Büyük Ev Ablukada’nın üç yıldır üzerinde çalıştığı, yayınlayacağını söylediği, yayınlamadığı, yayımlayayazdığı albümleri Defansif Dizayn sonunda bizlerle. Üçüncü albümleri, ilk iki albümde tanıttıkları temaları farklı bir duygusal yoğunlukla ortaya koyarak derinleştirdikleri, yaraları kazdıkları, yetmeyince de tırmaladıkları bir eser. Modernite içerisindeki izolasyonu, ait olmama hissini ve bu yalnızlığın, dertliliğin Türkiye coğrafyası içerisinde nasıl insanın içine yerleştiğini ele alıyor. Albümü analiz etmeye çalışacağım ve büyük ihtimalle söz yazarlarının ne alaka diyeceği yorumlar getireceğim yazım sizlerle.
Defansif dizayn, yani İngilizce’deki “hostile architecture” konsepti, belli insanların (genellikle evsiz vatandaşların) kamu alanlarını kullanmasını engellemek için tasarlanmış bir mimari biçimi. İnsanın çevresinin yabaniliği, saldırganlığı ve bireyi reddedişi albümde hissediliyor. Tekli olarak daha önce farklı bir hâli yayınlanan “Yangın Akvaryum“, Türkiye’yi tamamen bu defansif dizayn olarak sunuyor. Üç tarafı denizlerle çevrili, yeni bir tip akvaryum, insanı hapseden ve neticesiyle harcayan bir kafes şeklinde temsil ediliyor. Şarkı boyunca ülkenin etrafındaki sular ve ülkenin içindeki metaforik yangınlar arasında bir karşıtlık oluşturuyor. “Korkma sönmez bu yangınlar” İstiklal Marşındaki umut ve mutlaklığı sembolize eden sözü Türkiye’nin gerçeğine uyarlıyor. Uzun süredir gururla şafaklarda süzülen sancaklarımız değil; gökyüzünü kaplayan, nefessiz bırakan yangınlarımız var. Caz esintileri ve enstrümantal bir kaosun yer yer haykırışlarla birleştiği bu kapanış parçası klostrofobi ve sıkışmışlık hissi veriyor.
Sadece Türkiye’de değil tabii, modernite içerisindeki kaybolmuşluk da albüme hakim. Giderek mekanikleşen, insandan uzaklaşan bir dünya söz konusu. “Böyle olsun istemezdim uygarlığın huzursuzluğu beni buraya iten,” sözü iradesiz bırakılışını, “makine ayarlarına dönse bile” aynı sona, aynı insan olmaya mahkum olduğunu ifade ediyor. Introspektif bir şarkı olan “Şiraze“, insanlarla bağlantı kurmanın zorluğu ve iç dünyasındaki çatışmaları konu alıyor. Modernlik ve yabancılaşmanın başka bir boyutu olan internet ve sosyal medya, “@defne.kalbim96” şarkısı ile işleniyor. Aynı isimde açılan Instagram hesabıyla beraber bütün bir sanat eseri olarak incelenebilecek olan şarkı; insanların, özellikle gençlerin, kendilerini ifade etme şekillerini gösteriyor. Kendisinden beklenenlere yetişemeyen, yetişmek istemeyen, çevresiyle bağlanamayan bir kızın bu gerçekliğinden kaçışını anlatıyor. Şarkıdaki kişi gerçek hayatındaki sorunlar ve anlaşılmazlık durumuyla baş etmesini sağlayan bir internet personası yaratarak bambaşka bir insan, olmak istediği kişi, olarak kendisini dış dünyaya sunabiliyor. Hesap belli bir post-ironi seviyesinde feminizmi estetik olarak kullanıyor ve alternatif kültür referanslarını bolca içeriyor. Genellikle kültürel yapımıza ters olan bu mizah ve kendini ifade etme şekli, şarkıdaki dans edişi gibi olması istenen kişiye karşı bir isyan.
