albümün hikâyesini buyurun direkt kendisinden dinleyelim.
Tanıştığıma memnun oldum.
Jon Hopkins: Ben de. Nasılsın?
İyi diyelim iyi olalım. İstanbul’da sıcak bir yaz günü yaşıyoruz. Londra da öyle mi?
Değil. Gri sayılır, ama benim de böylesi hoşuma gidiyor doğrusu. Yakın zamanda İstanbul’daydım. Güzel şehir.
Son İstanbul konserinden aklında nasıl anılar kaldı, paylaşabilir misin?
Tabii. Bir festivalde çalmıştım. Eğlenceliydi. Güzel vakit geçirdik. Adana adlı bir restorana gittik, Adana kebap uzmanlık alanlarıydı. Yediğim en iyi yemeklerden biriydi. Öyle şaşaalı bir yer değildi, ama ömrümde o kadar kaliteli kuzu eti yememişimdir. Adını şimdi hatırlayamadığım semti de çok sevdik, güzelce gezindik. Genç ve güvenli hissettiren bir mahallede gezindik.
Türkiye’de işim maksatlı en fazla birkaç gün kaldım şimdiye kadar. Yanında bir ekiple gezince hızlıca ilerleyip yoluna devam etmen gerekiyor çünkü. Bir gün daha uzun vakit kalabilmek de isterim.
Buradaki son konserine başka bir işim olduğu için gidememiştim. Bir gün canlı tanık olmak isterim.
Beklerim.
Müzik senin için ruhani bir yolculuk. Ruhanilik dediğimiz şey de bir yerde bilinçaltıyla ilişkili olduğu için şunu sorayım sana: Sık sık rüya görür müsün?
Evet çünkü uykum çok hafiftir, sık sık rüya görürüm. Fakat doğrusunu istersen pek de ilginç şeyler görmüyorum. (gülüyor) İçinde çoğunlukla insanlar oluyor. Çok monoton, bazen de oldukça komik olabilen rüyalar… Hafızamızın nasıl işlediği malum, kolayca unutuveriyorum; kaldı ki not etme gibi bir çabam da olmuyor. Bana kalırsa bilinçaltım esas uyanık olduğum vakitlerde ve meditasyonlarımda açığa çıkıyor.
Son gördüğün rüyayı hatırlıyor musun peki?
Öyle açıklayabileceğim bir şey görmedim. Yok, aklıma bir şey gelmiyor. Rüyalarım öz farkındalığımda hiç öyle büyük bir rol üstlenmedi. Sık sık görsem de nadiren hayatımı etkiliyorlar.
Şimdi aklıma bir şey geldi. Hatırladığım son rüya değil ama; bir ilişkimin bitmesinden birkaç ay sonra görmüştüm. Ayrılıktan beri konuşamadığım eski sevgilimle orada konuşma fırsatı yakalamıştım. İyileştirici ve derin bir tecrübeydi. Birbirimizde gerçek hayatta hiç söylemediğimiz şeyleri orada söyledik. İşte böyle rüyaları düzenli olarak görebilmeyi isterdim. Genelde sadece lojistikle ilişkili sıkıcı şeyler içeriyorlar çünkü. (gülüyor) Sık sık performanslarımda oluyorum; bir şeyler yanlış gidiyor, ekipman eksik oluyor, sahneye çıktığımda ne çalacağımı bilmiyorum… Bunlar oldukça tipik, performans ve teknik odaklı, anksiyete içeren rüyalar ve kendilerini önemli bulmuyorum. Eski sevgilimi içeren rüyaysa çok güzel ve iyileştiriciydi. Bazen öyle şeyler de gördüğüm oluyor; ama çok nadir bir durum.
O rüyanın sana şifa olmasına sevindim. Elbette bugün burada olmamızın esas sebebi RITUAL adlı yeni albümün. Basına verdiğin notlar sayesinde bu müziklerin bir önceki albümün Music for Psychedelic Therapy ile tamamlayıcı bir ilişki içinde olduğunu biliyorum. Bunu biraz açabilir misin? Bir önceki albümle nasıl bir bağlantı söz konusu, albümün genel hikâyesi nedir?
