“70 küsur yaşta ne durumda olmak istersin?” sorusuyla karşılaşsak, insan modellerinden yararlanarak örnekler vermemiz gerekse, aklımıza gelen ilk örneklerden biri kuvvetle muhtemel Iggy Pop olacaktır. Kaçımız o yaşa gelince sahnede halen kıpır kıpır dans ediyor olmayı umabiliriz ki? Enerji konusunda Mick Jagger kendisinin eline su döker elbette, ancak Iggy bazen dinleyenlere yaşını unutturmayı dahi becerebiliyor, uzun saçları ve tişörtlere olan mesafesini koruması da sırf yaşlandı diye rocker imajını törpülemeye niyeti olmadığını ayan beyan vurguluyor. Belki de bu yüzden suratındaki tüm kırışıklıklara rağmen arada o kadar genç olmadığını unutuyoruz. Iggy’ye gelecek olursak, o genç olmadığının kesinlikle farkında. Free, Iggy’nin “hayata ve ölüme meydan okuma” albümü.
Albüme adını veren açılışın çiğliği bu duruma dair yeterli ipucu sunuyor aslında: Matemli bir saksafon partisyonuna eklenen Iggy’nin sesi “Hür olmak istiyorum,” diyor. Nihayetinde evini ziyaret edecek kuzguna diyor bunu, şu anki yaşamına, gelecek günlerine, geçmişteki hatalarına şapka çıkaran bir olgunlukla diyor. Dylan Thomas‘ın şiirini kendi vecizine evrilttiği “Do Not Go Gentle Into That Good Night”, melodisiyle sanki Joy Division’a saygı duruşunda bulunduğu “Glow In The Dark”, vokalleriyle Blackstar‘ın David Bowie’sini akla getiren “Page” aracılığıyla diyor. Kapakta gördüğümüz, sahil kıyısında denizin derinliklerine adımlar atan Iggy dahi tek başına bütün bunları diyor. Saksafonların albüm boyunca baskınlığı, bu hüzne şüphesiz çok şey katıyor. Gelin görün ki, bütün bunlara rağmen kimi şarkılarda eskisi kadar genç tınlamayı başarıyor bizimki! “James Bond”, “Loves Missing”, “Dirty Sanchez” gibi şarkılar Iggy’nin içindeki muzip çocuğu yaşattığı, biraz daha gitarlı, biraz daha Josh Homme ortak imzalı önceki albüm Post Pop Depression‘ı akla getiren örnekler. Öte yandan Free‘nin gerçek gücünün kendini hüzne teslim ettiği anlarda ortaya çıktığını kabul etmeli. Böyle anlarda gençlikle yaşlılık arasındaki ince çizgide duran bir ruhun samimiyetini bütünüyle deneyimliyoruz.
Free‘nin belki de en karanlık şarkısı “We Are The People“da kendine dair endişelerini insanlıkla buluşturuyor üstat: “Biz toprağı olmayanlarız / Geleneği olmayanlarız / Nasıl huzur içinde ölüneceğini bilmeyiz”. Kapanıştaki “The Dawn”da ise hem karamsar hem özgüvenli tınlamayı başarıyor, sanki “Elinden geleni ardına koyma,” diyor kapıda bekleyen misafirine. Böylesi haklı korkular yaşayan bir efsanenin zihnine konuk olmak ise bizim için büyük bir şeref oluyor.
PUANLAMA: 8/10