Pandemi hayatımıza girdiğinde entelektüel akıllarda -başka birçok şeyin yanında- şöyle bir soru da belirmişti: Bu salgın hastalığın toplumsal pratiklere vurduğu darbe, neoliberalizmin çöküşünü de hızlandırabilir mi? Žižek, Chomsky ve daha nice düşünür bu konuda umutluydu. Sonradan tartışmalar her yöne gelişmeye başladı, salgın bir türlü bitmedikçe bu yönde umutların da yer yer aksi yöne meylettiğini, pratikteki otoriter devlet politikalarının sayısız ülkede ayan beyan sıkılaştığını gördük. Yine de bu hamleleri mevcut düzenin son çırpınışları olarak görmek, umutları henüz tüketmemek mümkün. Hiç kuşkusuz anarşist müzik kolektifi Godspeed You! Black Emperor da tam olarak böyle düşünüyor.
G_d’s Pee AT STATE’S END! başlığını çeşitli şekillerde okuyabiliriz: “T_nrı’nın idrarı” anlamına gelen “G_d’s Pee” pekala grubun adının kısaltılmış bir versiyonu da olabilir. Esas dikkat çekici olan kısım, “DEVLETLERİN BİTİMİNDE!” ifadesinin adeta bir devrim coşkusunu çağrıştırırcasına büyük harflerle, ünlemle karşımıza çıkması. Duyacağınız müziğin kendisi de o coşkunun damarlarını harlıyor, 4 şarkıya bölünmüş “A Military Alphabet“in üçüncü çeyreği “First of the Last Glaciers“ta sanki İskandinav arazilerinin soğuğunda bir zafer yürüyüşünü işitiyoruz. Bir çöküşün, o çöküşün ardından gelenin heyecanı gizli anbean notalarla yükselen enstrüman dokusunda. 25 yıldır tasavvur ettikleri devrimin rüyalarını yaşadığımız gerçekliğin karanlığının ardına gizleyen ekip, olağanüstü zamanlardan geçerken bu konuda bir tavır adaptasyonuna gidiyor ve hiç olmadığı kadar ümitli tınlıyor.
Punk ruhlarını ağırlıklı olarak post rock huzmeleriyle donatan ekibin başkaldıran kimliği, her şarkıda düşük (“Fire at Static Valley“) ya da yüksek (“GOVERNMENT CAME“) bir varlıkla bir kez daha mevcut. Sözlerle değil, duygularımızla iletişime geçen manifestosunun kıssası ise son şarkının başlığında gizli: “Bizim Tarafımız Kazanmalı!”. Anlayacağınız Godspeed You! Black Emperor, kendisine ayrılan 50 dakikalık sürede 1 yıldır harlanagelen tartışmalarda nerede konumlandığını ortaya koyuyor. Çokça yorulduğumuz, köşeye sıkışmış hissettiğimiz, sözleri çoktan tükettiğimiz şu devirde düşüncelerini müziğin saf yıkıcılığıyla tasvir ediyor. Somut olanın ötesinde soyut, soyut olanın ardında somut bir çare gizli, yanıtlar da o ufku aramakla başlıyor.