The National’la biraz daha yakında biraz daha iç sesi

Cincinnati, Ohio’dan çıkıp  taşranın tüm doğallığını sırtlanıp Brooklyn, New York gibi metropolün en büyüğünde doksanların sonunda bir grup kurun işte o zaman tüm bu çatışmalar içinde metropolün yalnız sakinlerinin The National’a neden tutunduklarını anlayabilirsiniz. İçine dolan bunca yalnızlığı ve köksüzlüğü sadece bir taşra- metropol çatışmasıyla kısıtlanamayacak kadar uzun bir hikaye bu. On dört yılda varoluşsal sorularını yıllar içerisinde değişen kimliklerini beş albüme sığdırdılar. Grupla aynı ismi taşıyan ilk albümlerini 2001’de çıkardıklarında henüz iki yıllık bir grup olan The National hala o taşralı country seslerini taşıyordu. İkinci albüm olan Sad Songs For Dirty Lovers  2003’te çıktığında grup bir sonraki albümlerini de kaydeden Paul Heck ve Peter Katis’le ilk kez çalışmaya başlamıştı ve Aligator kuşkusuz bu birleşimin olgunluk meyvesi oldu. Grubun Yılın Albümü listelerini zorladığı ve birçok festivale katılmaya başladığı adını duyurduğu bu albüm bahsettiğimiz o yerleşemenin bir yerlere ait olamamanın ve metropol ile kırsal arasında sıkışıp kalışın sesi oluyordu. Kendi varoluşsal sorunlarından ziyade günlük hayata dair kaygılar öne çıkıyordu. Bir sonraki albüm olan Boxer ise benim The National ile Aligator’ın etkisini çok fazla yaşamadan tanıştığım albüm olduğundan mı bilmem ayrı bir yeri var. Bu albüm de artık o gençlik sızıları yerini daha olgun varoluşsal sorgulamalara bırakmışken birçok darbeyi de yedikten sonra kaygılar sanırım yerini daha karanlık ama bir yandan da daha oturaklı birine bırakmış. Bu albümden çıkan Slow Show, Fake Empire, Green Glowes, Mistaken For Strangers hepsi birbirini sürükleyerek bir iç dalgalanması içinde devam ederken The National bir yandan zaman içinde değişen, gelişen bir hikayeyi anlatırken bir yandan da bunu çok başarılı bir bütünlük içinde yapıyordu. Bu albüm kuşkusuz grubun ününü kat be kat arttırdı. Birçok  dizi de hatta film de bu şarkılara rastlamanın bizi şaşırtmayacağı bir noktaya geldiler.

2010’da on yılını tamamlayan grup artık High Violet le beraber kırklarına merdiven dayamış ve çoluk çocuğa karışmış bu adamların hem yaşantı anlamında yaşadıkları olgunlaşmanın hem de orkestral anlamda büyümenin bir sonucunu sunuyordu. Kuşkusuz yıllar içinde sahip oldukları ünün getirdiği bir kendine güvende bu albümlerde kendini gösteriyor. Terrible Love, Bloodbuzz Ohio, Afraid Of Everyone pek çok canlı show da icra edildiler ve grup yine yıl sonu listelerinden alnın akıyla çıkmayı başardı.

Üç yıl sonra altıncı stüdyo albümünü çıkarmaya hazırlanan The National  Matt Berninger’in de dediği gibi artık kendini, müziğini kanıtlamaya çalışan bir grup değil. On yıl boyunca bunun için çaba sarf ettiklerini söyleyen Berninger artık bunun yerine içlerinde hala süregelen kendi güvensizliklerini anlatıyor. High Violet sonrası bu  rahatlamayı yaşayan grup artık kimliklerini daha fazla kanıtlamaya çalışmanın gerekli olmadığınışünüp içlerindeki yaşananları tüm rafineliğiyle yansıtmaya çalışıyorlar. 20 Mayıs’ta çıkacak son albüm Trouble Will Find Me işte bu kaygılarla yine New York’da kaydedilmiş. Albümden şu ana kadar iki şarkıyla buluştuk: Demons ve Don’t Shallow The Cap. Kuşkusuz bu iki şarkı da Berninger’i doğruluyor. Demons’da daha fazla savaşamadığışeytanlarla uğraşan Berninger, derinlikli sesiyle yine duygulara tercüman oluyor.

Merakla bekliyoruz, iyi dinlemeler!

Seçil Kalenderoğlu