David Bowie’li The Man Who Fell to Earth filmiyle bildiğimiz rokçu İngiliz yönetmen Nicolas Roeg‘in de Performance diye bir filmi var. Başrolde rock’n roll abisi Mick Jagger, karakterlerin suratlarının birbirine geçtiği progresif-saykodelik kadrajlar… Tesadüf müdür bilinmez, White Denim‘in Performance‘ı da öyle bir albüm: Hem dibine kadar rock’n roll, hem de çeşitli avangartlıklar cirit atıyor yarım saat boyunca. Yer yer prog rock’a bulaşmış bir The Kinks, yer yer punk’a geçiş yapmış bir T-Rex‘i dinlediğinizi hissediyorsunuz. 10. yılını deviren White Denim adlı bu aklı kaçık virtüözlük, en nihayetinde ne yazık ki hala yola çıktıkları yerde, yani jam yaptıkları o eski garajdalar. Ancak umuyoruz ki bu defa o garajın kapısı biraz aralanacak, daha fazla kişi ucundan da olsa bu güzelliği görebilecek.
Kendi absürtlüklerinin yağında kavrulurken garaja davet ettikleri sınırlı sayıda kişiyi partiye davet etmesini biliyor White Denim üyeleri. Anti-sosyal, tuhaf; ama diğer tuhafları da mıknatıs gibi çekiyor kendine. Slime videolarının çoktan icat olduğu alternatif bir evrenin 70’lerinde, mevcut kültüre karşı kendi kültürünü kil tabletlere yazıyor. Zamansız, mekansız, tanımsız…. Öyle zevkli, öyle güzel. Thin Lizzy‘den Cream‘e, Lynyrd Skynyrd‘dan MC5‘a White Denim’i var eden insanları ilhamları bir parıldayıp bir kayboluyor. Sanki bu evrende müzik tarzı dediğimiz şeyler hiç ansiklopedilere işlenmemiş de herkes kafasına göre takılıyor. “It Might Get Dark”‘a klasik rock’n roll, “Sky Beaming”‘e progresif rock deyip geçersek White Denim’e ve evrendaşlarına zerre anlam ifade etmeyecektir. Kendi yarattığımız ecnebi deyimiyle ifade edersek; “little little into the middle“…
Belki de biz çok heyecanlandık, belki de bu kadar övgünün üstüne dinleyecekleriniz hayal kırıklığı yaratacak. Zevkler ve renkler… Diyemiyoruz, bir daha, bir daha dinleyin. Radyo frekansı ayarlar gibi bir ekranın sağından, bir solundan dinleyin. En nihayetinde halaya, kafa sallamalara başlayacaksınız. Bu enfeksiyonun antibiyotiği yok!