Swallow The Sun Finlandiya’dan çıkma bir doom/gothic metal müzik grubu. Grubun tarzını tam olarak ortaya koymak zor, çünkü müzikal anlamda çok çeşitli işlere girebiliyorlar. 2019’un ilk ayında çıkan yeni albümleri When a Shadow Is Forced into the Light ismi kadar, üzerine uzun uzun konuşulacak bir albüm olmuş. Hep aklıma gelir; metal müzikteki bu “tarz komedyasından” kurtulmak için Katatonia grubundan Jonas’ın çok güzel bir lafı var. “Biz Katatonia tarzında müzik yapıyoruz”. Swallow The Sun tarzlardan bağımsız, özgün işler yapan, yeni bir grup, ve son albümlerine bakacak olursak eğer, kendilerini sürekli olarak geliştirdiklerini söyleyebiliriz.
Bu yazımda Katatonia’dan bahsetmem tesadüf değil. Katatonia hem çok sevdiğim bir müzik grubu, hem de yıllar önce Londra konserleri sırasında alt grup olarak sahne alan Swallow The Sun’ı keşfetmeme sebep olan depresif ekibimdir. Bu sebeple yeri gelmişken Swallow The Sun’ın iyi bir performans grubu olmaktan ziyade iyi albümler ve müzik yapan bir stüdyo grubu olduğunu söyleyebilirim. Sahnede çok durağanlar ve bir açıdan yaptıkları müzikle uyumlular.
Swallow The Sun ilk albümlerini 2003 yılında piyasaya çıkardı. Benim nazarımda ilkbaharını yaşayan yeni bir grup oldukları için ekipte herhangi bir müzisyen değişikliği yok, kurucu kadro hala işin başında. 2009’da çıkardıkları New moon o ana kadar çıkardıkları en iyi albümdü. Birçok gruptan etkilenmeler gözlemleniyordu fakat artık kendi tarzları oluşmuş, Swallow the Sun tarzı müzik kendini ön plana çıkarmaya başlamıştı. New moon sonrası çıkardıkları iki albüm dikkatimi o kadar çekmemişti ancak New moon albümündeki bu zirve yeni albümleriyle birlikte değişmiş olabilir. Swallow The Sun artık daha özgün şeyler denemeye karar vermiş gibi duruyor. Albümde, vokal Mikko Kotamäki’nin ölgün sesi bize eşlik ediyor ve zaman zaman bu ses scream’lere dönüşüyor. Gitarlar, grubun eski albümlerine göre biraz daha etkisini yitirse de çok karanlık ve basık bir davul/zil kullanımı ve harika bir klavye etkisi bizleri karşılıyor.
When a Shadow Is Forced into the Light albümünde, genel olarak bir My Dying Bride etkisi görmek mümkün. Özellikle albümle aynı adı taşıyan ilk şarkıda bu mesele ön plana çıkıyor. Akabinde gelen “The Crimson Crown” (hail to King Crimson) ve “Firelights” son derece durağan şarkılar. Benim dikkatimi çeken ikinci parça ise albümün dördüncü şarkısı olan “Upon the Water” adlı şaheser. Evet bu benim açımdan bir şaheser, çünkü dinlediğim günden beri kafamın içinde çalmaya devam ediyor ve ediyor. “Stone Wings” ve “Clouds on Your Side” zaman zaman sertleşip, yumuşayan kısımlarıyla albüm kapağındaki şeytani figürümüzün içsel yolculuğunu hissettiriyor. “Clouds on Your Side” bulutların üstündeki Motorhead’e bir cevap niteliğinde midir bilemiyorum. “Here on the Black Earth” hafiften gaz bir parça. Nakaratlarda başınızı dikleştirerek gökyüzüne bakmanız bile mümkün. Son olarak geldiğimiz yer eski sevgiliye ağıt bölümü. Swallow The Sun albüm genelinde müzikal ve söz yazımı olarak inişli çıkışlı gitse de, bizi dipsiz kuyuya atıp orada bırakıyor ve albümü bitiriyor. “Never Left” şarkısı tam olarak böyle hissettiren bir eser. Gece yolda yürürken, sevgilinizin eli yerine sarıldığınız içki şişesinden bir yudum alın ve kulaklığınızı takıp bu şarkıyı açın. Kesinlikle daha iyi hissettirmeyecektir fakat acınız net bir şekilde dışa vuracaktır. Swallow The Sun’la yüzleşin, korkmayın, üstesinden gelirsiniz.
2019, Türk metal müzik dinleyicileri açısından verimli bir sene oluyor. Birçok grubun ülkemizde konser vereceği duyuruldu ve anladığım kadarıyla daha fazlası da gelecek. Swallow The Sun neden bu gelecek olan gruplardan biri olmasın? Yazımın başında dediğim şeyin arkasındayım, çok iyi bir konser grubu değiller, fakat çok iyi bir yeni albümleri var. Albüm kapağında tek başına bir kayanın üstünde duran figür gibi, konserde Swallow The Sun müziği eşliğinde etraftaki insan denizine bakıp, ölgün ölgün salınmak ayrıca bir keyif. Depresif kılıçlarını kuşanıp, acılarıyla yüzleşenlere selamlar! Keyifli dinlemeler.