heavenphetamine: “Bu Komünite Bizim Güvencemiz”

Geçmişten bir belgeyle karşınızdayız: Tiflis ikametgahlı Japon deneysel rock ikilisi heavenphetamine’le ta 28 Şubat’ta, Ankara Tenedos’taki konserleri öncesinde söyleşmiş; ilk stüdyo albümleri The Sun on a Winter Day, yollarda olmak, düzen ve kaos gibi konu başlıklarında sohbet etmiştik. Yayınlaması ise çeşitli aksaklıklar (siyasi gündem ve ADHD) sebebiyle bugüne kaldı. Keyifli okumalar…

Türkiye’ye sık sık konser için geliyorsunuz, bunda muhtemelen Gürcistan’da yaşıyor olmanızın da etkisi vardır, sonuçta komşu ülkeler. Türkiye’yi çok mu seviyorsunuz, yoksa sadece burada konser ayarlamak daha kolay olduğu için mi geliyorsunuz?

Hiroki: Türkiye aşırı karışık bir konumda, özellikle de siyasi açıdan. Aslında çoğu ülke için aynı şey geçerli. Ama Türkiye bana özellikle uçlarda geliyor çünkü iyi insanlar o kadar iyi ve nazik; kötü olanlar da o kadar kötü ve iğrenç ki… Cennetle cehennem gibi, aralarındaki uçurum çok büyük. Bu yüzden sevip sevmediğim konusunda net bir şey diyemem. Ama bazı yerleri gerçekten çok güzel.

Gittikçe daha kötüleşen bir dünyada heavenphetime’in gayesi bir komünite inşası etmek diye diye düşünüyorum. Sürekli yollardasınız, insanlarla tanışıyorsunuz ve kendinize ait, güvenli, küresel bir ev inşa ediyorsunuz.

Hiroki: Evet, tam olarak öyle. Gönülden inanmak istediğimiz yeni bir komünite yaratıyoruz ve yollarda olmamızın amaçlarından biri bu. Tabii ki fazla paramız yok, ama Avrupa’da, Ukrayna’da, Türkiye’de, Gürcistan’da ve başka birçok ülkede tanıdığımız harika insanlar var. Eminim bu, bir şekilde bize iyi yönde katkı sağlayacaktır. Ne zaman, nasıl olur bilmiyorum ama bu komünite bizim güvencemiz diyebilirim.

İlk stüdyo albümünüzün ismi, The Sun On A Winter Day (Kış Günü Güneşi) de bu komün ruhunu iyi yansıtıyor. Karanlık zamanlarda insanları müziğinizle dans ettiriyorsunuz.

Hiroki: Evet, mesele tam da bu. Şu an en doğru kelimeyi hatırlayamadım, ama bahsettiğin şey, sanatımın, şarkılarımızın ana teması: Her şeyin iki yüzü var. Kötü ve iyi, karanlık ve aydınlık. Hepsi müziğimizin içinde. Eğer bir şey güzel görünüyorsa, içinde biraz çirkinlik de barındırmalı, barındırmak zorunda. Bir şey sadece ve sadece güzelse, bana göre sahtedir de. Albüm ismi de bu fikri yansıtıyor.

David Lynch bu felsefene kesinlikle katılırdı. Hayata bakışı aşağı yukarı buydu zaten.

Hiroki: Belki sanatımızda bundan kısmen etkilenmişizdir. Hem bak, şu an bunu kırmızı bir perdenin önünde konuşuyoruz. (gülüşmeler)

Tam da Black Lodge gibi değil mi?

Hiro: Kesinlikle.

İlk albümünüzü Ukraynalı müzisyenler Kira Krempova ve Yevhenii Korol’la kaydettiniz. Bu da onları grubun bir parçası yapıyor sayılır aslında. Ancak diğer müzisyenlerle çalışırken gruptan ziyade bir kolektif gibi işliyorsunuz, değil mi?

Hiro: Onlarla turneye çıktık ama ilişkimizi nasıl sürdüreceğimize dair net bir karar almadık. Turneden sonra bazı fikir ayrılıkları yaşadık ve turneyi birlikte sürdürmeme kararı verdik. Arada sırada hâlâ Kira ile sahne alıyoruz, ama Yevhenii ile artık çok farklı perspektiflerdeyiz, bu yüzden birlikte çalışmayı bıraktık.

Hiro, synthesizer dünyasının ne kadar içindesin? Sahnede kullandığın Nord dışında synthesizer’ların da var mı?

Hiro: Hayat tarzımız çok rahat değil, bu yüzden başka bir synthesizer’ı yanımıza eklemek imkânsız. Japonya’da Microkorg adında küçük bir synth’im var ama orada bıraktım, yani şu an pratikte sadece bir synthesizer’ım var. O da bana yetiyor. Zaten aynı anda birçok şeyi kontrol edebilen biri değilim. Daha çok eğlencesine bakan bir tipim. Elimden gelen budur.

