Kontrollü yıkımın ve yeniden yaratımın müziğini yapan efsanevi ekip Einstürzende Neubauten uzun bir aranın ardından yeni albümleriyle karşımızda. Bir kez daha enstrüman ve enstrüman dışı seslerin izdivacına vesile oluyor, ortaya çıkan melez tekinsizlikten ise nostaljiye benzer bir duygu yaratıyorlar. Mevzubahis “tekinsiz nostalji” Neubauten yaş alıp bilgeleştikçe hepten sivriliyor. Kariyerlerinin başında yıkım-yaratım çizgisinin yıkım ucuna yakın duran ekip, albümden albüme o yıkımı yapı söküme uğrattı, yıkımın yıkımından inşaat doğdu. Buyurunuz, kontrollü kaosa basit bir üretim modeli.
Yeni albüm Alles in Allem‘deki sayılı İngilizce parçadan biri olan “Seven Screws”u bakalım nasıl sözlerle kapatıyoruz: “Parçaları yeniden bir araya getiriyorum / Alfabeyi yeni baştan diziyorum / Ve onca olası seçeneğin içinden / Yeni baştan çizmeyi seçiyorum kendimi / Cinsiyet kalıplarından uzak bir ben / İlelebet bir sen”. Bu sözler örgüsü halihazırda bahsettiğimiz yıkım ve yeniden yaratımı güzelce özetlediği gibi kimliksizliği, huzur arayışını ve karanlık bir romantizmi öne çıkarıyor. Neubauten’ın ve karanlık şairleri Blixa Bargeld‘in güncel bilgelik kavrayışı da böyle bir şey olsa gerek: Kaosun içindeki sükunete adanmış gri renkte aşk mektupları yazıyor Bargeld, grup da bu sözleri eşsiz bir sesler evreniyle yeniden yazıyor.
İçinde aynı anda huzura ve tedirginliğe dair izlenimler taşıyan bunca sessiz kargaşa, kimi vakitler vidalarını gevşetip insanı aktif hareket anının kalbine davet ediyor. “Ten Grand Goldie”de işittiğimiz çiğ gürültü duvarları, kendilerini dans ritmi formuna sokarak etkileyici bir kamuflaja giriyor ve çok geçmeden yerimizde sallandığımız tuhaf bir dansa başlıyoruz. Adını okumaya çalışırken başımızın ağrıdığı “Zivilisatorisches Missgeschick”te ise yıkımın kalbine doğrudan adım atıyor, grubun ilk günlerini anımsıyoruz. Geri kalan şarkılar bir biçimde sakin numarası yapsalar da kalplerinde birtakım dertlerle boğuştuklarını hissetmemek elde değil. Bambaşka bir meditasyon yöntemi doğuruyor bu hissi deneyimlemek, insanı tam da yaşamın ve günümüzün sıkıntılarıyla yüzleştirerek, hatta barıştırarak dinleyene enteresan bir rahatlık sunuyor.
Postmodern dünya insanının dertleri gizli albümün her köşe başında. Yaşadığımız çağın aynı zamanda post-truth çağı olduğu, bu nedenle kurduğumuz cümlelerdeki anlamların erimeye yüz tuttuğunu çok iyi biliyor Blixa ve kumpanyası. Bu duruma tam da onlara yakışacak bir bilinç akışı tekniğiyle yanıt veriyorlar. Bireysel çöküşten, aidiyetsizlikten, varoluş sancılarından bahis açılıyor; kimi zaman da Marksist politikacı Rosa Luxemburg’un vahşice cinayeti gibi daha spesifik, toplumsal hafızada yer edinmiş konulardan… Anlamlar havada uçuşup yeni eşleşmelere vesile oluyor, Alles in Allem her şeyin içindeki daha büyük bir her şeyin sözcüsü oluyor böylelikle.
Einstürzende Naubauten, Alles in Allem ile bugüne kadar yarattığı her şeyin üstüne katıyor. Kült statüsünü muhtemelen ömürlerinin sonuna dek koruyacaklar, biz hayranları ise bu şaşırtıcı derecede felsefi yolculukta sevgiyle, hürmetle yanlarında olacağız. Müziğinde nostalji benzeri hisler taşırken her daim bu kadar güncel kalabilmek bir başarıysa bu başarıyı takdir edecek birileri de lazım.