The Good, The Bad & The Queen – Merrie Land (2018)

Damon Albarn yeri gelince oldukça politik olabilen bir adam. Bir İngiliz olarak kendi ülkesinden başlayarak çevresinde gördüğü şeylere dair sorular sormayı seviyor. Blur albümleri Parklife ve Think Tank‘ta bu vesileyle dönemin gündemine dair kelamlar işitmiştik kendisinden. Yanına eski The Clash‘çi Paul Simonon‘u da alınca bu damarın biraz daha kabarmasının şaşırılacak bir tarafı yok sanki. Bir de efsane davulcu Tony Allen ile The Verve emektarı Simon Tong‘u almışlar yanlarına. Ama tabi bu kadroyu ilk kez karşımızda görüşümüz bundan 11 sene önceydi, kendi adını taşıyan ilk The Good, The Bad & The Queen albümüyle gönlümüze taht kurmuş, hemen sonra buhar olup uçmuşlardı adeta.

İkinci randevuda gündem belli: Brexit. Ana gündem bu olunca biz (İngilizlerin gözünden) ecnebilere şarkı sözleri biraz uzak kalabilirdi. Ama kör göze parmak bir üslupta mesaj verme kaygısı olmadığından çok da bir sıkıntı yok; mevzu bazen bir özlem şarkısı kılıfına sokulmuş, bazen hüzünlü bir aşığın nağmelerine. Kısacası yoğun melankoli duygusu, büyülü ve masalsı bir atmosfere yedirilmiş. Arka planda da ülke sıkıntıları, liderlere yollanan ince mesajlar, burunlarda tüten gurbet hissiyatı… Bir de kültürel boyutu var işin, albüm İngiliz edebiyatı şefi Chaucer imzalı Canterbury Hikayeleri‘nin önsözünden bir kesitle açılıyor: “And especially from every shire’s end of England; the holy blissful martyr for to seek, that them had helped them when they were weak”. Chaucer’ın günlerinden neredeyse bin yıl sonraki günümüze geçiyoruz. Dünden bugüne ne değişti, diye soruluyor belki de.

“Ribbons”‘tan “The Truce of Twilight”‘a, “Gun to the Head”‘den “The Last Man to Leave”‘a tekrar tekrar dinlenecek bir sürü şarkı armağan ediyor bize Merrie Land. Sessiz sakin ama içten tınılar, belki bir şaheser yaratmıyor ancak neresinden baksanız arşivlerde kendi ait bir konumu hakediyor. Darısı İngiltere’nin geleceğine mi desek?

PUANLAMA: 7/10