Kinetik bir tamamlayıcılık söz konusu. Bence önceki albüm oldukça statik bir yapıdaydı; bir ritmi yoktu, vücudu harekete geçirmeyi amaçlamıyordu. Bu albümünse bütün olayı bu. İlkel ve hayvani bir enerjiyi yansıtıyor, bedenini sana hissettirmeyi amaçlıyor. Bence özellikle orta kısımları ve zirveye ulaştığı kısımlarda içinden çok yoğun bir enerji akıyor. Umarım bu enerjiyi insanlar da hisseder, onlara bir katkısı dokunur, içlerinde bir şeyleri değiştirir. Bu müzikleri yapmak oldukça müthiş ve eğlenceli bir deneyimdi. Meditasyon ve psikedelik maddelerin desteklediği önceki albümün aksine nefes çalışmaları gibi fiziksel tekniklerle vücut buluyor. Bir yandan da aynı diyardan geliyorlar sanki. Diğer bir benzerlik, iki albümün de kendi kendini bestelemiş olması. Doğrusu da budur aslında. İşte bunun yaşanması hâlinde akıl yerine bilinçaltı iş başındadır. Benim tercih ettiğim ideal senaryo da bu.
Psikedelik maddelerin bu albümde de bir katkısı olduğunu düşünüyor musun?
Geldiğim şu noktada farklı faktörleri birbirinden ayırmak zorlaştı. Artık pek madde kullanmıyorum, belki senede birkaç defa kullanıyorumdur. Öte yandan maddeleri onca deneyimi yaşamış bünyene aktardığında bir şekilde sonsuza dek müziğinde kalıyorlar. Kesinlikle bir şekilde orada mevcutlar, ama hangisi tam olarak ne şekilde mevcut anlayamıyorum. Neyi nasıl etkilediklerini de… Bence yıllar boyu bu ilaçlar yoluyla aldığım belli mesajlar oldu, oluyor ve artık bunu durdurmak mümkün değil; içimden akıp duracaklar hep. (gülüyor)
Kendi adıma kafamdaki fikirleri not düşerken sık sık bir kısmını kaybederim, uçup giderler. Bu da sinirimi bozar. Yıllardır müzik yapıyorsun, o fikirlere daha sıkı tutunmanı sağlayacak belli başlı yöntemler buldun mu?
İlginç bir konu bu. Bazen fikirler gecenin bir yarısı ya da bir yerlerde geziniyorken aklıma geliveriyor. Bazen ansızın bir ritim duyuyorum, telefonumu çıkarıp kaydediyor, sonra da o ritmin deşifresini yapıyorum. Keşfettiğim bir şey de şu oldu, yaptığım neredeyse her şey şu anda da içinde bulunduğum stüdyomda başlıyor. Oturup bir şeyler çalıyorum, sonra çaldığım kısmı devam ettirecek ikinci bir kısım zuhur ediyor, bana kendini takdim ediyor. İlk kısmı duydum mu ne yapacağımı anlıyorum. Yani işin özü aslında kendini yaratıcı olabileceğin bir odaya alıp fikirlere açık olmak. Dünyaya açılan kapıyı kapatıp bir şeylerin akmaya başlamasına hazır olmak. Bende bu taktik işe yarıyor.
Sanat hakkında çok sevdiğim anonim bir alıntı var: “Bitmiş eser yoktur, terk edilmiş eser vardir.” Müzik bestelerken bir şarkıyı bitirme -ya da terk etme- kararını kolayca verebiliyor musun?
İlginç olan şu: Müzik yaparken karşıma çıkan çeşitli engeller oldu, ama içlerinde özellikle öne çıkan bir şeye rastlamadım. Rastlamış birçok müzisyen biliyorum. Bu konuda şanslı hissediyorum. Bir şarkının ne zaman bittiğini anlayabiliyorum. Bu konuda taktiğim hep aynı oldu: Birkaç hafta şarkıyı dinlememek. Bir parçayı daha işin ortasında bitiş çizgisine ulaştırmaya çalışırsan yaptığın incelikli çalışmalardan öte bütünlüklü bir şey duyamazsın. Kendin geliştirdiğin ufak detayları duyar kulağın sadece. Oysa iki hafta dinlemezsen tekrar dinlediğinde her şey kulağına düzgün gelecektir. Bu konuda çok katı davranmanı tavsiye ederim, o birkaç hafta boyunca bir kez bile dinleme. Sonra ilk kez dinleyeceğin an gelince belki yanına birini de alabilirsin. O zaman üstünde durmaya değer en fazla beş-on ufak detay bulacaksın. Onlara da baktın mı iş tamamdır. İdeal olan senaryo baştan sona dinlemek, bu esnada da kafama neyin daha iyi olabileceğine dair tek bir düşünce gelmemesi. Benim tekniğim bu, hep de yararını görmüşümdür.
Şarkının ne zaman bittiğini kesin bir şekilde anlayabilmek süper şey.
Çok yardımı dokunuyor.
Biraz da işin teknik yüzü üstüne konuşalım. RITUAL’ın yapım sürecinde hangi ekipmanlardan yararlandın?
