Swans – Leaving Meaning (2019)

Michael Gira, sabahtan akşama insan egosunun dehlizlerinde volta atıp günün sonunda kendi idi ile kol kola dans edebilecek sayılı insandan biri. İlkel benliğimize ilişkin bir şeyleri ortaya çıkarıyor, “Rahatlayana, yorulana dek kendini duvardan duvara vur,” mottolu bir terapi seansına davet ediyor dinleyenleri her Swans albümünde. Yok eğer biraz başı ağırlaşır, kafasını dinlemek isterse de Angels of Light ismiyle “tuhaf folk” sularında yüzüyor, yeni dalga Gotik bir Amerikan kovboyuna dönüşüyor. Ne yaparsa yapsın, insanı hipnotize etmeyi bir şekilde başarıyor.

Daha girişte Swans’a değil, Gira’ya bu kadar odaklandıysak -asabiyete ilaveten- mazeretimiz var. Halihazırda grubu değişik formatlarda yeniden yaratan Gira için Swans ismi yıllar geçtikçe bir mahlasa dönüştü sayılır. Dahası Leaving Meaning itibariyle Swans artık bir grup değil, tabiri caizse kurumsal bir işgal evi; Gira’nın moderatörlüğünde herkesi ağırlayabilen, kendi kalıplarından taşan bir stüdyo/daire. Bu cesur yeni düzenin ilk turunun misafirleri arasında doğaçlama müzik ustaları The Necks, Nick Cave & The Bad Seeds klavyecisi Larry Mullins, Mick Harvey’nin sahne yaveri Yoyo Röhm, Anna ile Maria Von Hausswolff kardeşler, Dark dizisinin soundtrack bestekarı Ben Frost, orkestra şefinin eşi Jennifer Gira, Swans emektarları Kristoph Hahn, Norman Westberg, Thor Harris var. Tam gaz, cümbüş cemaat, vurdulu kırdılı yola devam!

Swans müziğinin temsil ettiği kaotik karanlık, Leaving Meaning‘de yoğunluğunu korusa da yansıttığı haletiruhiye bundan çok daha fazlası. Biraz yaşadığımız dünyaya dair edilen kelamlar, biraz geleceğe ve yaklaşan kıyamete yönelik müjdeler, biraz da -dilimiz varmıyor ama- körlemesine umut hatta sevgi gizli Leaving Meaning‘de. “Hums”ı bütünlüğüne kavuşturan açılış parçası “Annaline”, bir yeraltı şairinin aşk mektubunu andırıyor ve nazikliğini, centilmenliğini pek bozmuyor. Tam “Çok güzel şarkıymış ama, hayırdır?” diye düşünecekken kanıksadığımız vahşilik tüm bilgeliğiyle yüzümüze çarpıyor “The Hanging Man”de. Bu yabanilik hali, ilerleyen vakitlerde Swans külliyatının belki de en iyi parçalarından ağzı bozuk “Sunfucker” ile eşi benzeri görülmemiş boyutlara ulaşıyor. Bir Budist ayini misali başlayan güzellik, “güneşi beceren” yaratıcısının önünde secde ederek güneşin yüzeyinde kurulacak bir ütopyadan medet umuyor, adım adım hedefine yaklaştıkça kendisiyle birlikte bizi de alevler içinde yakıyor.

Pekala birer Angels of Light şarkısı da olabilecek “Amnesia”, “It’s Coming It’s Real” gibi tatlılıklara ayrı bir parantez açılmalı. İkisinin de görmezden gelinemeyecek politik mesajları var: “Başkan’ın çenesi adeta bir fahişe / Biri öldürülse seyircisi coşar önünde / Güçlü olanlarımıza yer kalmadı işte / Beşerin her bir işi şaşar gereğince” gibi sözler, kulak kesildiği takdirde zihnimizi bir süre terk etmez şüphesiz. İnsanlığın ufuktaki sonunu gizli gizli tasavvur etmeye koyulan “It’s Coming It’s Real” ise “ufuğa ulaşmamızı, öfkelenmemizi, harekete geçmemizi” tasvip ediyor. Bunu da ayan beyan bir protestlikle değil, sembolist ama yıkıcı bir sanatsal anlayışa sığınarak yapıyor. Heyhat bundan önceki The Glowing Man, To Be Kind gibi albümlerden farklı olarak kafasındaki yıkıcılığa bizi de dahil ediyor Gira, dinleyicisine karşıdan değil, bizzat yanından, omzuna dokunarak güç veriyor.

Bir de “What Is This?” gibi adını fazlasıyla hak eden, başka da hiç benzeri bulunmayan bir “ümit deposu” var sonlara doğru. Bir motivasyon konuşması olabilecek kadar özgüven dolu, keyif veren ritimlerle döşenip neşe dolu kreşendolara meyleden bu parçanın ipuçları önceki albümü kapatan “Finally, Peace”te bulunabilirmiş aslında. İyi ki zamanında yeterince dikkatli bakmamış, iyi ki böyle bir sürprizle mutluluğu tatmayı başarmışız… kısa bir an için de olsa. Zira hemen ardından gelen “My Phantom Limb”, adeta çocuğun elinden şeker alırcasına hayallerimizi yıkıyor, albüme olanca zalim bir kapanış sunarak bizi yeniden karanlığın içine sürüklüyor. Çok ani bir geçiş yaşadığımız şikayetlerine karşı savunmaya geçercesine sözlerinde yeniden aşkın gücüne sığınıyor: “Hissediyorum seni / İyileştirebilirim seni / Tadabilirim seni / Ama katiyen kaybedemem.” Sevdik seni bir kere!

Bir buçuk saat boyunca yaşadığı ani ruh hali değişimleriyle oldukça bipolar sularda gezinmesi, tuhaf biçimde Leaving Meaning‘in gücüne güç katıyor. Harikulade bir anlamsızlık, nihilist bir resim anlayışı (o kadar nihilist ki renkleri göremiyor, duyuyorsunuz!), postmodern insana dair belaltı bir taşlama ve çok daha fazlası… Anlam kayıp, anlam gurbet ellerde, bize ise post-anlam çağında yaşamak düşmüş. Başa gelen çekilir, Swans ise başa geleni çekilir kılar!

PUANLAMA: 9/10