Bir bakıma daha az ekipmana sahip olmak daha iyi bence. Her şeye sahip olacak gücün olsa bile, hepsini ne zaman öğreneceksin ki?

Hiro: Aynen öyle.

Sahnede oldukça büyüleyici, hipnotik bir performans sergiliyorsunuz. Canlı performansları sizi hipnotize eden başka grup ya da sanatçılar var mı?

Sara: Bilemedim.

Hiroki: En sevdiğimiz grup Primal Scream. Bazen onlar da bizim gibi jam yapıyor.

Sara: LCD Soundsystem da öyle.

Sürekli yollardasınız malum, hiç bir yere gidip de “Aslında burası ileride kalıcı evimiz olabilir!” dediğiniz oldu mu?

Hiroki: Aslında Sofya için bu dediğini düşündük. Orada oturum izni almaya çalıştık ama başaramadık, çünkü gerekli hazırlıkları yapmaya yetecek zamanımız yoktu. Belki ileride yeniden deneriz. Şehir gerçekten çok hoştu. Büyüklüğü, insanları, yemekleri… Her şeyi bize uyuyordu adeta.

Türkiye dememenize sevindim. (gülüşmeler)

Hiroki: Türkiye seyahat etmek için güzel bir yer.

Evet, ama yaşamak için değil.

Sara: (gülüyor)

Hiroki: Özellikle İstanbul. Geçmişte Tokyo’nun çok yakınında yaşadık. Büyük şehir hayatını çok iyi biliyorum, stresli bir tecrübe. Biz de artık bu hayattan çok yorulmuştuk. Nüfus ve trafik daima çok kaotik oluyor.

Sara: Bazen kaosu da seviyoruz, ama her gün bunun içinde yaşamak fazla depresif kılıyor işi. (gülüyor)

Peki İstanbul’u mu yoksa Ankara’yı mı daha çok seviyorsunuz?

Sara: Ankara’yı pek bilmiyorum aslında. Üç yıl önce üniversitedeki konsere gelmiştik, ikinci gelişimiz de bugün (28 Şubat 2025) oldu. Sadece 12 saattir buradayız ve şehri pek keşfedemedik. Belki bir dahaki sefere…

Çok yakın zamanda Berlin’e taşındım. Yeni bir ülkede yeni bir hayat kurmakla ilgili çelişkili hislerim var. Türkiye hayatım boyunca yaşadığım yer olduğu için burayla çok güçlü bağlarım var. Almanya dünyanın çoğu yeri gibi rezalet bir siyasi atmosferde olsa da günümüzde Türkiye’ye kıyasla çok daha yaşanabilir durumda. Yine de arkadaşlarımı, ailemi özlüyorum. Siz kendi memleketinizi ne kadar özlüyorsunuz?

Hiroki: Benim memleketim tam olarak Tokyo değil, kırsal kesimden geliyorum. Dağları var, havası ve suyu temiz. Bazen orayı özlüyorum, ama bir yandan da çok sıkıcı bir yer. Kültür dediğimiz şeyin esamesi yok. Mesela Berlin, Avrupa’nın kültürel merkezlerinden biri olduğu için daima heyecan verici bir şehir. Ama evet, doğayı hep özlüyorum.

Sara: Garip bir ikilem.

Evet, yeni bir sayfa açmak, beraberinde geçmişe karşı bir melankoli hissi de getirebiliyor. Ama şahsen yeni sayfalar açmayı fazlasıyla seviyorum.

Hiroki: Evet, biz de seviyoruz. Bildiğin gibi…

Tiflis’teki hayatınız nasıl gidiyor peki? Genel olarak ilk taşındığınız zamana kıyasla daha yerleşik bir düzene geçtiğinizi söyleyebilir misiniz?

Hiroki: Evet, kesinlikle. Japon toplumu bizim tarzımıza pek uygun değildi. Japonya’yı ve Japon yemeklerini çok seviyorum, ülkemle gurur da duyuyorum. Gel gör ki sosyal baskıların çok güçlü seyrettiği bir yer. Bir yeraltı sanatçısı olarak orada yaşam kurmak aşırı zor. Tiflis’e taşındıktan sonra öyle klasik anlamda bir işimiz olmadı, sadece müzik yaptık. Bu sayede tüm varlığımızı müziğe verebildik. Bildiğin gibi hayatta kaldık, şimdi biraz para da kazanıyor ve bu yolculuğa devam edebiliyoruz. Japonya’da bu imkânsızdı.

Diyelim ki bundan 100 yıl sonra müzisyenlerin anısını onore eden bir tema parkındayız. Her sanatçı veya grubun kendine ait bir anıt taşı var, üstünde de şarkı sözlerinden biri yazıyor. heavenphetamine’in anıt taşında hangi şarkı sözünüz yazsın isterdiniz?

Sara: (gülüyor)

Hiroki: Güzel soru. Bu albümden seçecek olsam, “KEMONO”nun sözlerini seçerdim.

heavenphetamine’in Bandcamp profiline şuradan göz atabilirsiniz.