Her şeyin merkezinde Ableton var. Şu an hemen az ötemde Moog One’ım var. Albümün ilk yarısında kullandığım başlıca synth oydu. Ayrıca MS-20, ARP2600 ve Korg Trinity’m de var. Ortak şarkı yaptığım insanlar farklı synth’ler kullanıyor, albüm boyu onlardan gelen çeşit çeşit analog synth var. Cidden sayıca çok fazlalar. Yazılım synth ise hiç yok. Bu konuda keskin bir duruşum yok, sadece bana hitap eden bir yazılım synth bulamadım henüz. Sanki sahiden yanımda değillermiş gibi hissettim hep.
Bu albümün bütün olayı ilkel, dünyevi bir enerji elde etmekti. Devre içeren bir modüle ve özellikle de o vintage sound’a sahip olmamın çok önemli olduğunu düşündüm. Şahsen sampler kullanmadım, ama konuk müzisyenlerin bazılarında o tür cihazlar da mevcut. Albümde Ishq mahlasıyla yer alan Matt Hillier yıllardır oradan buradan sample topluyormuş, bana da bazılarını gönderdi. Yani albümde sample’lar mevcut, ama onları oraya katan kişi ben değilim.
Başka ne vardı? Hepsi bu kadar sanırım. Burada sahnenin gerçek yıldızı Ableton kesinlikle. Albüm uzun, tekil bir müzik parçası. Bu sene Mac Pro bilgisayarlar ilk defa bütün bir albümü, bütün plugin’ler çalışıyorken, tek seferde çalacak güce erişti. Albümde toplam 440 ses kanalı var, hepsine de plugin yüklemiştim. Duyduğun her şey tek bir oturumda kaydedildi, bu da bana sorarsan müthiş bir şey. Daha önceki hiçbir işimde yapamadığım bir şekilde çalışabildim böylece; her şey bütün bir parça olarak tek seferde kafamda çalıyordu. Bu kayda değer bir olay. Bu sayede belli bir kısım üstünde 12 dakika çalışabilir, 35. dakikada “Dur ya, şurayı baştan aşağı değiştireyim!” diyebilirsin. Bu sayede fikirler birbiriyle çarpışıp birbirini geliştirebilir ve baştan sona oldukça bütüncül tınlayan bir müzik parçasına ulaşabilirsin.
Bu detaylı cevap için teşekkürler. Sıradaki soruyu arkadaşım iletti: Immunity’nin kayıtlarında tek bir MS-20 mi kullandın, yoksa ikinci ve üçüncü MS-20’ler bağlayıp paralel kayıt aldığın durumlar oldu mu?
Sadece bir tane kullandım. Örneğin albümden yayınlanan ilk tekli “Open Eye Signal”da ön planda MS-20 var, ama birden fazla kullanmak yerine iki osilatörü açtım sadece. Arkasında da bir drone MS-20 multitrack katmanı var. Tercih ettiğim yaklaşım sesleri katmanlandırıp sıralandırmak, böyle çalışmayı seviyorum. Her şeyi stüdyoda aynı anda çalıştırmayı sevmiyorum, sesi yakalayıp katmanlandırıyorum onun yerine.
Müzik dinleme platformunun geçmişine göz attığında dinlediğin son üç şarkı nedir?
Bir saniye, bakıyorum. Eklektik şarkılar çıktı. Vieux Drop’tan “Seri Fu Sidi” var. Sonra da Charli XCX’ten “Von Dutch.” Harika şarkı değil mi? Bayılıyorum. Bir de 1960’lar folk’u dinlemişim, Karen Dalton’dan “Mole in the Ground” var.
Sana sorularım bu kadardı Jon. Sohbetin için teşekkürler. Ekleyeceğin bir şey varsa buyur ekle.
Sanırım çoğu şeyi konuştuk. İnsanları albümü tek bir müzik parçası olarak dinlemeye davet ediyorum. Hep bunu dediğimi biliyorum, ama her ne kadar müzik platformlarında sekiz parça hâlinde yayınlanacak olsa da bu albüm uzun tek bir parça ve 41 dakika boyunca dinlenmek üzere tasarlandı. Dinleyiciyi, eğer buna açıklarsa tabii, bu süre boyunca tüm dikkatlerini müziğe vermeye ve derin bir dinleme tecrübesi yaşamaya davet ediyorum. Dünyanın dört bir yanında yapacağımız performanslara katılabiliyorsanız bekleriz. Katılamıyorsanız da iyi hoparlörlerle, yanınızda arkadaşlarla; olmadı iyi kulaklıklarla dinleyin. Farklı şekillerde deneyimleyebilirsiniz, kritik nokta dümdüz biçimde telefonunuzdan açıp dinlememeniz. Belki de bir mum yakar, gözlerini kapatır, bu deneyimi bir ayine dönüştürürsünüz. Size tavsiyem bu olacak.
Jon Hopkins’in Bandcamp profiline şuradan göz atabilirsiniz.