Efterklang’ın Piramitlerle İmtihanı

Daha önceki kimi yazılarda da sıkılmadan ve bıkmadan tekrarladığım üzere; ‘Kuzey’den gelen her şeye karşı pozitif ayrımcı bir yanım vardır ki, bu iltimas muhtemelen iklimden ve iklimin insan üzerindeki etkisinden kaynaklanıyor. Kuzey deyince heyecanlanıyorum, gözümün önüne gri sabahlar, gri akşamlar, karlı yollar geliyor, boş arazilerin ortasında gri metaller, gri bulutlar geliyor, mutsuz oluyorum, bu da beni mutlu ediyor.

Elbette ki kuzeyin kuzeyi var, daha bunun İsveç’i, Norveç’i, Finlandiya’sı, Rusya’sı, hatta İzlanda’sı var ama Danimarka’yı da bu kuzey ligine dahil etmekte sakınca görmüyorum. Durum böyle olunca, Danimarka’nın uluslar arası alanda en çok tanınan indie/post-rock gruplarından biri olan Efterklang’ın son albümünü Kıyı Müzik sayfalarına taşımak da pek doğal bir hal alıyor.

2009 ve 2010’da İstanbul ziyaretleri de bulunan grup, gerçekten de kısa zamanda Danimarka ve İskandinav indie müziğinin hatırı sayılır isimlerinden biri olmayı başardı. İzlandalı Sigur Rós ve Amiina, yine bir kuzeyli sayılabilecek Kanada’dan çıkma Godsped You! Black Emperor gibi gruplarla çeşitli nitelikleri baz alınarak karşılaştırılan grup, 2004 tarihli ilk albümleri Tripper’ın müthiş debut başarısıyla, arkasından gelen Parades’in (2007) kendilerine kattığı ünle ve elbette ki 2010 kışında çıkan Magic Chairs’in ‘soğuk’ ve ‘yağışlı’ havasıyla artık olgunluk çağına erişmiş, dördüncü stüdyo albümü Piramida’yı çıkarmanın huzurunu yaşayan bir müzisyenler grubu olarak karşımıza çıkıyor.

Hatları çok net şekilde çizilmiş, tam dozunda ayarlanmış elektronik sesler, Kuzey’in imzası niteliğindeki yaylılarla o kadar güzel bütünleşmişti ki ilk albümleri Tripper’da, grup kısa sürede The Danish National Chamber Orchestra’nın da dikkatini çekmişti. İlk iki albümlerinde 8 ila 10 arasında değişen bir kadroyla dolup taşan Efterklang, Magic Chairs ile birlikte bir dörtlüye döndü, davulcu Thomas Husmer’in ayrılmasıyla da üçlü olarak son şeklini aldı. Elbette ki, grup dışında müzisyenlerden de enstrümantal destek görüyorlar; ama yükün büyük bir kısmının vokalist ve besteci Casper Clausen’in omuzlarında olduğunu söyleyebiliriz.

Yeni albüme dönersek; adını, grubun birlikte seyahate çıktığı, sesler kaydettiği,  Kuzey Kutbu’na yakın bir hayalet kasabadan alan Piramida’da, dünyaca ünlü besteci ve müzisyen Peter Broderick keman çalarken, yine nam sahibi Nils Frahm da piyanonun başına geçiyor, 70 kişilik dev bir koroya eşlik ediyor. Tüm bu çok sesliliğe rağmen, Efterklang’ın müziği ahengini korumaya çabalıyor; soğuk koro vokallerine ilişen soğuk, başarılı perküsyonlarla, Clausen’in sesiyle, karanlık ve imalı sözlerle içimizi ısıtma gayretine düşüyor.

On şarkıdan oluşan albümün, önceki albümlere göre bir miktar daha ağırbaşlı, birazcık daha dengeli ve biraz daha tutkulu olma gibi bir endişesi olduğunu söylemek mümkün. Önceki albümler için nasıl elektronika izlerini taşıyan bol orkestrasyonlu melodik bir pop’tan bahsedebiliyorsak; Piramida için de daha ağır, yaşını başını biraz daha almış, kaybetmenin acısını, kayıp olmanın acısını biraz daha hisseder olmuş bir temsilden, en azından o yolda atılmış kimi adımlardan söz edebiliriz.

Albümün açılış parçası Hollow Mountain, Piramida’da nasıl bir ruh haliyle yüz göz olacağımızı açık ediyor: Tutkulu, cesur, biraz da yorgun. Apples’la eski sevgililerimize son vedamızı gerçekleştiriyor, geçtiğimiz aylarda Sydney Senfoni Orkestrası ile birlikte canlı çaldıkları, albümün en iyilerinden The Ghost ile albümü yarılıyor, nispeten neşeli Between the Walls ile Piramida’nın son şarkısı olan Monument’a geçiş yapıyoruz ve albüm sona eriyor.

Piramida, Efterklang’ın en iyisi olmamakla birlikte, zihinsel olarak farklı bir evreye geçiş yapma sinyallerini verdiği bir çalışma olarak göze çarpıyor. Bunun yanında, grup üyelerinin ince eleyip sık dokumalarına, daha ağırbaşlı bir anlatıma yelken açmalarına rağmen, yukarıda bahsettiğimiz ahenk arayışı her zaman olumlu sonuç vermiyor; Efterklang’ın sound’u, iki arada bir derede, korolarla ve grubun minimal seslerle bezeli çabaları arasında, pop ve deneysel bir rock’ın ortasında kimi zaman havada asılı kalıyor.

Tüm bunların ışığında; Piramida kötü bir albüm mü? Hayır. Peki, iyi bir albüm mü? Ona da hayır. Daha karanlık hayallere girişmeleri hatrına ve elbette ki Kuzey’in aşkına rahatça dinlenebilecek bir albüm olduğunu söyleyerek yazıyı bitirmek ve topu size atmak en rasyonel çözümüm olarak görünüyor!

Emre Yürüktümen

***

Piramida:

01. Hollow Mountain

02. Apples

03. Sedna

04. Told To Be Fine

05. The Living Layer

06. The Ghost

07. Black Summer

08. Dreams Today

09. Between The Walls

10. Monument