Brooklyn alarmı: Tanlines

Brooklyn’in hızına yetişmek, kütüğünde ‘Brooklyn, New York’ yazan müzisyen ya da sanatçıları layıkıyla takibe almak, Türkiye’nin gündemini zapturapt altında tutmaktan bile daha çok mesai isteyen bir iş; bu su götürmez gerçekle başlayalım yazıya. ‘Hangi kapıyı çalsam karşımda buruk acı’ misali, Brooklyn’de hangi kapıdan içeri sağ ayağımızı atsak bir müzikal şölen karşılıyor bizi, her kapı sürprizlerle dolu, Hayao Miyazaki’nin rengarenk filmlerinde olduğu gibi.

Eric Emm ve Jesse Cohen’den müteşekkil indie-electronic ikilisi Tanlines’ı, dünyaya nam salmış muadillerinden ayıran tek şey, belki de özgeçmişlerinin henüz yeterince şişkin olmaması. Bunun da kolayı var; ilk stüdyo albümleri Mixed Emotions yakın bir zaman önce tüm indie haber ajanslarına düştü, çeşitli listelere yaptığı hatırı sayılır girişlerle de ikilinin karnelerinin yıldızlı pekiyilerle dolacağının ilk işaretlerini verdi.

Tanlines’ın indie/classic-pop/Afro-pop/dance karışımı albümü, yukarıda değindiğimiz muadillerinin yaptığı müziğe teğet geçerken, bir nevi kimliğini bulma ve yerleştirme bunalımı yaşadığını da gözler önüne seriyor diğer yandan. Albüm, tek tek birbirinden güzel şarkılardan oluşmakla birlikte, tam anlamıyla bir bütünlükten bahsetmek, bir ya da iki lokomotif şarkının varlığına dem vurmak şimdilik çok olası değil; hep bu kimlik bunalımı, hep bu ‘bir diğerine benzemekten kaçınma’ endişesi…

Olumsuzla başladık ama olumlu şeyler de oluyor bolca elbet. Örneğin; şarkı sözü yazma konusuna olan görece ilgileri, sadece şarkılarında değil, Twitter gibi sosyal medya mecralarındaki dili kullanma becerilerinde de kendisini gösteriyor. Bunun yanında, bir geri dönüş yaşanması muhtemel ve aslında hep de içimizde bir yerlerde olan şu 80’lerin pop havasını, pek de güzel yediriyorlar şarkılarına; bazen Afro-pop ezgi ve vokallerle, steel drum’la, bongoyla, bazen de New Order markalı synth nağmeleriyle…

Telepathe, El Guincho, Au Revoir Simone, Memory Tapes ve Glasser gibi isimlere yaptıkları remixlerle pişen ikilinin debut albümlerinin ilk gözdeleri Real Life, All of Me ve Brothers’ın ortak noktaları ise, başarıyla çekilmiş video klipleri. Real Life için çekilen 360 derecelik video, ikilinin iştahını ve büyük bütçeli rakiplerine (!) kolay teslim olmayacağını gösterirken, All of Me için yapılmış video ise, atmosferiyle, The Knife’ın her anıyla muhteşem marşı Pass This On’unu andırıyor; kırık kalpler barı, kırık kalpli yalnız insanlar, en nihayetinde ise elbette müziğe ve dansa teslim olan bedenleri ile.

Tanlines’ın 2010 yılında Settings EP’si ile filizlenen ve Mixed Emotions ile dallanıp budaklanan kariyeri, MGMT, Au Revoir Simone gibi türdeş hemşerilerinin komşuluklarında kendisine bir yer edinmeye çalışıyor müziğin merkezlerinden birinde ve sonrasında da tüm dünyada. Nisan ayını Amerika konserleriyle geçiren ikili, Mayıs ayında ise sırasıyla Brighton, Paris, Hamburg, Berlin, Amsterdam ve Londra’da çalacak; konuklarına, tüm o türdeşleri dururken kendilerini de dinlemeleri için nedenler olduğunu ispat etmeye çalışacak.