22 yaşındayken aklı fikri dersten kaytarmaya yatkın birkaç suç arkadaşı bularak ana kampüste top oynamakta olan biri olarak, bu gencecik Amerikalı müzisyeni, Dylan LeBlanc’ı kıskanmamak elde değil. Bu gelecek vaat eden akustik-folk-rock sanatçısı, Secret Sisters, The Civil Wars ve Alabama Shakes gibi grupların parlamasıyla yükselişe geçen Alabama’nın bağrından yetişmiş, babası vasıtasıyla, Otis Redding, Wilson Pickett, Aretha Franklin ve Etta James gibi efsanelere ev sahipliği yapmış Fame Studios’ta büyümüş, 11 yaşındayken kendi gitarıyla şarkılar bestelemeye başlamış olmanın tüm meyvelerini hassasiyetle topluyor ve onları bizlerle paylaşıyor.
2009 yılında, sadece 19 yaşındayken Rough Trade Records’un dikkatini çeken Le Blanc, plak şirketi tarafından, ‘Dylan’ın müziğe yaklaşımı, gerçek olan, insanlığı aktaran şeyler hakkında şarkılar yazıp söylemek. Deneyimlerinden, gözlemlediklerinden, dinlediklerinden, etrafında olup bitenlerden ilham alıyor’ sözleriyle tanıtıldıktan sonra, 2010 yılı içerisinde, bu reçeteye uyan bir albüm olan Paupers Field’i piyasaya sürdü. Kırık kalpli bir aşk çağrısı niteliğindeki Emma Hartley’in ve güzelliğini sadeliğinden alan If The Creek Don’t Rise’ın henüz ilk dinleyişte sivrildiği albüm, vakti zamanında 19-20 yaşlarında olan Dylan’ın şarkı yazma becerisini ve genç yaşına rağmen içinde büyüttüğü yaşlı ve az biraz yıpranmış ruhu sergiliyor ki, bunu hem şarkı sözlerinde hem de bizzat Dylan’ın vokalinde hissetmek mümkün. 5th Avenue Bar, If Time Was For Wasting, Death Of Outlaw Billy John ve Changing of The Seasons’ın da desteğiyle bu debut albüm, Dylan’ın parlak bir kariyere imza atacağının ilk göstergeleri olarak zaten kayıtlara geçmişti.
İşin teknik kısmına bakacak olursak; Neil Young, Chris Isaak, Graham Nash, Spooner Oldham ve elbette ki Townes van Zandt’tan etkilendiğini saklamayan LeBlanc’ın ilk albümdeki en büyük yardımcıları, Grammy ödüllü yapımcı Trina Shoemaker ve konuk vokalleriyle, singer-songwriter geleneğinin yaşayan efsanelerinden Emmylou Harris’ti. Neredeyse tam iki sene önce piyasaya sürülen bu ilk albümün ardından, Dylan LeBlanc bugünlerde ikinci albümünün heyecanını yaşıyor: Cast The Same Old Shadow.
Tıpkı bir önceki albüm gibi Alabama’daki Fame Studios’ta kaydedilen Cast the Same Old Shadow hakkında ilk görüşleri, Dylan LeBlanc’ın kendisinden alalım: “İçimizde bir yerlerde değişime uğrasak da her zaman günün aydınlığındaki o aynı eski gölgeyi oynayacağız. Bu düşünme süreci, albümün yapısını oluşturan şey oldu. Farklı ve heyecanlı birşeyler yapmak istedim ki, müzik eğer içinizden geliyorsa, bunun doğru yolu, yanlış yolu olmaz. Bu bir kendini arama albümü değil, dürüst ve dosdoğru bir albüm.”
Bu on şarkılık albüm, çocukluk yılları büyükannesi ve babasının kişisel problemleri ve ayrı eyaletlerdeki evlerinin arasında mekik dokumakla geçen LeBlanc’ın ulaştığı kişisel olgunluğu göstermek bir yana, şu yaşına yaklaşık yedi senelik sahne tecrübesi sığdırmasının artılarını da gözler önüne seriyor. Bir arkadaşının ‘bunları okursan daha iyi yazarsın!’ tavsiyesiyle, Vonnegut, Faulkner, Voltaire gibi yazarların klasiklerini okumaya başlayan Dylan, kalemini de her geçen gün güçlendiriyor. Yaşadığı ayrılık ve uyuşturucuyla tanışmasıyla yaşadığı zor zamanları aşıp ilk albümünde kaldığı yerden devam etmeyi başaran LeBlanc, o sinematik havayı bir kez daha yakalıyor.
Albüm için George Harrison’ın 1970 tarihli üçlemesi All Things Must Pass’ten ilham aldığını söyleyen Dylan’ın yeni icraatine bakacak olursak; yeni albüm, ismi de kendisi gibi güzel bir melodik şarkıyla açılıyor (Part One: The End/ Birinci Kısım: Son). Dylan’ın buruk vokali ve sade gitarları, bizi, Mazzy Starvari açılışıyla albümün beşinci şarkısı olan Where Are You Now’a kadar getiriyor. Albümün altı numarası Chesapeake Lane ile Dylan’ın vokalinde Thom Yorke’un ilk zamanlarına ait bir şeyler buluyoruz ve bu gaz bizleri albüme adını veren şarkıya kadar yetiyor ve bizlere albümün en güzel parçalarından birini adresliyor. İlgilenenler için; albümün tamamını bu linkten dinlemek mümkün.
Dylan LeBlanc’ın yaptığı müzik öyle dünyayı filan kurtarmayacak. Turnelerinde salonlar stadyumlar dolup taşmayacak. Albümleri de asla satış rekorları kırmayacak. Ama Dylan’ın müziği hakkında söylenebilecek en önemli unsur olan ‘içtenlik’, kendisi olmayı seçen, kendisini aslında olmadığı gibi biri pazarlama yollarına girmeyen bu sadece 22 yaşındaki genç müzisyenin kimliği olarak beliriyor ve keyif veriyor.
Emre Yürüktümen
***
Cast the Same Old Shadow’un şarkı listesi:
01. Part One: The End
02. Innocent Sinner
03. Brother
04. Diamonds and Pearls
05. Where Are You Now
06. Chesapeake Lane
07. The Ties That Bind
08. Comfort Me
09. Cast The Same Old Shadow
10. Lonesome Waltz