Alan seslerini ve müziğini sentezleyen Işık Kural, kalıplaşmış müzik formlarını aşarak 12 parçalık başarılı bir iş ortaya çıkarıyor. Deneysel müziğini kuş cıvıltılarıyla, tren sesiyle ve daha bir sürü akla gelecebilecek, gündelik hayatta duyabileceğimiz seslerle birleştiriyor.
in february‘i dinlerken aslında sokakta, doğada farkına varmadığımız, durup da kulak vermediğimiz seslerle dolu. Seslerin enstrümanlarla uyumu eski bir müzik kutusunu bulup dinlemek gibi hissettiriyor.
Ayrıca Işık Kural’ın çocuksu sesinin synth ve organla buluşması beni sanki saykedelik bir yolculuğa çıkardı ya da bir ninniden kesit dinletti.
Tekrarlayan bir piyano sesleri ve Kural’ın sesiyle başlıyor albüm, sabah uyandığınızda odanıza giren güneş gibi. Albümün başından hikayenin nasıl devam edeceğini tahmin edebiliyorsunuz. paperhat, simdi iki ve hopefullyhopefully gibi parçalarla tekrarlayan seslerin uyumuyla devam ediyor albüm. Albümde beni en çok etkileyen parça pineapples and lime idi. Uyanmak istemediğim bir çocukluk rüyasındayım, gözüme güneş ışığı giriyor ama yine de uyanmamak için direniyorum. Müziğin kesilmesi ile uyanıyorum ve piyano sesinin başlamasıyla yalnızlığın içinde uyanıyorum.
spefy düetli coral gables, doğu ezgilerinin bulunduğu o si aspetta ve sokak müziğinin sesiyle birleşen che si aspetta ile devam ediyor. Albümden yeniden ve berceuse de spefy düetli parçalar. Bu parçaların arasındaki uyumu ve müziği bir soundtrack albümü dinlermiş gibi.
film festival ile Işık Kural bütün albüm boyunca verdiği pozitif ve gülümseten enerjiyi bir kenara koyarak daha hüzünlü ve gizemli aynı zamanda zarif bir iş koyuyor ve albümü noktalıyor.
Albümü dinlemek için: