Yeni GoGo Penguin albümünde kalite anlamında şaşırtıcı bir şey yok; her zamanki gibi önceki albümün üstüne ağırlığını koyan, grubu devler ligine taşıma yolunda emin adımlarla ilerleyen bir müzik var. Bu içten içe özgüvenli, ancak bir o kadar da mütevazı adımlar hüzün dolu “Prayer”la başlıyor yükselişe; sonraki şarkı “Raven”dan itibaren içinden çıkamayacağınıza emin oluyorsunuz. Ve hayır, grubun yakıştırdığı ismin aksine bir an olsun monotonlaşmıyor A Humdrum Star. “Caz’sız caz” idealinde elektronik altyapıya yedirilmiş, her yanı yaşamla kıpırdayan bir icralar geçidine tanık oluyoruz. Melankolik bir dans pistindeyiz sanki, koca evrenin ortasında bir yerde, yapayalnız.
Minimalist kabuklu, lakin inanılmaz boyutlarda hareket eden gizemli bir şeyler mevcut 50 dakika boyunca. Belki de gelecek kaygısına dair bir gizem söz konusudur: Kimi yerlerde bu müzikler, bir bilimkurgu filmine koysanız sırıtmazmış izlenimi veriyor; öte yandan bu filmin distopya türünde olması biraz zor. Bu gizemin içindeki şey, karamsar bir hüzün değil ne de olsa; meraklı bir hüzün. Manchester’dan uzaya gönderilmiş maceraperest bir sinyal. Son şarkı “Window”da hangi pencereden, hangi diyarlara bakıyor olduğumuz ise bu dinletideki son büyük muamma.
A Humdrum Star ismiyle Carl Sagan‘a selam çakan topluluğun kadrosuna teşekkürlerimizi sunalım: Piyanoda Chris Illingworth, kontrbasta Nick Blacka, davulda Rob Turner. Gözü yükseklerde olan bu çok yetenekli ekibin yardımıyla biz de yükseliyor, gecelerini gökyüzünü özlemle izliyoruz.