Yine bağlantısızlık duygusunun farklı bir türünü ele alan “FeeL“, iki yetişkinin iletişim kurma çabasını içeriyor. “Odanın içinde FeeL” ifadesi, hem hislerinin varlığını (“feel” kelimesinin çevirisi), hem de “elephant in the room” (odanin içindeki fil) deyimini ifade ediyor. Bu deyim iki tarafın da farkında olduğu ama görmezden gelinen bir gerçek anlamına geliyor. Yetişkin bir ilişkide duygusal bağlantıyı ve iletişimi kuramama, iki tarafın da farkında olduğu gerçekleri birbirine ifade edememe, gerçek anlamda birbiriyle dürüst olamamayı gösteriyor.
“Pazartesi” şarkısı İmer Demirer’in trompet desteği ile beraber keyifli ve yumuşak bir melodi; hayattaki durumundan memnun olmama, genel bir amaçsızlık ve isteksizlik duygularının yarattığı uyuşukluğu aktarıyor. İçine kapanma ve ilgi görme isteğinin çekişmesini ele alan şarkı “Beklediğim Gibiyim” ile iyi bir ikili yaratıyor. “Pazartesi” daha vurdumduymaz ve alaycı bir ton ile bu duyguları anlatırken “Beklediğim Gibiyim” bu durumun yarattığı pişmanlığı ve yorgunluğu hissettiriyor.
“Karargâh” sonik anlamda, Tophane Noise Band’in de katkıları sayesinde, albümde en yoğun hissettiren şarkı olmakla beraber yarattığı atmosferle zaman içerisinde kaybolmuşluk ve, yine, yabancılık hissini veriyor. “Sanki jamais vu” sözündeki Fransızca “jamais vu” ifadesi, kişinin daha önce yaşadığı bir durumu, içinde bulunduğu bir yeri hiç yaşamamış, hiç bulunmamış gibi deneyimlemesidir. “Evin en büyük odası,” Full Faça albümündeki “En Güzel Yerinde Evin” şarkısını çağrıştırarak hatırlama ve zaman temalarını güçlendiriyor. Apartman ve ev mekanları yine bir yere sıkışmışlığı izolasyonu, bu mekanların işlenişi yabancılaşmayı ve kaybolmuşluğu gösteriyor.
(Defansif Dizayn) modernite içerisindeki izolasyonu, ait olmama hissini ve bu yalnızlığın, dertliliğin Türkiye coğrafyası içerisinde nasıl insanın içine yerleştiğini ele alıyor.
“Kopuk Uçurtma“, bir düş atmosferi yaratarak iç dünyanın derinlikleri ve uykuyla, unutarak gerçekten kaçma isteğini seslendiriyor. Rüyanın içerisinde uçmak gibi hissettiren parça, “Oh Be!” ile gerçeklikten kopukluğun iki farklı yüzünü gösteriyor. “Kopuk Uçurtma“da kişi rüyasında kopmuş bir uçurtma gibi uçarken “Oh Be!” “aklı fikrini” uçan, bedene bağlı bir uçurtma olarak hayal ediyor. “Oh Be!” bir kaçış değil; gerçekten uzaklaşmanın, düşünmemenin verdiği rahatlığı temsil ediyor.
İngilizce’den düz çevirisi “düşmanca mimari” olan konseptin defansif olarak çevrilmesi albümü güzel bir şekilde özetliyor. Albüm, insanların kendini korumak, dış dünyayla baş etmek için kendilerinin de defansifleştiği ve bununla beraber düşmanlaştığı, çevresini kendisinden iten bir yapıya büründüğünü gösteriyor. Her şeyle baş etmeye çalışmak, yalnızlık, yabancılaşma, modern dünya içerisinde yerini aramak ve eninde sonunda öyle bir yerin yokluğunu fark etmek adımlarında albüm elimizden tutarak bizi bir yolculuğa çıkarıyor. Büyük Ev Ablukada; bu projeleriyle enstrümantasyon, vokal performansları ve söz yazarlığı açısından kendilerini daha da geliştirdiklerini ve her zaman yeni şeyler deneyeceklerini gösteriyor. “Yeni tip” canlı performanslarını her ay sergileyecekleri bu albüm sürecini çok-boyutlu bir sanat eseri olarak sunmaları da ayrı bir mutluluk veriyor.