Trainspotting, internet çağı kültüründe kendine has bir yere sahip. Varlık, yokluk, şehirler, varoşlar, cankiler, yankiler, üç kuruşluk ve milyonluk yaşamlar üzerine alttan alta düşünceler üretirken bilhassa 90’ların müzik damarını tam kalbinden yakalayarak kısa sürede milyonlarca insanın “en iyi 10 kült film” listesine girmeyi başardı Danny Boyle‘un 1996 doğumlu bebeği. Geçtiğimiz sene gelen devam filmi, kafa olarak 90’larda mahpus kalsa da samimiyet kokan melankolisi sayesinde bir kez daha gönlümüzü fethetti. İki filmin birden yakaladığı tek güncellik, klasiklere olduğu kadar kendi onyılının “güncel” sanatçılarına da yer vermesidir diyebiliriz. İlk filmde Blur, Primal Scream, Leftfield gibi tazeler vardı; T2‘da Wolf Alice, Young Fathers, High Contrast… Lakin zannediyoruz ki olayın gerçek kahramanları, 2 perdede farklı formlarda işittiğimiz Iggy Pop‘un “Lust for Life”‘ı ile Underworld‘ün “Born Slippy”‘si… İşte bundandır ki Trainspotting‘e çok şey veren bu isimlerin bir araya gelip bir EP kaydetmesi bizi gülümsetiyor.
Peki, punk’ın serseri kralı ile progresif tekno’nun mimarlarını ilk kez doğrudan birlikte çalışmaya ikna eden rüzgar nereden, nasıl esmiş olabilir? Beklemezsiniz ama, o rüzgarı da Transpotting üflemiş. T2‘nun soundtrack’ini gözden geçiren Underworld’un beyin lobu Rick Smith Iggy’i arayıp “Abi biz niye bir daha görüşmedik?” diye sitem etmiş, stüdyoya kapanmışlar. Ev sahibi ikilinin Britanyalılığını vurgularcasına ortaya çıkan ürüne “Çay Vaktinde Dub Rastlaşmaları” adını koymuşlar. Iggy’nin yapılacaklar listesinde bir disko eseri yapmak vardıysa şayet, artık üstünü karalayabilir. Yazın yarısı da bitti ama, kulağı kuvvetli bazı insanların parti çalma listesinde görebileceğimiz 4 şarkı var burada. Hit de çıkar mı? İmkansız değil. Çok mümkün de değil. O kadar önemli mi? Amaçlarının ne olduğuna bağlı. Hoplayıp zıplattıran, üstüne inşa ederek gelişen bir albüm ama eksik bir şeyler de var. Her şeyden önce, Iggy’nin vokallerini atsanız atılmıyor, satsanız satılmıyor. Öylece orada varlar, tanıdık bir sesin sempatikliğini taşımasalardı tatlı bir yanı kalmazdı, metin hariç: Mesela açılıştaki “Bells & Circles”, Iggy’den gelen bir manifesto misali kapsamlı, uçuk ve matrak sözlere sahip. Sürprizi bozmayalım, kulak verip eğlenmesi size kalsın.
“Get Your Shirt”, kayda enerjik bir nokta koyarak Underworld ile Iggy’nin kayıtlarda oldukça eğlendiğini düşündürüyor. Albümün ana fikri de bu aslında: Arada -her şeye rağmen- biraz eğlenmek kıymetlidir. Artık emekli olmak istediğini sık sık dile getiren Iggy, belli ki dostlarının ricasını kırmak da istemiyor ve istemeyecek. Harika bir dostun tüm özelliklerini taşıyan, yıkılmaz bir rock’n roll anıtı kendisi. Underworld de zamanında rokçulara house müziğini sevdirmiş ekiplerden biri olarak hala zekice altyapılar inşa etmeyi, entelektüel partilerin yıldızı olmayı beceriyor. Kıvılcım ortada. Kimi zaman kısa devreler oluyor, varsın olsun. Hiç yoktan kulak vermeye değer.